Cemal Nar

Cemal Nar

Zor Meslekler

Zor Meslekler

İnsan ile uğraşmak kadar zor meslek var mıdır acaba?

Bu zorluğu yüzünden demek ki insan eğitim ve terbiyesi çok önemli, bu işi yapan ana baba, öğretmen, usta, hoca ve yöneticilere saygı çok önemlidir. Bu mesleklere hürmeti olmayanlar da henüz insaniyeti kesbetmemiş kütüklerdir dense yeridir.

Unutmayalım, öğretimin terbiyeyle bir alakası vardır, ama hepsi değildir. Bazen adam ümmî olur ama irfanı vardır. Bazen de ilmi vardır ama irfanı hiç yoktur.

Ana baba, öğretmen, usta gibi belli seviyelerde insana hitap etmek kolaydır. Çünkü muhatapların seviyesi bilinir. Ama ya vaizlik, hocalık ve yazarlık mesleği? Bunların işi çok zordur. Zira karşında bir kitle vardır, içinde hiç tahsili olmayan ümmîler de vardır, bütün okulları bitirmiş profesörler de. Nasıl bir seviye tutturacaksın?

Azdan ve basitten başlasan bilgilileri bıktırırsın. Bilgilileri baz alırsan, seni anlamayan insanları kaçırırsın. Ortalama bir seviye tuttursan, acaba zaman ve emek israfı mı olur? Hüseyin Hatemî bir zamanlar bir gazetede günlük yazılar yazıyordu. Sonra “ben günlük yazmaya mecbur değilim” diyerek bıraktı gitti. Anlaşılmıyordu.

Acaba her seviyeden insana hitap edebilmek mümkün müdür?

Teke tek sohbette kolay. Ama karışık kalabalıklara hitabette iş zor olabiliyor. Çok bilgi, çok tecrübe, kesin inanç ve doğrular ile sarsılmaz bir şahsiyet gerekli. O yüzden zor. O yüzden bu zoru başaranların değerini iyi bilmek gerekir. Bunun en kestirme yolu, sana bir harf bile olsa bir şeyler öğretene saygılı olmak, hürmet etmektir.

Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimiz bu konuda, "Biz peygamberler, insanlarla zeka seviyelerine uygun olarak konuşmakla emir olunduk." buyurmuştur. (el-Aclunî, İsmail b. Muhammed, Keşfu´l-Hafâ ve Muzîlu´l-İlbâs, I, 196.)

Nasıl yapmışlar?

Mesela, insanların anlayış kapasitelerinin yeterli olmayışı veya yanlış değerlendirebilecekleri gerekçesiyle bazı sözleri birkaç defa tekrarlamıştır. Hatta modern eğitime dahi bir rehberlik yaparak, bazı şeylerin belli bir tertiple öğretilmesini ve uygulamasını istemiştir. Bir bilginin veya amelin henüz vakti gelmemişse hiç bilinmemesini istemiş, öğretilmesini ertelemiş, vaktini beklemiştir.

Bütün bunları yaparken ve isterken, kişilerin seviyelerinin bunları anlayıp doğru yorumlayacak veya uygulayacak düzeye henüz gelmediğini düşünmüştür.

Mesela Hicret esnasında on yedi yaşında bulunan Muaz b. Cebel'in naklettiğine göre, Hz. Peygamber, “Allah'tan başka bir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlu olduğuna kalpten inanan herkese Allah cehennemi haram kılmıştır” buyurmuştur.

Bunun üzerine Muaz:

- Ya Rasûlallah! Bunu insanlara haber vereyim mi? demiş, Hz. Peygamber de cevaben

- Vermesen daha iyi olur. Çünkü o zaman buna güvenirler de ameli bırakırlar, diye karşılık vermiştir.(Mansur Ali Nasif, et-Tâcu´l-Câmi li´l-Usûl fî Ehâdîsi´r-Rasûl, İstanbul, 1981, I, 31.)

O insan eğitiminde onların anlayış kapasitelerini dikkate alıyor, temayüllerine ve karakterlerine uygun olan metotlarla onlara yaklaşıyordu. Bazen onlara dua ederek duygu ve hissiyatlarını, kimi zaman da överek gururlarını okşamayı ihmal etmiyordu. Mesela Abdullah b. Abbas için, "Allah'ım, onu dinde fakih kıl ve ona tevili öğret." demek suretiyle, onun duygu ve hissiyatına hitap ediyordu. (el-Aclunî, a.g.e., I, 192.)

Yine Ebû Musa el-Eşarî'ye de, "Ey Musa! Sana Davud ailesinin sesi gibi güzel bir ses verilmiştir." diyerek onun gururunu okşamıştır. (et-Tebrizî, Mişkat, III, 1748.)

Yazarlar da bilmedikleri muhataplara mektup atan kimselerdir. Acaba nasıl karşılanıyorlar, bunu bilmek isterler. Çünkü bunu bilmenin çok faydası vardır.

Eleştiri bu yüzden ciddi bir iştir. Ne yazık ki sosyal medya tıpkı yazarlık gibi onun da cılhını çıkardı.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi