Araba yakarak oy kazanılır mı?

Araba yakarak oy kazanılır mı?

Demokrasinin gücü, karanlıklar arkasında saklananları bile gün ışığına çıkmaya zorluyor. DTP'nin tırmandırdığı şiddetin hangi amaca hizmet ettiği ortada.

DTP, bugün Kadıköy'de araba yakarak, Taksim'de küçük çocuklardan barikatlar kurarak beş ay sonra Diyarbakır'da seçim kazanmak istiyor. Kitlesel şiddeti bir tutkal gibi kullanarak oy tabanını bir arada tutmaya çalışıyor.

Araba yakarak, çocukların eline polise atmak üzere taşlar vererek nasıl oy alınır?

Kitlesel terör, iki taraflı kesen bıçak gibidir. Hem toplumda hem de devlet katında ölçüsüz tepkiler doğurmaya çalışır. Yakılan arabalar, kaldırımlardan sökülen taşlarla indirilen camlar toplumda tepki doğuracaktır. Bu tepkinin etnik bir nefrete dönüşmesi, işinde gücünde olan insanların Kürtlere düşmanlık beslemesi amaçlanır. Öfke yayılacaktır. Bu sefer şiddete karşı olan Kürtler de, öfkenin hedefi haline gelir. Düşmanlıktan korunmak için şiddeti uygulayanların şemsiyesine sığınmak zorunda kalırlar. Üstelik "Kürt olmak" da öfkeye maruz kalmak için yeterli hale gelmiştir. Sonuçta kitlesel şiddet uygulayanlar, daha fazla kitlesel taban bulmuş olurlar. Bu kitlesel taban, mevcut oy tabanını kemikleştirmek ve üzerine yenilerini ilave etmek demektir.

Kitlesel terörün diğer amacı devleti şiddet kullanmaya zorlamak. 10 yaşındaki çocuk elinde silahla cinayet işlese bile masumdur. Ama onun yüzüne fiske vuran polis suçludur. Ortalık yangın yerine çevrilirken çocukların en ön safa sürülmesinin sebebi, devleti ölçüsüz güç kullanmaya zorlamak ve bu zulmü teşhir etmektir. Dengesiz güç kullanımı, Kürt olmanın dayanılmaz ağırlığını artıracak ve bu ağırlık sandığa yansıyacaktır.

Kitlesel şiddet ile sandıktan alınacak sonuç arasında kurulan bu ilişki doğru mu? Bu hesapta bir hata yok mu?

Esaslı bir hesap hatası var. Bu hatayı, demokrasinin kendi mantığına müracaat ederek göstermek mümkün.

Seçim sandığı, özü itibarıyla şiddete karşı bulunmuş bir çaredir. Şiddet araçlarıyla elde edilecek sonuçlar arasında, seçim kazanmak yoktur. DTP'nin şiddeti yaygınlaştırarak seçim kazanmaya çalışması eşyanın tabiatına aykırı. DTP'nin seçim kazanmak üzere izlediği kitlesel şiddet yöntemi, tam tersine dönüp onu vuracak ve sandıkta marjinalleştirecek bir strateji.

Bu kadar göstere göstere uygulanan bir şiddetin sonuç alması için herkesin aptal olması lâzım. Yükselen şiddetin seçimleri hedeflediğini DTP kendisi itiraf ediyor. Bu kadar kaba bir strateji amacına ulaşabilir mi?

Kürt'üyle ve Türk'üyle kimse aptal değil; kamu makamları da. Uzun tecrübelerden sonra özellikle polisin bu stratejiyi boşa çıkaracak bir direnci ve sabrı oluşmuş durumda. Diyarbakır'da terör eyleminde beş meslektaşlarını kaybeden polislerin, hemen sonrasında failleri bulmak için yaptıkları ev aramalarında çocuklara çikolata dağıttıkları anlatılıyor. Bugün, çocuk eylemcileri hizaya getirmek için elindeki copa değil, cebindeki şekerlere müracaat eden bir polis tipi gelişiyor.

Öbür taraftan sandıkta tek rakip olan AK Parti ve lideri, DTP'nin kitlesel terörüne güvenlik birimleri aracılığıyla aynıyla mukabele etmek yerine, Diyarbakır'a, Van'a, Hakkari'ye gidip "terörü lanetleme" çağrıları yapıyor. Delikanlılık kimde?

29 Mart 2009'da Türkiye'de seçim içinde bir referandum gerçekleşecek. Bölge halkı terör karşısında tavrını ortaya koyacak. Hayatla ölüm arasında referandum olur mu? Olacak...

DTP, bugünden tırmandırdığı terör ile, beş ay sonra içinden çıkacağı sandığa kurşun sıktığının ne zaman farkına varacak? Galiba seçim sandığından delik deşik vaziyette çıktıktan sonra.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi