Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Bizim mahallenin halleri

Bizim mahallenin halleri

İnsanları inanç ve amelleri değerlendiren bir dinin mensuplarıyız. Fakat ilginçtir bizim mahallenin sakinleri kendilerine özel bir paye biçerken, ötekileştirdikleri kimselerin kusurları ile alay eder, onları küçümser ve kınadığı kişilerin halini adeta bir eğlence aracı haline getirirler. Dedikodu severler bir araya geldiklerinde aralarında şu konuşmalar geçer:

Dini hakkıyla yaşayabilen sadece biz Türkleriz. Araplar bu konuda bizim elimize su dahi dökemezler. Hacca gittiğimizde Afrikalı insanların durumuna şahit olduk. Ayaklarında ayakkabı yoktu, üstleri kir pas içindeydi… Ama bizim insanımız hem asaletli, hem dindar hem de çok temiz. Ne varsa Türklerde var ama kadir kıymet bilmiyoruz…

Avrupalı insanın kafası çalışmaz, onlar matematiği, fenni, tıbbı bizim dedelerimizden öğrendiler.

Biz doğuştan kahramanız bizi kimse yenilgiye uğratamaz…

Bizim mahalle, bizim çocuk, bizim maharetimiz deyip kibre kapıldığımızdan ne hatalarımızı görebiliyoruz ne de maruz kaldığımız manevi hastalıklardan kurtulabiliyoruz. İnsanlarımız dünyanın en mahir, en dindar, en zeki insanı bizim mahalleden çıkar düşüncesine kapılarak komplekslerini tatmin etmeye çalışsalar da gerçek yaşamda bunun tezahürleri ile karşılaşamıyoruz. Zira her toplumda temizliğe önem verenler de vermeyenler de, dini hakkıyla yaşayanlar da yaşayamayanlar da, başarılı olanlar da olmayanlar da vardır olacaktır da.

Bir düşünür, “Avrupa yıllarca zaten sizin tarihiniz kahramanlık öyküleriyle dolu,  ebeveynleriniz büyük zaferler kazandı, şimdi sizin onların öyküleri ile iktifa etmeniz yeterli. Ama bizim böyle bir geçmişimiz yok, o yüzden daha fazla çalışmalı ve üretmeliyiz dediler.  Bizler de bu ifadelerden o kadar etkilendik ki, ne bilimsel keşiflere yöneldik ne de yeni şeyler üretebildik, geçmişimizle övünüp durduk” der. Eğer özümüzden uzaklaşır ve asli kimliğimizi kaybedersek, ellerimizi kollarımızı bağlar ve zorbaların övgü ve direktifleri ile yetinmek zorunda kalırız. İşte asıl yenilgi budur. Durumunun farkına varamamak ve gerçeklere karşı körleşmek… Ne acı!

Böyle bir duruma düşmemek için başkalarının bizim hakkımızda ne dediğine ne düşündüğüne değil, yaşantımızın asli değerlerimizle ne kadar örtüşüp örtüşmediğine bakmalıyız.

Rabbimiz insanı dili, rengi, ırkı ve kabilesine göre değerlendirmiyor, O insanı yaptıklarıyla ya da yapamadıklarıyla değerlendiriyor. O yüzden komplekslerimizden kurtulup, halimizi kritik edebilmeli ve sorunlarımızı kendi çabalarımızla halledebilmeliyiz.

KISSADAN HİSSE

Râbiatü’l-Adeviyye’ye bir adam gelmiş ve  “Dünya şöyle kötü, böyle bayağı, yaşanmaya değmez, başımıza ne geldiyse bu dünya yüzünden geldi” diye şikâyet etmeye başlamış. Onu dikkatle dinleyen Adeviyye Sultan şöyle demiş: “Senin konuşmandan benim anladığım, sen dünyayı çok önemsemiş, onu çokça kafana takmışsın.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi