Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bir İbret ve Dehşet Tablosu!

Bir İbret ve Dehşet Tablosu!

İbret-i âlem için, "Tarih-2" isimli eski bir ders kitabından birkaç alıntı sunmak istiyorum. Bu kitap Türk Tarih Tetkik Cemiyeti (Bugünkü ismiyle Türk Tarih Kurumu) tarafından yazılmış, 1932 ve 1941'de iki kere basılmıştır. 950’li yılların başına kadar da okutulmuş, sonra tarihe gömülmüştür.

Kitabın 1942 baskısının doksanıncı sayfasını açıyoruz ve Kur'an-ı Kerim'in tarifini okuyoruz:

"Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur'an denir."

Yani, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkenin çocuklarına, bu ders kitabı, hâşâ, Kur'an'ın Allah kelamı değil, “Muhammed’in uydurması” (yaprak adedince haşa) olduğu öğretiliyor. Hâlâ bu yaveyi sayıklayanlar, işbu kitapla yetişenlerdir.

Resulüllah'ın mübarek zevcelerinin, bu kitapta anılışı "Muhammed'in karıları" biçiminde, Kâbe ise "tavla zarı"na benzetilmiş.

Hacer-ül Esved'den "Mukaddes karataş efsanesi" diye bahsediliyor ve böyle bir efsanenin Frikyalılarda da bulunduğu öne sürülüyor. Sonra da “Bunlar uydurmadır” hükmü veriliyor.

Buna rağmen "yalancı peygamber Müseylime"den sitayişle bahsediliyor kitapta ve "değerli şeyler söylediği" iddia ediliyor.

Gerçek Peygamberin peygamberliği inkâr edilirken, yalancı peygambere bu iltifatın sebebini ben de anlayamadım. Maksat kafaları karıştırmak olunca, yapılanları anlamak zorlaşıyor.



Şimdi de 30 Kânunuevvel 1928 tarihli Vakit Gazetesi’nden (bu bizim Vakit değil, eski Vakit) bir haber aktaracağım size. Haberin başlığı şöyle:

"Müessesatı diniyye müdürlüğünce cemaatsiz camilerden 90 tanesi sedd edilecektir.” (kapatılacaktır)

Yani Dini Kurumlar Müdürlüğü isimli bir müdürlük var. Ve bu müdürlük, İstanbul'da, cemaatsiz kaldığı gerekçesiyle 90 âdet camiin kapatılmasına karar vermiş. Şimdi de haberi özetleyelim:

"Ekserisi İstanbul cihetinde bulunup seddedileceği (kapatılacağı) ilân olunan camilerin kayyumları (imam ve müezzinler) başka camilerde vuku bulan münhallere (açık kadrolara) tayin edilecek, böylece kayyumsuz kalacak camiler seddedilerek satılığa çıkarılacaktır."

Bundan sonra “ihtiyaç fazlası” raporu verilen camiler kiralanmaya, hatta satılmaya başlandı.

1954'de yayınlanan "Âbidelerimiz" isimli eserde, satılan, yahut maksat dışı gayelerle kullanılmak üzere kiraya verilen camilerin bir dökümü yer alıyor. Yer darlığından sadece bir kısmını aktaracağım:

Ahmet Kethüda Camii, Ebekadın Camii, Caferağa Camii, Sultan Selim Medresesi Camii, Babahasan âlemi Camii, Çamaşırcı Camii, Mimar Sinan Mescidi, Hoca Ali Mescidi, Kesmekaya Mescidi, Melekhatun- Karaağaç Mescidi, Çatalçeşme Camii ev olarak kiralandı...

Koruk Mescidi, Burmalı Mescit, Mimarağa Mescidi, Hidayet Camii Türk Ticaret Bankası ağırlıklı olarak ardiye biçiminde yıllar yılı kullanıldı.

Bir de devrin tek partisi olan Halk Partisi'ne Ocak Merkezi olarak tahsis edilmiş camiler var: Küçüksu Camiî, Simkeşhane Dershanesi ve Darülkurr'a bunlardan yalnızca üçüdür...

Bugün Sirkeci garının hemen yanında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii var: Arsası yıllarca meyhane olarak kullanıldıktan sonra, toplumumuzun kıbleye yürüyüşünün bir nişanesi olarak yeniden ihya edildi.

Edirne'deki camiler de bu fırtınadan nasibini aldı. Fikri Melül Meriç Hoca, Edirne'de tarihî ve mimarî değeri yüksek olup satılan camileri şöyle sıralıyor:

Balaban Paşa Camii 1926'da 30 liraya satılmış; Esmahan Sultan Camii 1928'de 70 liraya satılmış; Nişancı Paşa Camii: 1940'da 260 liraya satılmış; İbrahim Paşa Camii 1938'de 450 liraya Keresteci Mişon'a; Eskici Hamza Mescidi 1939'da metrekaresi 25 kuruştan Bohor Efendi’ye satılmış.

Hepsi bunlardan ibaret değil. Şimdi size "Dahiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü”nün 17 Mayıs 1942 tarih ve 658 sayılı genelgesinden bir cümle aktarıyorum:

"Her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dahilinde dini neşriyat yapılarak, dini atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz..."

Hani lâiklik "vicdan hürriyeti" demekti, demokrasi demekti, hani "devletin dine, dinin devlete müdahale etmemesi" demekti?

Devekuşuna sormuşlar:

“Sen deve misin, yoksa kuş mu?”

“Duruma göre değişir” diye cevap vermiş.”

“Nasıl yani?”

“Yük taşımam istendiğinde kuş olurum, uçmam istendiğinde deve.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi