Mustafa Çağrıcı

Mustafa Çağrıcı

Bizim ulemanın zihninde kadın

Bizim ulemanın zihninde kadın

Prof. M. Akif Aydın Hoca TDV İslâm Ansiklopedi’sindeki “Kadın” maddesinde “Resûl-i Ekrem’den sonra ataerkilliğin ve yerleşmiş anlayışların tesiriyle kadınların konumunda gerilemenin olduğu bir vakıadır” demektedir ve bu doğru bir tespittir. Bir örnek sunalım:

Buhârî ve Müslim’in es-Sahîh’leri gibi en muteber kaynaklarda geçen bir hadis’te Resûlullah, “Kadınların gece namazlarında camilere gitmelerini engellemeyiniz” buyurmuşlardır. Müslüman olan ve olmayan bütün araştırmacılara göre Ehl-i Sünnet’in en güçlü sesi olan Huccetü’l-İslâm el-Gazâlî bu hadis üzerine şunları yazıyor:

“Resûlullah (s.a.v.) kadınların camiye gitmelerine izin vermişse de zamanımızda (m. XI. yüzyılda) doğru olan, yaşlıların dışındakileri engellemektir… Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Hz. Peygamber’in (yine bütün sahih kaynaklarda geçen bir hadiste) ‘Allah’ın kulları olan kadınların Allah’ın mescitlerine gitmelerini engellemeyin’ buyurduğunu söyleyince oğullarından biri Abdullah’a itiraz etti:

- ‘Hayır, yemin ederim ki biz engelleriz!’ Abdullah çok kızdı ve:

- ‘Beni duymadın mı? Ben Resûlullah’ın ‘engellemeyin’ buyurduğunu söylüyorum; sen kalkmış ‘Hayır, biz engelleriz’ diyorsun!’ dedi.”

Şimdi Gazâlî’nin bu tartışmayı nasıl değerlendirdiğine bakalım:

“Abdullah’ın oğlu zamanın değiştiğini bildiği için bu itiraza cesaret etmiş; fakat itiraz gerekçesini açıkça ifade etmeden emrin zahirine muhalefet ettiği için babası ona kızmıştır.” Yani Sahabe neslinin önemli âlimlerinden olan Abdullah zamanın değiştiğini bilmiyormuş ama oğlu biliyormuş. İtiraz ederken gerekçesini de söyleseymiş babası onun dediğini kabul edecekmiş!

Kıssadan hisse: Bu yorum, bizim ulemanın, konu kadın olunca, onu önemsizleştirmek için -Sahâbe ve Tâbiîn kadınlarını dahi şaibe altına sokmaya varan- sudan gerekçeler ürettiklerine, Peygamber’in talimatını içeren açık nassı bile hükümsüz kılmak için nasıl kırk dereden su getirdiklerine ibretlik bir örnektir. Acaba İslam toplumlarının bugün çektiklerinin bir sebebi de insan potansiyelinin yarısını camilerden bile uzak tutacak kadar toplumsal hayattan silmeleri midir?

***

Biz İlâhiyatçılar dahil, çağdaş Müslüman ilim insanları, yakın zamana kadar “İslâm’da Kadın” tarzı kitaplar yazarlardı. Fakat bunlar, büyük ölçüde bazı ayet ve hadislere dayanarak “İslâm kadına şöyle değer vermiş, böyle haklar getirmiş” gibi yaşanan gerçeklikle pek uyuşmayan teorik ve savunmacı yazılardı. Bu tür yazılarda on dört asırlık İslâm tarihinde kadının gerçek hayattaki yerinin nereden nereye geldiği yahut gerilediği meselesi hep atlanmıştır. Halbuki akademik kurumlarımızın asıl görevi, İslâm toplumlarının bugün yaşadıkları kadın sorununu analiz etmek, bu sosyolojik olgunun arkasındaki tarihî-kültürel gerçekliği ortaya koymaktı.

“İslâm’da Kadın” tarzı yazılar, pratik gerçekliği yansıtmadığı için ilgi görmedi ve halen her Allah’ın günü kadın aleyhine yaşanan utanç verici olaylar karşısında artık öylesi çalışmalar bile yapılmaz oldu.

Yanlış anlaşılmasın; bunları yazarken “Eskiden başka dünyalarda kadının durumu daha iyiydi” veya “Halen gelişmiş ve gelişmemiş toplumlarda çok iyi” demek istemiyorum. O ayrı bir konu ve uzmanlık işi. Ben kendi dünyama bakıyor ve diyorum ki: “İslâm’da Kadın” tarzı kitaplar yazmakla sorun yok olmuyor. Bunun için -Resûl-i Ekrem’in kendi çağının şartlarında yaptığı gibi- kadına, -fiziksel ve biyolojik farklılıklarının ötesinde- önce “insan” olma gerçekliği üzerinden bakmayı öğreten bir zihniyet dönüşümünü, bu dönüşüme din tarafından -nasıl engel çıkaracağımızı değil- nasıl katkı sağlayacağımızı düşünelim. Nasıl ki bir erkek bir insan ise; bir baba, eş, kardeş, evlat ise kadının da bir insan, bir anne, eş, kardeş, evlat olarak ontolojik, manevi ve hukuki kişiliğinin tanınmasını, bunu bütün toplumun içselleştirmesini sağlayacak bir eğitim felsefesi geliştirelim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa Çağrıcı Arşivi