Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Norm oluşturmak!

Norm oluşturmak!

Biliyorum, bu ülkede herkes “Normal”. “Anormal” olan benim!? “Stand-ART” dediğiniz şey, Latincede “vexillum: ölçü” gibi bir anlama geliyor. Bizde ise, İngilizce’deki “stand-ard” “art” olmuş, bir şeyi “sabitlemek” ve “onu estetize etmek, sanata dönüştürmek” anlamına gelmiş.. Bunun bir hukuku olmalı, bir sözleşmeye, mevzuata dönüştürülmeli, kavramsallaştırılmalı, kurumsallaştırılmalı idi. Biz TSE dedik. TSE 18.11.1960’da 132 sayılı kanunla kuruldu. Resmen ilan edilmese bile “Bismihi fulbright” dedik ve önce din denilen şeyi, yeni seremoni ve ritüellerle zenginleştirip, ikonalarla destekleyip, “din adamı sınıfı” ile yeni bir kalıba döktükten sonra onu bir “gelenek” ve “kültür”e dönüştürdük. Yeni “din adamları” Fulbright formatında yeniden yapılandırılan TSE damgalı bir dinin misyonerleri olarak “imal” edildiler. Bu yeni dinin rol modellerini bize İlah ve Rab olarak dayatmaya kalkanlara cevabım, “Bu din benim dinim” değildir oldu. Bizim için Şeriatsız bir din programlamışlardı, buna cevabım ise, “Yaşasın şeriat” oldu. Dinde reform yetmedi, tarihi de yeniden kalıpladılar. Şimdi onlara cevap olsun diye “Çanakkale geçildi”yi yazdım! 

Laiklik “resmi din” için üst “norm” olacaktı. Devlete, yani ekonomi, sosyal ve siyasal alana müdahale etmeyecekti. Din bireysel planda vijdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilecekti. Bir adım sonrası için hedef ”Türkün dini Kemalizm” olacaktı. 1960’da yeniden hortlatılan “Dinde reform” çabaları bu gayeye matuftu.

Bizim hiç mi sabitemiz olmayacaktı. Elbette olacak da, olması gereken olan değil. Kaldı ki biz farklı kabileler halinde yaratıldığımız gibi, her birimiz ötekimizden parmak uçlarımız gibi farklıyız.

Bakın, 23 Şubat 1947 tarihinde, kısa adı ISO olan “Uluslararası standardizasyon organizasyonu” kuruldu. “International Standart Org”. Bu süreç giderek yasalar için de “Norm hukuk” oluşturmaya kadar gitti. Bize, ölümü gösterip hastalığa razı edercesine darbe yasalarını gösterip, “Uluslararası norm” dedikleri, batının dayattığı yasa düzenine bizi razı ettiler.

ISO Cenevre’de kurulan uluslararası teşkilat tarafından yönetiliyor. Türkiye de 162 ülke ile birlikte üye. Aslında tek bir standart yok, mesela Avrupa standardı CE… BM, AB, NATO hepsinin kendine göre standartları var. Bunlar bizi güdülemek için bu kırbaçları kullanıyorlar. Bu şekilde normalleştiriliyoruz. Eğitiliyoruz, ehlileştiriliyoruz. Yoksa anormal olursunuz, düzen bozulur. Boykot edilir, tecrit edilir ve daha sonra da cezalandırılabilirsiniz.

Bütün teknik ve teknik dışı dallardaki standartların belirlenmesi çalışmalarını bu merkez yapar. Norm koyar. Yani bu zamane tanrıları “hüküm koyar” ve “eğitir-terbiye eder”.
“Amaçları” yeryüzünde bir cennettir tabii ki. Gelişen teknolojilere uyum sağlamamızı istiyorlar. Bizi kalkındıracaklar, bizim rızgımızı artırım ömrümüzü uzatacaklar. Bunun için de 5 yılda bir bu kurallar, ihtiyaç duyulduğundan “tecdit” edilecektir. Biz Siesta, Fiesta, Futbol devam edelim. Elinoğlu boş durmuyor. Bunlar zamanla firavunların İlahlık ve Rablik yasalarına da dönüşebiliyor. Buyurun size yeni “Aile nizamnamesi” adı da “İstanbul sözleşmesi”. Toplumsal cinsiyet eşitliği diye, modern zamane Freud’u Alfred Kinsey’in, “Kinsey skalası”nın takipçilerinin ailedeki tahribatı, potansiyel olarak McKinsey’in riskinden daha büyüktür.

Adamları kapıdan kovuyoruz, bacadan giriyorlar. Farkında mısınız “elin oğlu”, “Adamlar” ne kadar cinsiyetçi bir dil kullanıyorum. Dedim ya ben “anormal”im. Yeşil feministler çok kızacaklar. Oysa onlar “makus talihimiz”i yenip bizim “kaderimizi değiştirmek” için çalışıyorlar! Anormalim diyorum ya, ben Allah’ın bana takdir ettiği kaderden razıyım. Yeter ki, O benden razı olsun. Benim onlara inat tek bir arzum var, Yaratanımı rızasının tecellisinin vesilesi olmak! Bütün çabam onun için.

Onlar da boş durmuyorlar. Baksanıza, aileyi canlandıralım derken onları kullanıp geliyorlar. Koç, Sabancı Üni., MEB, YÖK, DİB.. peşlerine takmadıkları kimse kalmamış ki. Vatikan’dan kalkıp, Montessori şapkası ile “cinsiyetsiz eğitim için” kapımıza dayanıyorlar. Hatta DİB’den “bizden“ birilerini yanlarına alıp! Öyle ya “renklerin cinsiyeti yoktur”! “ev içi birey”ler de, cinsel tercihleri konusunda birbirlerine karşı saygılı olsunlar!? “Partnerler”i konusunda da!?

Sahi ne kadar “Normal”siniz siz öyle. Nasıl böyle, bu kadar az zamanda bu kadar büyük işler başardınız. Ne kadar cesursunuz!

Ahmet H. Çakıcı’nın “Modern Family, ailesiz toplum … ya sonrası” kitapçığını okudunuz mu? Family, Familya.. Sahi siz hangi Familyadansınız!? Geni ile oynanmış bitki ve hayvan kültür ırklarından sonra, geni ile oynanmış, ebter hale getirilmiş kültür ırkı, cinsiyetsiz bir “kuşak” için birileri harekete geçmiş durumda.

Bakın “Ulus devlet”i de bitiriyorlar. Toprak, din, dil, kan, kültür dedikleri şey artık miadını doldurdu. Kadın-erkek bile kalmayacak bunlar hedeflerine varacak olurlarsa. Siyah - Beyaz diye başladılar. Önce insanları kategorize - kompartmanize ettiler, şimdi atomize etmek istiyorlar.

Sahi, Reis ne diyor, çevresindekiler ne yapıyorlar.

Yazdıklarım birilerine zamansız ve abartılı gelebilir. Ben size “erken” gördüğünüz geç kalmak üzere olduğumuz uyarımı yapayım da. Aile ve gençlik gidiyor. Bunları kaybettikten sonra öteki kazanımınızın bana göre fazla bir değeri yok. Aile ve gençlik “topyekûn savaş” tehdidi altında. Saldırıyorlar. FETÖ’nün başarısını kıskandıracak bir kazanım hayal ediyorlar. Media, STK, Siyaset, Bürokrasi, Üniversiteler, yargı, eğitim, her yerdeler. Bu konu ile ilgili bir çalışmada adı geçenlere baktım olmayan yok gibi: AB Avrupa Birliği, AÇEV Anne Çocuk Eğitim Vakfı, CEDAW Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, ÇOÇA Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi, EFA Herkes İçin Eğitim, ERG Eğitim Reformu Girişimi, EKYS Eğitimde Kalite Yönetim Sistemi, ETCEP Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi, FAWE  Afrikalı Kadın Girişimciler Federasyonu, GENIA Asya-Pasifik Ağında Eğitimde Toplumsal Cinsiyet, GII Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi, INEE Acil Durumlarda Eğitim için Uluslararası Çalışma Ağı, KA-DER Kadın Adayları Destekleme Derneği, KASFAD Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği, KEP Kız Çocuklarının Eğitimi Projesi, MEB, OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, PDR Psikolojik Danışma ve Rehberlik, PSHE Kişisel Sosyal ve Sağlık Eğitimi Derneği, TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi, TEDO Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Okul, TEGE Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Geliştirme Ekibi, TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu, TÜSİAD Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, UNESCO Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, UNHCR Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, UNİCEF BM Çocuklara Yardım Fonu, USAİD ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı, Vatikan..

8 Mart Dünya Kadınlar Günü ya, sahi artık bu cinsiyetçi bakış açılarını destekleyen günlere ne gerek var. Yok “Anneler Günü” imiş, “Babalar Günü” imiş. Ben bugünden bazı şeyler yazayım istedim.

Yıktım haneyi eyledim viran, gidip sahibine haber verin heman. Sürçü lisan ettimse affola.

Benim yarı yaşımda hayata veda eden annemi biri elimden almaya kalkarsa, olacak olanlar konusunda fincancı dükkanına giren fil masum kalır. Ne kalemim susar ve ne de “Annemin ayağının altını öpen dudaklarım”!. Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi