Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Tabu, fobi, korku ve ‘dokunulamayan’a dokunmak..’

Tabu, fobi, korku ve ‘dokunulamayan’a dokunmak..’

Hep ince tahlilleriyle bildiğimiz Râsim Özdenören’in (9 Ekim’de ‘Fetişe dokunmak’, 6 Kasım’da da, ‘Fetişe dokunmaktan korkmak’ başlığıyla yazdığı) iki yazısı dikkatimi daha bir çekti.. Hele 9 Ekim’deki yazısında verdiği örnek nefisti.. 6 Kasım yazısını ise, Râsim Bey, ‘Özeleştiri yapma olgunluğu, özeleştiriye katlanma yürekliliği yoksa, fetiş sürgit fetiş olarak kalmaya devam eder. Korkulmasın, üstüne gidilsin, yüzleşilsin diyorum.’ diye noktalıyordu..
‘Fetiş’ ‘fetish’ yani, tabulaştırılmış, putlaştırılmış, kutsallaştırılmış her nesne veya kavram..
İlginçtir, verilen özel izinle Gen. Kur’daki belgelerden dayanılarak çevrilen ve songünlerde çokça tartışılan ‘Mustafa’ filminin yapımcısı C. Dündar da, dün, Hürr. gazetesinde, A. Arman’a, ‘Bunca yıldır Atatürk hakkında çalışıyorum ve Türkiye’deki en iyi arşivlerden birine sahibim. Onu çok çalıştım ben. Ve benim bildiğim, benim okuduğum adam, bana anlatılan adama uymuyor. Budur. Bana anlatılana uymadığı gibi, benim oğluma anlatılan da benim bildiğim adam değil. Bu senelerce böyle mi gidecek? Biz giderek bizden uzaklaşan bir lider görüyoruz tarih kitaplarında, 10 Kasım törenlerinde, televizyon programlarında. Ata giderek elimizden kayıp gidiyor..’ diyordu..
Dündar, Râsim Bey’in sözlerini sanki aynen tekrarlıyor.. Çünkü, ortak aklın derdi olan bir ’fetişimz’le karşı karşıyayız.. Prof. Ortaylı, ’filmde yeni bir şey yok, herkesin bildiği şeyler..’ diyor, ama, onun bir tarihçi olarak bildiği şeyler mi sunuluyor millete, üç çeyrek yüzyıldır?
Ahmet Ağaoğlu’nun, ’Serbest Fırka’ denemesi üzerine olan hatırâtında anlattığı, ’gece sabahlara kadar devamlı içilen ve memleketin temel mes’elelerinin konuşulduğu sofra’ tesbitlerini veya İsmet Paşa’nın ’memleketi içki sofrasından idare ediyorsunuz..’ demek noktasına gelip, ilişkilerinin koptuğu hadiseleri milletin ekseriyeti ne kadar biliyor?
Kaldı ki, M. Kemal bile, böyle kutsamalara itibar etmezdi, sanıyorum. Örnek olarak,
M. Kemal hakkındaki beyanların bugüne göre daha rahat yazılıp çizildiği 1960’lı yıllarda, o dönemin etkili gazetelerinden Yeni Sabah’ta yazılan şu anekdotu özetliyeyim:
M. Kemal, o sofra yârânına sorar: ’-Mareşal (Fevzî Paşa) mütekaid (emekli) olsa ne yapar?
-Aman paşa hazretleri, Allah onun emekliliğini bize göstermesin!..
İsmet Paşa ve kendisi hakkında sorduğunda da aynı cevabı alır ve ‘goygoycu’larından sağlıklı bir cevab alamıyacağını anlayınca kendisi verir:
’-Mareşal emekli olsa, bir posteki üzerinde, tesbih çekeee-çekeee ölür..
-İsmet Paşa, emekli de olsa, şunu-bunu çekiştireee- çekiştireee ölür..
-Ben emekli olduğumda ise, kurarım bir çilingir sofrası, kafayı çekeee- çekeee ölürüm..’
Bunlar yazılınca şimdi bile, birileri ’fetişlerinin devrileceği’ korkusuyla tepki verip, kanun zırhını devreye sokarak, gerçeklerin üzerine saldırıya geçiyorlar, donkişotvarî..
Halbuki, bizzat M. Kemal bile, bir ing. yazarı olan Armstrong’un yazdığı ve Hükûmet’çe ülkeye sokulması yasaklanan ’Bozkurt’ isimli kitabı getirtip tercümesini okutur..
(Hemen ekleyeyim, sözkonusu kitabın türkçe baskıları, hâlâ da sansürlüdür. –SEÇ-)
M. Kemal’in tepkisi ne mi olur? Buna, Dündar da değiniyordu, dünkü söyleşisinde:
’-Armstrong’un ’Bozkurt’u Atatürk’ün sağlığında yazılmış tek biyografi. Aynı zamanda Atatürk aleyhine yazılmış en ağır kitaplardan biri. İngiltere’de kıyametleri koparıyor. Atatürk merak ediyor ve getirtiyor kitabı, sofrada açtırıyor ve ’Okuyun bakalım!’ diyor.
Okumaya başlıyorlar, ’Daha?’ diyor, ’Paşam buraları okumasak..’ diyorlar, ’Okuyun’ diyor, ’Ama paşam’ diyorlar, ’Ne demiş?’ diyor, ’Hayvan mı demiş?’, ’Yok efendim, öyle değil de..’.. ’Ne demişse okuyun..’ diyor, okuyorlar. ’Eğlenceli bir kitap’ diyor; ’Yaşadıklarımızı eksik bile yazmış. Ben tamamlayayım da kitaba eklensin. Memleket de okusun. Hükümet kitabın yurda sokulmasını yasaklamakla hataya düşmüş..’ Böyle hoşgörülü bir Atatürk’ten siz sansürcü, ceberrut bir portre yaratmışsınız ve bize onu yutturmaya çalışıyorsunuz. Ben o Atatürk’ü benim liderim saymıyorum. Ben kendi tanıdığım lideri anlatmaya çalışıyorum.’ Ama, Dündar yoğun tepkiler almış, kemalistlerden..
Ve, tepkiler ona ’tabu’lara dokunmanın ne olduğunu göstermiş.. ’Basbayağı linç ediliyorum. Tabu neymiş anladım..’ diyor.. Bunu anlamasını bile bir kazanç saymalı Dündar.. Ki, onu filmde M. Kemal’i ’boyu 1.68 boyunda, kısa ve ince sesli’ gösterdiği için bile eleştirdiler!
BİR MATERYALİST OLARAK, ONUN ASIL SAVAŞI, ’DİN’LER İLE İDİ!
Bu arada, C. Dündar, M. Kemal’in asıl mücadelesinin ’din’le olduğunu, ama bunu filmine yansıtamadığını da itiraf ediyor..: ’Asıl mücadele ne Yunanlılara, ne asî Kürtlere, ne de gericilere karşı veriliyor. Atatürk’ün asıl mücadelesi, ’İktidarı, gökyüzünden yeryüzüne indirme meselesi.’ Ben bütün mücadelesini topyekûn elden geçirdiğimde bunu gördüm. Yapmaya çalıştığı çok özel bir şey, sadece Türkiye’yi değil, bütün insanlığı ilgilendiriyor. Bütün insanlığı dönüştürebilecek bir şeyden söz ediyor. …bunu insanlık tarihinde söyleyebilecek başka bir lider bilmiyoruz. ’Biz ilhamlarımızı gökten değil, yeryüzünden alıyoruz, bizim ilkelerimiz gökten indiği sanılan kitabların dogmalarıyla bir tutulmamalıdır’ diyor. Burada sadece İslam da söz konusu değil, bütün dinlere bir gönderme var.’ (Ki, bu sözler 19. yüzyıl katı pozitivizminin, materyalizminin de sözleridir.-SEÇ)
-Peki o zaman filmde niye bunun altını daha çok çizmediniz? Öyle geldi geçti...
- Haklısın. ...Ama sen de kabul et ki bu kolay bir mesaj değil, …biz üzerinden 70 yıl geçtikten sonra bile henüz o cesarette değiliz. Bahsettiği, Barack Obama’nın İncil’e el basarak yemin etmesine uzanan bir süreç. Bütün insanlık tarihinde dinin tamamen siyasal ve toplumsal hayattan silinmesinden söz ediyor. Bu kadar radikal bir lider!’
Onu bir ’İslâm kahramanı’ diye niteleyen goygoycular, hele de ilâhiyatçılar; nerdesiniz?
Onun, ’İslam’ın kabulü, bizi diğer Müslüman toplumlarıyla bir araya getirmeye yardımcı olmadığı gibi, millî hislerimizi uyuşturdu, millî bağlarımızı gevşetti.’ lafını n’apacaksınız?
Devam ediyor Dündar: ‘- Ciddî bir sansür var Atatürk’ün üzerinde. ’Nasıl olabilir? Kim cüret edebilir?’ diye düşünüyorsun. Cüret edenlerin bazıları en yakınları. …istiyorlar ki Atatürk’ü herkes sevsin.. ...Okullarda okutulsun diye Âfet İnan’a dikte ettirdiği, hattâ oturup bizzat yazdığı bir kitap.. Bir lider düşün ki, ’Ben bir kitap yazdırıyorum, alın bunu okullarda okutun’ diyor. Onu okullarda okutmayı bırak, şu anda piyasaya çıkaramıyorsun.. Kitabın Tarih Kurumu’nca basılan versiyonunda bazı yerler çıkarılmış.. ’
İşte böyledir ol hikâyet.. Ve hepimizin acı hikâyesidir bu.. Çünkü laik rejimin temeli o!. Biz hep bunu anlatmaya çalışıyoruz. Resmî dayatmayı bırakınız da, millet, fobi ve korkularıyla ’dokunulamayan’ı, bir tabu gibi değil, adam gibi, hür iradesiyle tartışsın; var mısınız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi