Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

TSK akreditasyonuna sessiz kalanlar bugün niye bağırıyor?

TSK akreditasyonuna sessiz kalanlar bugün niye bağırıyor?

Ayrımcılığa dün sessiz kalanlar bugün bağırıyor

Başbakanlığı yıllardan beri izleyen 7 meslektaşımızın bu sene kartlarının yenilenmediğini ilk duyduğumda şaka sandım. Belli ki bu 7 meslektaşımızın yaptığı haberleri Başbakan ve yakın çevresi beğenmemiş. Elbette her haberin herkes tarafından beğenilmesi beklenemez. Yeter ki haber doğru olsun, iftira ve yalana dayanmasın. Demek istediğim o ki, gazetecilerin belli kişileri memnun etmeye yönelik haber yapmalarını istemek ve beklemek bu mesleğe verilebilecek en büyük zarardır. Buna rağmen bu zarar bazen patronu bazen de bir parti lideri ya da bir başka yetkiliyi memnun etmek adına verilir olsa da bazı gazetecilerin akreditasyonunun yenilenmemesini tasvip mümkün değildir. Buna karşılık gazeteciliğin “Ben istediğimi yazarın” şeklinde anlaşılması da yanlıştır. Her aklına geleni yazamazsın, yazmamalısın.

Bu memlekette akreditasyon sadece Başbakanlıkta uygulanmaz, Genelkurmay’da da uygulanır, Cumhurbaşkanlığı’nda uygulanır. Hatta bazı özel kurumlar ve bazı partilerde de bu tür uygulamalar vardır. Ve her kurumun bir yasak listesi vardır ve bu liste bildim bileli hiç ortadan kalkmamıştır.

Denebilir ki bazı kurumlar tarafından hazırlanan yasaklılar listesi aynı zamanda bir cezalandırma anlamına gelir. Yasak ya gazeteye getirilir ya da gazetecilere. Her durumda da cezalandırma söz konusudur.

Halbuki mahkemeler dışında medyayı mevcut yasalar içinde kimsenin cezalandırma yetkisi yoktur. Bu hatırlatmanın ardından esas konuya gelmek istiyorum. Bazı kurumların yasak listesinde yer alan gazeteler hemen yayına başlar, bu yasaklamanın vatandaşın haber alma özgürlüğünü kısıtladığını ileri sürerler. Bu iddia doğrudur da. Ancak, yasak kendilerini kapsamadığı sürece hiç sesleri çıkmaz. Hatta yasakçı kurumlara çeşitli gerekçelerle destek bile verirler. Söz gelimi Milli Gazete yıllardan beri Genelkurmay’ın yasak listesinde yer alır ama bu diğer gazetelerin hiç umurunda değildir. Milli Gazete’nin Genelkurmay’a alınmıyor olmasında kartel medyası hiçbir rahatsızlık duymaz. Belki de mutluluk bile duyar. Eğer mutluluk duymuyor olsalar bu tür yasakların tümüne karşı çıkarlardı.

Ne zaman yasak kendilerine dokunuyor o zaman basın özgürlüğü, vatandaşın haberleşme hakkı akıllarına geliyor. Söz gelimi Başbakanlık’tan kendi elemanlarını da içine alan bir yasaklama gelmişse “Başbakanlık’tan basına ayrımcılık” diyerek manşeti yapıştırıyorlar. Halbuki aynı zamanda bazı gazetelere Genelkurmay yasağı sürmektedir. Bu yasaktan hiç rahatsız olmazlar.

Tekrar ediyorum Başbakanlığın kartları iptal ettiği meslektaşlarımdan bazılarını yakından tanıyorum ve işlerinin erbabı olduklarını da biliyorum. Bu bakımdan yasaklamayı tasvip etmiyorum. Ancak, bu işin bir kurala bağlanması gerektiğini düşünüyorum. Bazı kurumlar kafalarına estiği gibi bir yasaklılar listesi hazırlayamamalı. Bunun önlenmesi gerekir. Ve bu yasaklamalar sadece kendimize dokunduğunda tepki vermek yerine kime gelirse gelsin bu mesleğin mensupları olarak birlik halinde hareket etmemiz gerekiyor.

Aslında gazetecilerin de sorumluluklarını bilerek hareket etmeleri, siyasi ve ideolojik anlayışlarına göre haber yapmak alışkanlığını terk etmelidir. Bu arada sıkça ve kasıtlı olmasa da gazete sayfalarına birtakım yalan haberler yansıyabilmektedir. Bunları engelleyici bir mekanizmaya, daha doğrusu meslek kuruluşuna ihtiyaç vardır. Ne var ki meslek kuruluşları da kendilerini birtakım ideolojilerin tasallutundan kurtaramamakta, kararlarında fikrini beğenmedikleri gazetecilere karşı en sert kararları alabilmekte, linç kampanyasında hemen yerlerini alabiliyorlar.

Demek istediğim o ki, biz kendi kendimizi kontrol etmeyi fazlaca beceremiyoruz. Basın ahlak yasalarını bile her meslektaşımız kendi anlayışına göre yorumluyor. Bu arada medyada yer alan yalan haberlerin tekzibi ve düzeltilmesi konusunda var olan hukuki mekanizma da fazla bir işe yaramıyor. O zaman da bazı kurumlar ya kendilerini korumak ya da fikrini paylaşmadıkları gazeteciler ile aynı ortamda bulunmamak düşüncesiyle bir yasaklar listesi oluşturuyorlar.

Bu çağda bu tür yasaklar kimden ve nereden gelirse gelsin elbette desteklemek mümkün değildir. Bu mekanizmanın işlemez hale gelmesinin yolu ise medya olarak her durumda aynı tavrı sergilemekle mümkün olur. Bana dokunmadığı sürece yasağın bir zararı yok anlayışı yarın kendilerinin de yasak listesinde yer almasının temelini atmış olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi