Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

Geçen Cuma, iki çocuk yakılmadı, belki toplumun can güvenliği yakıldı?

Geçen Cuma, iki çocuk yakılmadı, belki toplumun can güvenliği yakıldı?

Bugünlerde gündemin en sıcak konusu olan tüyler ürpertici akıl almaz cinayetten, iki çocuğun öldürülüp yakılmasından söz etmek istiyoruz bu yazımızda. Beni o derece şoke etti ki ne yazacağımı bilemiyorum. Masum çocukları, hem de akraba çocuklarını, emanet edilen yavruları boğmak, sonra da suçu örtbas etmek için cesetlerini yakmak… Cinayet üstüne cinayet… Suçüstüne suç… Bunu insan olan bir varlığın yaptığını düşünmek bile imkânsız…

Savaşlarda bile bizim inancımıza göre; çocuklara asla dokunulmaz, savaşa katılmayanlara, kadınlara ve yaşlılara el sürülmez… Bu hem yüce dinimizin hem de milletimizin genel karakteri haline gelmiş bir hayat ilkesidir. Böyle bir vahşeti, ancak Amerikalılar ve İsrailliler yapabilir. Ortadoğu’da bunun acı örneklerini gördük. Müslüman bir Türk vatandaşının, ise böyle bir işe cüret etmesi asla düşünülemez.

Fakat çok yazık ki böyle bir katmerli cinayet bu mübarek vatan toprakları üzerinde işlenmiş, toplumumuz kirletilmiş ve ruhen, manen rahatsız edilmiştir. Para için yapıldı desek, bile bildiğimiz kadarıyla karşılığında bir para almak söz konusu değil, fidye söz konusu değil, sadece tasavvur… İşin gerçeği tabi mahkemede belli olacak.

Olayı kısa zamanda ortaya çıkaran polisi gönülden tebrik ediyorum. Fakat cinayeti bulmak, benzer cinayetleri işleme ihtimalini ortadan kaldırmıyor, bu gibi vahşetlerin kökünün kazınması gerekiyor toplumumuzdan…

O halde bu amansız zulmü yapanları buna iten sebep nedir? Her şeyden önce bu sebebi bulup ortadan kaldırmak, başta devlet olmak üzere, bugün yaşayan tüm vatandaşların boynunun borcudur. Yoksa bu tehlike ortadan kalkmış değildir. Her an herkesin böyle bir olayla karşılaşma riski vardır demektir. Bu cinayetten, ülkede yaşamakta olan herkes soruludur. Bilim adamları, dünürler, yazar çizerler sorumludur. Devlet ve hükümet adamları daha çok sorumludur.

Orta yaşlı bu iki zavallı insanı, çok yakın akrabalarının çocuklarına karşı cinayet işleyecek kadar canavarlaştıran sebep nedir? Hasımlık mıdır? Kıskançlık mıdır? Mal-mülk müdür? Menfaat düşüncesi midir? Miras paylaşımı mıdır? Maceraperestlik midir? Mevki ve makam elde etme düşüncesi midir? Namus meselesi midir?

Hayır. Bunlardan hiç biri böyle bir cinayeti işlemeye ve bu azim vahşeti sergileyerek bu milleti derinden yaralamaya sebep gösterilemez. Bu necip milletin evlatları olarak ne acıklı duruma getirildik! Bizi bundan kurtar ya Rabbi!

Kanaatimizce bu ve benzer iğrenç cinayetlerin, akıl almaz vahşetlerin iki temel sebebi vardır:

1. Manevi Değerlerden Yoksun Eğiti-Öğretim Sistemi: Bu ve benzeri vahşetlerin sebebi, akıl sahibi olan insanın, aklını kontrol edecek bir mekanizmanın iç dünyasına yerleştirilmemesi, iç dünyasının manevi değerlerden soyutlanmış olmasıdır. Düşüncelerin kirletilmesi, kafaların iğrenç düşüncelere açık bırakılmasıdır. Maneviyat eksikliğidir, değerlerin eskitilmesidir.

İnsanın kafasında eğer değer mefhumu yoksa, maneviyat yoksa, bu kafa değersiz şeylere, çirkin ve iğrenç düşüncelere açık hale gelir. Şeytan ve nefis işte değerlerden arındırılmış olan kafalara iğrenç düşünceler, tehlikeli programlar yerleştirir. Şeytan insanın en büyük düşmanıdır. Bir boşluktan girince işgal eder ve artık hâkimiyet onun eline geçer. Şeytanın hâkimiyeti altına giren insanın yapamayacağı kötülük yoktur. Kur’an bize Yasin Sûresinde, şeytanın apaçık bir düşmanımız olduğu uyarısını yapmaktadır. Ona aldanmamamızı istemektedir. İşte bu cinayeti işleyenler şeytanın emri altına girmişlerdir. Allah bu milletin fertlerini şeytanın emrine girmekten korusun.

Şeytanın programları kafasına yerleşen insan, artık hayat boyu o programları uygularlar. Bu gibi çirkinliklerin esas sebebinin bu olduğunu düşünüyoruz. Kafalarımızı temizlememiz gerekir. Bu temizlik olmadan kurtuluş yoktur, huzur ve sükûn yoktur. Nitekim Kr’an “Kendini temizleyen kurtulmuştur.” Buyuruyor. Bu temizleme fertlerden başlar. Fertler temizlenince toplumlar da temizlenmiş olur. Yaşadığımız kirlilik işte bu tür temizleme ameliyesinin uzun zamanlardan beri ihmal edilmesinin doğurduğu bir sonuçtur. Bu kirlilik, manevi değerler yerine maddi değerlerin esas alınmasının doğurduğu sonuçtur. Maddeye dayalı hayat felsefesi ve başıboş bırakılan insanların toplumu sürüklediği zulümdür.

Manevi değerlerden, Allah korkusundan, takva anlayışından, kulluk şuurundan, Allah huzurunda hesap verme inancından yoksun olan insanlardan, daha başka bir ifade ile insanlık dışına çıkan canavarlardan her türlü kötülük beklenir. Çünkü bu gibi varlıklar hayatlarını şeytanın direktifleri ve onun kafaya yerleştirdiği programlara göre sürdürmek zorunda kalıyorlar.

O halde, bu ve benzeri cinayetlerin, akıl almaz vahşetlerin asıl sebebinin bu olduğunu söylemeliyiz. Önlemleri buna göre almalıyız. Kafaları boşluktan kurtarmak ve içini manevi değerlerle doldurmak, takvayı, hak ve adalet ilkelerini, Allah düşüncesini oraya yerleştirmek gerekir. İnsanı melekleştirmek ve günahlar bakımından hafifletmek gerekir. İnsan eğer İslam dinin emir ve talimatlarını öğrenir de uygulamaya koyulursa hayat boyu melekleşir. Kafaların içine İslamî programları, Allah’ın programlarını yerleştirmek şarttır. Kurtuluşumuz buna bağlıdır. Bu şekilde donatılmış olan insanlar, kendilerini ve başkalarını her türlü tehlikeye karşı koruma altına almış olurlar. Devlet ve hükümet, tüm vatandaşlarını, hak ve hukuka riayet eden, her türlü kötülüğü reddeden, iyiliklerle donatılan varlıklar haline getirmekten sorumludur. Bu vahşetle, gelinen nokta son derece vahimdir, fevkalade üzücüdür. Bu vahşet herkesin huzurunu kaçırmıştır.

2. Cezanın Suça Denk Olmaması: Bu gibi vahşetlerin ortaya çıkmasının ikinci önemli bir sebebi de kanaatimizce adam öldürmenin âdeta cazip hale getirilmiş olmasıdır. Çünkü idam cezası kaldırılmıştır. Bunun anlamı şudur: Öldüren yaşayacaktır. Olan, ölenlere olacaktır. Yani öldürülen taraf olmak, sanki suç haline getirilmiş, dolayısıyla öldürmek cazip olmuştur. Fakat o masum çocukların karşı koyma şansları da yoktu. Buna göre bir kimse onlarca çocuk yahut büyük insan öldürse, kendisi hapishanede de olsa hayatta kalacak ve yaşayacaktır.

Hatırlayalım, yaklaşık on yıl önce Ümraniye’de ana ile kızını sokak ortasında kaçırarak tecavüz eden, sonra öldüren caniler bugün dışarıda gezmektedirler. Allah aşkına bu adalet midir? Suçsuz iki insana tecavüz edilerek bunlardan biri ağır yaralanıyor, diğeri öldürülüyor, sonra öldürenler yakalanıp hapis cezasına çarptırılıyor, bir müddet yattıktan sonra da taltif ediliyorlar, hapisten çıkarılıyorlar. Öldüren hayatına devam ediyor, öldürülen yok oluyor, hayatta kalan da ebedi bir ıstırap içinde yaşıyor. Bu aslında masum insanların cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Yaşamak için masum insanlar ne yapmalıdır acaba? Devlet can güvenliğini, ağır cezalar koyarak mutlaka sağlamalı, bu gibi vahşetleri önlemelidir.

Bu gün adam öldürenlere verilen ceza, işlediği suça asla denk değildir. Bu cezalar müebbet hapis de olsa ölenin karşılığı değildir. Türkiye’de birkaç yıldan beri idam cezası kaldırılmıştır. Buna karşılık vahşi cinayetler artmıştır, artmaktadır. Her gün acı bir olayla karşılaşmaktayız. Bunlar düşüncemizin kanıdır.

İdam cezasının kaldırılması, Batı ile uyum sağlamak adına yapılmıştır. Batı’da idam cezası kaldırılabilir. Onların toplumsal yapısı farklıdır. Eğitim düzeyleri, toplumsal yapıları farklıdır. Onlarda böyle cinayetler işlenmediği için idam cezasına ihtiyaç olmayabilir. Fakat bizim ülkemizde, bizim toplumumuzda idam cezasının kaldırılması asla isabetli olmamıştır. Öldüren aynen öldürülmelidir. Nitekim öldürülen zavallı iki yavrunun ailesi de yüksek sesle bağırarak katillerin misli ile cezalandırılmalarını istiyorlar. Cani katiller bu vahşeti gerçekleştirirken kendilerine misilleme yapılacağını, aynı cezanın adilane bir şekilde uygulanacağını bilselerdi, bir kişi de öldürmüş olsalar, kurtulamayacaklarını bilselerdi, buna teşebbüs edebilirler mi idi? Oysa onlar yakalanınca hapis cezası ile taltif edileceklerini biliyorlardı. En adil ceza, suçun misli ile cezalandırılması, ceza ile suçun bir birine denk olmasıdır. Maktul ölüyor, katil bir şekilde yaşıyorsa denklik bunun neresindedir? Böyle bir ceza adil olabilir mi? Maktulün varislerinin ateşini söndürebilir mi?

Adalet, toplumsal hayatta dengeyi sağlar. Denge huzura vesile olur. Eğer verilen ceza âdil değilse dengesiz insanlar suçtan caymaz. Bir taraftan benzer suçları işlenmeye devam eder. Bir düşünelim. Bu canilere yaptıklarının aynısı uygulansa ve boğulduktan sonra herkesin gözleri önünde yakılarak idam edilseler, acaba benzer cinayetleri işlemeye cesaret edenler olur mu? Hiç sanmıyorum. Ağır suçlara karşı ağır cezalar verilmezse toplum suçlardan arındırılamaz.

Biz huzur istiyoruz, can güvenliği istiyoruz, mutlu bir hayat geçirmek istiyoruz. Huzur ve güven toplumun en önde gelen hakkıdır. Devlet bunu sağlamak zorundadır. Devletin görevi sadece suç işleyenleri yakalamak değil, insanların suç işlemeyeceği bir toplumsal yapıyı oluşturmaktır.


Sonuç olarak; toplumumuzda benzer vahşetlerle karşılaşmamamız için, devlet şahıslara karşı işlenen suçlar için idam cezasını yeniden hayata geçirmelidir. Bu olayın verdiği mesaj kanaatimizce budur. Hükümet hiç beklemeden bir kanun teklif vererek adam öldürme cezasındaki bu haksızlığı, bu eşitsizliği ortadan kaldırılmalı, mazlum insanların sinelerindeki ateşi söndürmelidir. Yoksa benzer cinayetlerin önünü almak mümkün olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi