Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ah Mümtaz Hoca!

Ah Mümtaz Hoca!

Hilal TV'de Mustafa filmi ile ilgili bir programa telefonla katılan Mümtaz Hoca, Mustafa Kemal'in özel hayatının kendisini ve kimseyi ilgilendirmediğini, kendisini ilgilendiren şeyin siyasi açıdan yapılan işler ve bunların sonucu olduğunu söyledi..
Tamam, bir şekilde bunu doğru kabul edelim.. Mesela o zaman Merve Kavakçı'nın özel hayatını bu işlere karıştırmadan onun projelerine odaklanamaz mı idik?
Tıp Fakültesi son sınıftan başörtüsü yüzünden okuldan atılan başarılı bir öğrenciye yapılan uygulamayı nasıl yorumlayacağız o zaman?
Haklar konusunda herkes adalet önünde eşit konumda olmak zorunda değil mi?
Aynı yaklaşımı bu ve benzer konumlarda tekrarlayacaklarından emin değilim..
Hani program sırasında müdahale edeyim dedim ama, şimdi bu konu ile ne alakası var. Mustafa filmini konuşurken başörtüsünü bu konuya karıştırmanın doğru olmadığını söylecek diye açmadım konuyu.
Kaldı ki, Mustafa Kemal'in birçok siyasi kararı ve icraatını konuşmak da yasak kapsamında.. Seçim sistemi, yargılama, yasama faaliyetleri. Bu konulardaki detaylara tek tek girildiğinde Mümtaz Hocanın bunları onaylayacağını sanmıyorum.. “Açık oy gizli tasnif” diye bir şey olur mu mesela.. Hem adaylar tek merkezden belirlenecek, hem tek parti olacak, sonra da açık oy gizli tasnif şeklinde bir oylama yapacaksınız..
Bunun gibi daha 40 örnek saymak mümkün..
Kurtuluş savaşı öncesi, Sivas ve Erzurum kongresi, 1. Meclis, 2. Meclis, Kurtuluş savaşına ilişkin ayrıntılar. Resmi tarih ya da resmi ideolojinin neresinden tutsanız elinizde kalır..
Mümtaz Hoca bütün bunları bilmez mi? Bilir elbette. Ama bilmek istemez..
Artık onlar da bu işin böyle gitmeyeceğinin farkındalar, ama nedendir bilmem, inatla söylediklerini tekrarlamaya devam ediyorlar.. Ama artık savunacak fazla bir şeyleri kalmadı ve açıklamaları, gerekçeleri, referansları insanlara pek de inandırıcı gelmiyor.. Hatta savunalım derken adeta suçlarını ikrar ediyorlar..
Öte yandan politikacıların yaşamlarının, iş ve sözlerinin toplumun gözü önünde olması gerekir.. Bir bakıma “cam ev”de oturmaları gerekir.. Toplumun siyasilerle ilgili “genişletilmiş eleştiri”, siyasilerin de “artırılmış tahammül yükümlülükleri” vardır.. Vatandaş siyasilerin özel hayatını sorgulayabilir. O kişinin kendini temsil edip etmeyeceğine sadece objektif kriterler değil, tamamen duygusal sebeblerle de karar verebilir.. Onun inanç, ideoloji, felsefi ve vicdani kanaatlerini oluşturacak her şey ilgi alanında olacaktır..
Onun için Mümtaz Soysal'ın Hilal TV'deki açıklamaları inandırıcı değildi. Kaçamak cevap vermeyi tercih etti sonuçta..
Sanki o sonuçlar, belli bir dünya görüşünün ürünü değilmiş gibi.. “Üzümü ye, bağını sorma”, “Beni elde edilen sonuçlar ilgilendiriyor” demek çok doğru bir yaklaşım değil. O sonuçları, nasıl, hangi bedelle, hangi şartlarda sağladınız bu çok önemli..
Sadece başarı ve zafer değil, bugüne kadar hâlâ ödemekte olduğumuz bir bedel de var. Sürüp giden derin hesaplaşma bu sonucun yan ürünü değil mi?
Mustafa Kemal'in özel hayatını değil, siyasi ilişkilerini, kararlarını sorgulayacak olsanız yine aynı tepkiyi vereceklerdir..
Ya da madem Mustafa Kemal'in özel hayatı kendini ilgilendirir, Kıbrıs harekatı sırasında bir komutan Rum bir bayanla aşk yaşasa idi ve cepheden yazışsa idi, mesela bu olay ortaya çıktığında, bunu o kişinin özel hayatı olarak görebilecek mi idik?.. Mesela, Baykal her gece bir büyük şişe rakı içse ve gündüz yatıp akşamları partiye gelse, bir partilinin bunu eleştirmemesi mi gerekir..
“Atatürk yaptı ise doğrudur” diye bir mantık olabilir mi? Demokrasilerde, hukuk devletlerinde “masumiyet” ya da “la yüs’el” konumda olan yönetici olur mu?
Kimse kimseye hakaret etmesin, tamam da, bir sözü ya da bir fiili eleştirmek neden büyük bir sorun haline getirilsin ki?
Sonuçta seçmen tercihini ortaya koyacaksa ve bu konuda bir kayıt ve şart sözkonusu olmayacaksa, bu konuda serbest bir kanaatin oluşabilmesi için hür düşüncenin içinde eleştiri hakkı da vardır..
Siyasilere yönelik bu eleştiri şok edici, alışılagelmişin dışında da olsa anlayışla karşılama yükümlülüğü yok mu, siyasilerin..
Hani Mümtaz Soysal'ın sözlerini ciddiye aldım ve bu konuyu tekrar gündeme getirme gereği duydum, çünkü, Mümtaz Hoca o kesimin düşünen, tecrübe sahibi, sözüne dikkat eden, saygın bir ismidir.. O bile eğer böyle tepkiler verebiliyorsa, Kemalistlerle ortak bir anlayış zemininde buluşmanın ne kadar zor olduğu da bu şekilde ortaya çıkmış oluyor..
Demek ki, öfke gibi aşırı sevgi de gözleri kör ediyor. Gözüne kibriti çok yaklaştıranlar, arkada koca bir ormanı kaybediyorlar..
Keşke birileri toplumun önünde bir şeyler söylerken, milletin o sözü nasıl anlayıp, nasıl değerlendirdiğini de hesaba katsalar..
Artık internet var! Bu gençler, büyükleri bir şey söyleyince, “hikmet buyurdunuz efendim” diye alkışlamıyorlar artık..
19.YY sonrası, savaş şartlarında, komünizm, faşizm ve kapitalizm rüzgarlarının sert estiği bir zamanda oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY'ı açıklamaya çalışmak artık zor, hatta imkansız.
“Eski hal muhal! Ya yeni hal, ya izmihlal”
Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi