2025

2025

ABD'de bütün istihbarat birimlerinin üst kuruluşu olan NIC (National Intelligence Council)'ın 2025 raporu "Global Eğilimler 2025: Dönüşen bir dünya" (Global trends 2025: A Transformed World) başlığıyla yayımlandı. Bu raporlar dört yılda bir düzenli bir şekilde yayımlanıyor.

Bundan önceki rapor "Mapping the global Future" adıyla 2004'te yayımlanmıştı. Bu raporlar globalleşme, uluslararası kuruluşlar, enerji jeopolitiği, nüfus artışı, iklim değişimi gibi başlıkları içerecek şekilde gelecek projeksiyonları yapıyor. Bu projeksiyonlar senaryolaştırılarak somut bir gelecek tasavvuruna dönüştürülüyor. Önceki rapor, yeni rapora göre daha karamsardı. Bir örnek: Çin'de yapılan Davos toplantısı ile ekonomik gelecek korkusu senaryolaştırılmıştı. Önceki raporun Mekke ve Medine'de bir "Hilafet Devleti" öngörmesini de hatırlatalım. Bu çalışmada, Usame bin Laden'in yeğeninin ağzından 2020'lere ait bir mektupla o günlerin İslâm dünyası anlatılıyordu.

Bu çalışmalar çok yaygın bir ilgi alanı bulan Gelecekbilim (Futurology) tekniklerine dayanıyor. Özellikle büyük şirketler bu çalışmaları sıklıkla yaptırıp şirket politikaları oluşturuyor. Bu çalışmaların en önemli amacı, geleceğe dikkat çekmek. Temel mantık olarak öngörülebilen eğilimler takip ediliyor -nüfus artışı, üretim, uluslararası sorunlar- ve ortaya çıkan tablonun nasıl değiştirileceği müzakere ediliyor. Gelecek bilim çalışmaları geleceği tahmin etmek için değil, doğrudan inşa etmek için yapılıyor. Paradoksal bir metodolojik önerme: Gelecek tahmin edilemez; çünkü bizim eylem ve kararlarımıza göre gerçekleşecektir. O zaman aslolan geleceği tahmin etmek değil yönetmek olmalıdır.

Türkiye'de uzun soluklu ve sağlam verilere dayalı bu tür çalışmalar yerine masa başında üretilen komplolar daha çok ilgi görüyor. Meselâ önce Büyük Ortadoğu, sonra da Genişletilmiş Ortadoğu projesi olarak tartışılan ABD projesinin Ortadoğu'da Amerika eksenli bir orta sınıf oluşturma projesi olduğunu komploları aşıp bir türlü anlayamadık. Bu projenin bir "tezgah" olması fikir üretmeye daha elverişli bir gerekçe oluşturuyordu. Bugün artık bu proje rafa kaldırıldığı halde edebiyatının bizde hâla devam ediyor olması, durumumuzu özetliyor.

2025 projesinin merkezî problemi de "orta sınıf". Ekonomik büyüme ile paralel olarak Doğu toplumlarında bir orta sınıfın gelişmesi, bölgesel çatışmaların azaldığı bir dünyanın garantisi olarak görülüyor. Raporun en önemli tarafı, ABD'nin gelecek korkusunun biraz azalması.

Raporun sadece Türkiye'yi ilgilendiren kısımları gazetelerde yer buldu. ABD Türkiye'nin ekonomik performasından güçlü bir orta sınıf çıkarsaması yapıyor. ABD'nin Türkiye'nin de içinde bulunduğu Ortadoğu bölgesinin geleceğine bakışında çok önemli bir değişiklik yok. ABD, eşitsiz askerî tehditlerin, terörün ve özellikle kitle imha silahlarının kullanılacağı saldırıları önemsiyor. Çok taraflı bir dünya yerine 19. yüzyıldakine benzer çok kutuplu bir dünya öngörüyor.

Hillary Clinton'ın ABD dışişleri bakanı olmasının kesinlik kazanması, Princeton Report'u yeniden gözden geçirmeyi gerekli kılıyor. Bayan Clinton'ın başkan adaylığı için çalışan ekibin dış politika vizyonu, bu raporla duyurulmuştu. Bu rapor, BM gibi geleneksel uluslararası kuruluşların yerini daha küçük çaplı organizasyonlara bırakması gerektiğini söylüyordu. Gelişmeler de bu istikamette. ABD, 1945'te imzalanan ve uluslararası finans sistemini oluşturan Bretton Woods'un yerine geçecek bir uluslararası anlaşmayı G-20'lerle gerçekleştirmeye çalışıyor.

BM'nin yerini daha dar bir zenginler kulübü alıyor. Türkiye'nin bu kulübe üye olması çok önemli bir gelişme. 2025 global eğilimler araştırması, ABD hakimiyeti sonrası bir dünyaya, yine ABD eliyle geçeceğimize işaret ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi