Bu nasıl habercilik?

Bu nasıl habercilik?

Haberleri tecrübeli gazeteciler sunmaya başladığında ne kadar umutlanmıştık. Yaş alt sınırı 60 olan gazetecilerin güzellik kraliçelerinden farklı olacağına inanmıştık.

Bültenlere seviye geleceğini, anlamsız reyting savaşlarının kalitesizliğin gerekçesi yapılmayacağını sanmıştık. İdeolojik tarafgirliğin ve holding savunuculuğunun asgariye ineceğine bile ihtimal vermeye başlamıştık. Heyhat, yanılmışız.

Hikâyelerdeki meşhur tekerleme gibi "Az gittik, uz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de baktık, bir arpa boyu yol gitmişiz." Televizyonların ana haber bültenleri, izlenme oranlarını artırabilmek için işlenmedik meslek cinayeti bırakmıyor. Kamu yararı, merak denen canavara yem yapıldı. Meslek ilkeleri, izlenme oranlarına kurban edildi. Tarafsızlık, grup çıkarları uğruna rafa kaldırıldı. Seçim dönemi yaklaştıkça bu hortlağın iyice büyüyüp kontrolden çıkacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Önümüzdeki dönemde bugünümüzü mumla arayacağımızdan endişe etmiyoruz; böyle olacağını adımız gibi biliyoruz.

Mesela bir kanal, yardımlara takmış durumda. AK Parti'yi yıpratmak adına her şey mubah sanki. Anayasa'da bile geçen sosyal devlet ilkesini hatırlatmanın anlamı yok. Kantarın topuzu öylesine kaçıyor ki, yardım alanları 'oyunu bir paket makarnaya satan aptal' konumundan 'hırsız' olarak yaftalamaya doğru gidiyor. Toplumun yüzde 50'sinden fazlası yardımlardan yararlanmış. Yardım almayanlar ya da aldığını gizleyenler ekranlara taşınıyor. 'Bizim paramızla bu asalaklar besleniyor' anlamına gelecek tarzda konuşturuluyor. Tepki, yakında yardımı yapanlardan alanlara yönelirse sürpriz olmayacak. Herhalde o haberi de şöyle verirler: "Bir grup vergi mükellefi, mahallelerinde asalağı linç etti."

Tecavüz mağduru dizi oyuncusunun başına gelenler hepten facia. 'Beni yeniden ve daha büyük bir mağduriyetin içine atmayın' ricalarına, hatta yalvarmalarına rağmen olayın bütün ayrıntıları yayınlandı. Mağdurun fotoğrafları, görüntüleri, buzlanıyormuş gibi yapılarak verildi. Timsah gözyaşlarının haberlere eşlik ettiğini belirtmeye gerek yok. Türk medyasının bildik cinliği bu. İki öfke efekti, üç tane tepki cümlesi ekledikten sonra her şeyi ve her kişiyi haber yapıyor. Pardon yanlış söyledik, her kişi değil. Dokunulmaz bir grup var: Erkek medya yöneticileri. Erkek medya yöneticileri mevzubahis olduğunda rafa kalkmış bütün etik ve meslek kuralları özenle kutularından çıkarılır. Tozları silkelenir ve uygulanır. Sonra tekrar kutulanır ve raftaki yerine kaldırılır.

Mağdurun bağlanıp "Beni daha beter ettiniz, asıl şimdi mağdur oldum" dediği televizyonun yayın grubu konuya tüy dikti. Grup gazeteleri, herkesin gözü önünde cereyan eden olaydan el çabukluğu ile 'sorumlu' yayıncılık, babacan gazeteci ve teşekkür eden mağdur çıkarmayı başardı. Ailesini özenle medyadan uzak tutan o sunucuyu hafta sonu eklerinde çocuklarıyla birlikte göstermeyi de ihmal etmediler. Bu çaba beni umutlandırdı. İmaj tamiri için gösterilen gayret, aslında hasarın büyüklüğünün işareti. Mağdur oyuncu, umarım mahkemede hakkını arar ve yaşadıklarının bir dönüm noktası olması için mücadele eder.

Bir çift laf da Basın Konseyi'ne söylemek istiyorum. Hani şu Ergenekon terör örgütüyle ilgili haber yapan gazetecileri savcılara şikâyet eden meslek kuruluşundan bahsediyorum. Ergenekon tutuklularının özel hayatının iddianameye yansımasını eleştiren Konsey, başka bir mahkeme tutanağından mağdurun/şikâyetçinin linç edilmesine sessiz kalıyor. Sizce bu medya düzelir mi? Evet ama siz isterseniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi