Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bir kutu çikolata, bir buket çiçek... Dooğru Köşk’e!

Bir kutu çikolata, bir buket çiçek... Dooğru Köşk’e!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kalbinde “vicdan” mı taşıyor, yoksa “sandık” mı?.. Çarşafı “sandık için” mi kullanıyor?.. Seçimden sonra “çarşafı sandığa mı kaldıracak?” Şahsen ben, “genelleme” yapmasam da, şuna inanırım: Bazı insanların cebine “cüzdan” girdiğinde, “vicdan”ları tatile çıkar... Acaba, Baykal da öyle mi?.. Cebinde “cüzdan” yerine “sandık” mı taşıyor?.. Bu yüzden, “vicdan”ı tatile mi çıktı?.. Hemen herkes, bu “soru”ya cevap arıyor... Kimi, Baykal’ın “çarşaf açılımı”nı; hem “samimiyetsiz” buluyor, hem de “yapmacık” olduğunu iddia ediyor... Ben, bir “Müslüman”ım... Dolayısıyla, benim dinim; “kimsenin kalbini yarıp da bakamayacağımı” söylüyor... Yani, bir “Müslüman” olarak ben, “zahire göre” hüküm vermek durumundayım... Yani, “iç”e göre değil, “dış”a göre... Yani, “öz”e göre değil, “söz”e göre!.. Çünkü, “öz”ü yarıp da; “samimi” mi, “rol mü yapıyor” diye bakamam!..

NUR SERTER’İN DÜNÜ-BUGÜNÜ!
Tabiî, “rol yapıyor” diyenlere söyleyecek bir sözüm yok... Çünkü onlar; “Kırk yıllık Yani, olur mu Kani” sözünden hareketle “Baykal’ın değişemeyeceğini” iddia ediyorlar!..
Sadece “Baykal”ın değil, “Baykal’ın en büyük destekçisi” olan Nur Serter’in de “samimi olmadığını” ileri sürüyorlar!..
Bu iddiada bulunanlardan birisi olan, meselâ Türk Solu Dergisi yazarı Serap Yeşiltuna diyor ki;
“Ortada bir ideoloji ya da duruş yoktur. CHP omurgasızların partisi olmuştur. Mesela Nur Serter buna en güzel örneklerden biridir!..
Yıllarca, İstanbul Üniversitesi’nde Rektör Yardımcısı olduğu dönem başta olmak üzere, çarşafa ve türbana karşı yırtınarak beyanatlar veren, çıktığı tüm televizyon programlarında, cumhuriyet mitinglerinde kürsülerden, türban yasağının önemini vurgulayan Nur Serter ne olmuştur da bugün Baykal’a sahip çıkmaktadır?
Hiçbir şey olmamıştır.
O yalnızca sahibinin sesidir.
28 Şubat sonrası rektör yardımcısı olarak o görevde kalmanın ön koşulu türban karşıtlığıysa, milletvekili seçilip Meclis’e girmenin ön koşulu laiklik vurgusuysa o dönem için, bugün de CHP’de milletvekili olarak kalmanın ön koşulu türban şakşakçılığıdır!
Nur Hanım’a çarşaf giydirip İstanbul Üniversitesi’nde dolaştırsanız sesi çıkmaz, hatta o çok edebiyatını yaptığı “aczmendi” kıyafetini giydirseniz yine kabullenir. Şeriatçılar ne kadar dalga geçse yeridir aslında.”
Serap Yeşiltuna’nın; Nur Serter’e yönelik “omurgasız” ve “sahibinin sesi” gibi son derece “ağır suçlama”larına diyecek bir sözüm yok!..
Ne de olsa;
Bir “solcu”yu en iyi tanıyacak olan “bir başka solcu”dur!.. Nur Serter’i de, en iyi Serap Yeşiltuna tanır herhalde!..

AÇILIMA GÖTÜREN O ZİYARET
Ama, şahsen ben, “Nur Serter’in de değişmiş olabileceğine” inanıyorum... Kendisi, “ikna odaları”nın en baş sabıkalılarından biri olsa da, “gördükleri ve yaşadıkları” karşısında pekalâ değişmiş olabilir!..
Hele de “o ziyaret”ten sonra!..
Size, o ziyareti anlatayım:
“Çarşaf açılımı”nın mimarı olan CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, yanında CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter’in de bulunduğu bir grup partiliyle birlikte Maltepe’deki bir “şehit evi”ne “taziye” ziyaretinde bulunurlar!..
Kendilerine kapıyı açan şehit annesi “çarşaflı”dır!.. “Çarşaflı şehit annesi”nin iki kızı da “başörtülü”dür!..
Girerler ve “taziye”lerini sunarlar...
Aaa, o da ne;
Oturdukları salonun duvarında kocaman bir “Atatürk” resmi vardır!..
O an, Gürsel Tekin’in kafasında şimşekler çakar!..
Büyük bir şaşkınlık yaşar!..
Öyle ya;
Kim ki “çarşaflı”dır, kim ki “başörtülü” veya “sakallı”dır; onların hem “Atatürk düşmanı” ve hem de “rejim düşmanı” oldukları söylenmiştir yıllardır!..
Ama, ya şu manzara?!?.
Gürsel Tekin, o an şunu düşünür: Bu ülkenin insanlarını “kategorize” edip de “kamp”lara bölmenin, bir kısmını da “düşman” ilân etmenin hiç kimseye, hiçbir faydası yoktur!..
O halde, bu “anlayış” değişmelidir!..
İşte bu düşünceyle, ziyaret sonrası şunu sorar Nur Serter’e;
“Peki, bu tabloyu nereye koyacağız?”
Nur Serter der ki;
“Haklısınız Gürsel Bey!”
“O ziyaret”ten sonradır ki;
Gürsel Tekin, “CHP’deki anlayış değişimi”ne öncülük eder!..
Görevde bulunduğu 17 ay boyunca “açılım” için çalışır ve sonunda Baykal’ı da “ikna” edip; Baykal’ın “çarşaflılara rozet” takmasını sağlar!.

BAYKAL’IN ÇANKAYA İLE İLGİLİ SÖZLERİ
Haa, bütün bunlara rağmen “Baykal’ın her dediği”ne katıksız inanacak, şeksiz-şüphesiz kabul edecek değiliz!..
Elbette “şüphe” duyacağız, elbette “ihtiyatlı” davranacağız... Öyle ya; “Müslüman” dediğin, “aynı delikten iki defa ısırılmaz”!..
Meselâ, Bay Deniz Baykal’ın, dünkü bir gazetede yer alan şu sözlerine, “gözümüz kapalı inanmamızı” hiç kimse beklemesin bizden!..
Bay Baykal demiş ki;
Abdullah Gül’ün neden Cumhurbaşkanı olmaması gerektiği konusunda 37 gerekçe saydım, 1 tanesi bile kılık-kıyafetle ilgili değil. Gül’ün Cumhurbaşkanlığına karşı mücadele verirken hiçbir zaman eş meselesini gündeme getirmedim.”
Bu söz, kesinlikle doğru değil!..
Çünkü Bay Baykal; 12 Haziran 2005 tarihinde CNN Türk’te yayınlanan “Ankara Kulisi” programına katılmış ve orada, eşi başörtülü birisinin Cumhurbaşkanı olmasının “kimlik krizine neden olacağını” savunmuştu.
Baykal, şu görüşleri dile getirmişti:
“Sorun, türbanı, resmi devlet düzenine yerleştirmektir. Bu, devletin türbanlılaştırılmasıdır. Devlete türban takılmasıdır. Devlete türban giydirirseniz, başı açık dolaşmak mümkün değil. Cumhurbaşkanının türbanlı olması, bu baskıları ortaya getirir. Önce eşi türbanlı Cumhurbaşkanı, daha sonra türbanlı bir Cumhurbaşkanı. Bu ilerici kadınlar adına alkışlanır, sonra biz yanlış mı yaptık denilir. Olayın altında yatan anlayış bu. Bu, Türkiye’ye kimlik krizi getirir.”
Daha başka yerlerde, daha başka sözleri de vardı ama, şimdi hepsini hatırlatmanın âlemi yok!..
Ama, tüm bunlara rağmen, ben yine de Baykal’ın değişmiş olabileceğine inanmak istiyorum.
“Çarşaf açılımı” olayının mimarı ister Gürsel Tekin olsun, isterse “toplum terzileri” olsun, hiç farketmez...
Ortada, “tek parti zihniyeti”ne karşı, “redd-i miras” gibi yorumlanan bir durum varsa, şahsen ben derim ki; “Yapılır yapılır da, bu kadar da rol yapılmaz!”

KÖŞK BOYKOTU’NA SON VERİRSE!
Bence; bütün “şüphe”leri ortadan kaldırmak ve kafalardaki “istifham”ları dağıtmak, “Oportünist!.. Fırsatçı!..” suçlamalarını ortadan kaldırmak için, Bay Deniz Baykal, bir “kulaç” daha atıp, bir “açılım” daha gerçekleştirmeli, “Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Hanımefendi aleyhinde” olarak algılanan sözlerinin “öyle olmadığını” bir an önce göstermelidir!..
Peki, ne yapmalıdır?..
Yapacağı tek şey, “Çankaya Boykotu”nu sona erdirmektir!..
Malûm; Abdullah Gül’ün kendisine değil, “başörtülü eşi Hayrunnisa Hanım’a tavır koyan” Bay Baykal, aylardır Köşk’e gitmiyor!.. Ne “davet”lere katılıyor, ne “resepsiyon”lara!..
Resmen, “boykot” uyguluyor!..
İşte şimdi, “boykota son verme”nin tam sırasıdır!..
Malûm, yarın “Kurban Bayramı”.
Bayramlar, “barışma, kucaklaşma, küskünlük ve dargınlıkları sona erdirme” günleridir!..
Bence, Bay Baykal, Bayram’ın birinci gününü Antalya’da geçirip, ikinci veya üçüncü günü eline “bir kutu çikolata” ve “bir buket çiçek” alıp, Olcay Hanım’ı da koluna takıp, doğruca Çankaya Köşkü’nün yolunu tutmalıdır!..
Evet, Köşk’e gitmeli ve çikolatayı Abdullah Bey’e, çiçeği de Hayrunnisa Hanım’a verip, “boykot”u kaldırmalıdır!..
Böyle bir tablo gerçekleşirse var ya; sadece “Baykal’ın samimiyeti” kanıtlanmış olmaz, “iç ve dış düşmanlar”ın tamamı çaaat diye tam ortalarından çatlarlar!..
Ne dersiniz, böyle bir tablo gerçekleşirse, siz CHP’ye oy vermez misiniz?..
Şahsen ben, “böyle bir tablo”ya oy da veririm, gönlümü de!..
Bütün iş; “bir kutu çikolata” ve “bir buket çiçeğe” bakar!..
Hadi Bay Baykal, bir “açılım” daha!..
Gâvur bile!
“Şap” ile “Şeker”i veya “Sap” ile “Saman”ı karıştırma konusunda bizim “medyatör”lerin eline kimse su dökemez...
İllâ “örtü düşmanlığı” yapacaklar ya, camış boku büyüklüğündeki hurufatla ve elbette büyük bir “haz”la başlık atmışlar: “Türbana bir darbe daha!”
Kim o “darbe” vuran?.. Elbette AİHM!..
Peki, bir “Gâvur”dan, hadi biraz daha yumuşatalım bir “Batılı”dan daha başka ne beklenir ki?..
Ben, işin orasında değilim... Bir yandan “Batı'dan gelen dayatmalar”a karşı çıkıp, bir yandan “Bir Batılı mahkeme olan AİHM'in kararları”nı alkışlamak; nasıl bir “angutluk”tur, nasıl bir “eblehlik” ve “savrukluk”tur, anlayabilmiş değilim!..
Bence, dikkatleri kendi “geri zekâlılık”ları üzerine çekiyorlar ki, “gerçek”leri kimse farkedemesin!.. Oysa, gerçek şudur: Avrupa ülkelerindeki “başörtüsü” yasağı, sadece “resmî okullar”da geçerlidir!.. “Özel okullar”da ve hele “üniversite”lerde yasak yoktur!..
Yani, gâvur bile o kadar “gâvurluk” yapmıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi