Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Biraz nostalji…

Biraz nostalji…

Bugün Arefe… Bayramın bir gün öcesinde ekonomi, siyaset gibi can sıkıcı şeylerden bahsetmek yerine; değişik konulara girmekte, belki biraz nostaljik takılmakta fayda var.

Ama hayır, eski bayramlardan filan bahsedecek değilim. ‘Nerde o eski bayramlar’ muhabbetinin belli bir oranda haklılık payı olsa da, bu muhabbeti çok yapanların, konuyla ilgili problemlerinin anlaşılandan çok farklı olduğunu, biliyorum.

Eski günler güzel günler miydi, bilmiyorum; ama ‘anlaşılabilir’ günlerdi.

Anlaşılabilirdi; yani mesela sıkıntı çekiyorsanız eğer, bunun sebepleri konusunda ciddi manada fikir sahibi olurdunuz: Sıkıntının nasıl başladığını, nasıl sürebileceğini ve nerede duracağını tahmin edebilir, buna göre de tedbirlerinizi alırdınız.

Herkesi ilgilendiren türden birşeyler olduğunda, akla ziyan komplo teorileri duymaz, aslında neler olup bittiğini, üç aşağı-beş yukarı öğrenebilirdiniz.

Radyodan dinlediğiniz ‘ajans’, genellikle işin doğrusunu aktarırdı size.

En kötü ihtimalle, neler olup bittiğini gazetelerden okur ve okuduklarınızın çoğunun doğru olduğu hususunda şüphe duymazdınız.

Gazeteciler gazetecilik yapmaya çalışır, kısıtlı imkanlara rağmen, haberin hakkını vermek için uğraşırlardı.

Televizyon denilen büyülü kutunun hayatımıza girmeye başladığı ilk günlerde bile, bu böyleydi…

O zamanlar, hayat bile biraz daha yavaş gibi miydi ne?

Sokağa çıktığınız zaman karşılaştığınız insanlara selam verebilir, hiç değilse, selam manasına gelecek şekilde gülümser ve mutlaka karşılık alırdınız.

Bu kadar gelişmemiştik tabii.

Çoğu kimseye garip gelecektir ama, mesela telefon lüks bir şeydi adeta. Cep, hatta araç telefonunun olmadığı; bir telefon hattı için sermaye çapında meblağların gözden çıkarıldığı günlerden bahsediyoruz, dikkatinizi çekerim.

Bakkalların veresiye defteri kullandığı ve çoğu zaman müşterilerinin isimleri dışında fazla birşey bilmedikleri, zaten merak bile etmedikleri günlerden…

Toptancı tüccarların, uzak şehir ve kasabalardan mal almak için gelen esnafa, istedikleri hemen her şeyi ‘açık hesap’ verebildikleri ve ödeme için vade bile konuşmadıkları; bırakın kredi kartını, çek ve hatta senet denilen kağıt parçalarının hayatımızda olmadığı günler de varmış elbette. Ama o biraz daha eski bir zaman dilimi ve çok daha nostaljik…

Bugün olsa, yapmaya kalkışanın kısa sürede sermayeyi kediye yüklemek zorunda kalabileceği işler olurdu eskiden ve büyük ihtimalle de, bu durumu istismar edenler belki devede kulak kadardı…

Şimdi, eskiye nazaran gelişmiş durumdayız, öyle söyleniyor. Hayat çok hızlı akıyor artık.

Gelişmiş olmanın, hayatın delice bir hızla akıyor olmasının iyi mi kötü mü olduğu hususunda, kafamız karışık.


Bilgi bombardımanı altında yaşadığımız için, gözlerimizin önünde olup-biten olayların aslını bile detaylar arasında kaybedebiliyoruz.

Ekonomik bir kriz yaşadığımız söyleniyor ama, bu krizi kimin çıkardığını bir türlü öğrenemiyor ve başkalarının çıkardığı krizin, bizi niçin ve nasıl etkileyebildiğini, hiç anlayamıyor ve neye yarayacağını da bilmeden, sıkıntılar çekiyoruz.

Önemli bir olay olduğunda, bunun bizim için ne manaya geldiğini anlayabilme şansımız da, artık yok.

Radyolar, gazeteler ve televizyonların anlattıklarının tamamı, körlerin fili tarifi gibi.

Nerede olduğunun farkında olmadığı için, elindeki yüzlerce haritadan hangisini kullanacağını bilmeyen, kaybolmuş bir seyyah gibiyiz.

Güzel ya da değil, eski günlere dönme şansımız elbette yok!..

Ama eskinin güzel olan şeylerini hayatımıza yeniden katabilmenin, bir yolu olmalı.

Uzun Kurban Bayramı tatilinde bunları biraz düşünme şansımız olur belki..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi