Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Fetih kültürü noksanları

Fetih kültürü noksanları

Küçük oğlum sordu; "Baba; Teke Tek'i izliyor musun?"
"Nedir o?" dediğimde de, "Haber Türk'de Fatih Altaylı'nın programı, târihçi Murat Bardakçı ile konuşuyorlar, bir de misafirleri oluyor" cevabını aldım.
"Peki ne konuşuyorlar?.." dediğimde "Aman sen de bir kere izle, hoşuna giderse mesele yok. Hoşlanmazsan, kumanda elinde" deyip kesti. Ben de: "Ne demek izle peşinemi takılıp gideceğim. İzle diyeceğine seyret veya tâkip ediyor musun desen olmaz mı?" deyip, ben de kestim.
Pazar akşamı idi bu konuşma. Onlar evlerine gitti. Ebe hanım hatimine geçti. Ben de kanallara bakarken, Kağan'ın söylediği programı ekranda görüverdim. Bakayım dedim. Varlık vergisi fecayiini konuşuyorlardı. Aklıma evvelâ Yılmaz Karakoyunlu'nun "Salkım Hanımın Taneleri" adlı çalışması geldi. Senirkent'te mi? Erzurum'da mı? Vergiyi ödeyemeyenlerin iaşe ve ibate edildiği kamp ve oradan kaçış sahnesi geldi aklıma.. Sonra merhum Mareşalimiz Fevzi Çakmak'a yedek subaylığı esnasında kızgınlığından dolayı, varlık vergisi vergilendirme yapılması esnasında, dikili bir ağacı bile olmayan o dürüst Mareşal'e, bilmem kaç bin lira vergi tahakkuk ettiren ve ödeme emri gönderten müntakim bir maliye memuru aklıma geldi.. Programın misafiri Sayın Cahit Kayra idi. "1938 kuşağı"nı anlatan kitabını da derhatır ettim bu arada.. Ve kulakları çınlasın Ahmet Kekeç kardeşimin, eski Langa Bostanı'ndaki Cuma Dergisi ve Akit gazetemizin neşrine mekân olan binasında bu kitap üzerinde görüş zaviyelerimizi teati ettiğimiz de hafızamda canlandı.. Ancak reklam arası mıydı neydi? Hilal TV'de benim sevdiğim, evladım diye hitap ettiğim Muharrem Coşkun Bey, Murat Çulcu Bey'i bir tarafına, diğer tarafına da adını tesbit edemediğim bir beyi almış konuşuyorlardı; ancak tâkip edemedim. Ne var ki; bu yazıyı pazartesi sabah namazı sonrasında yazarken, Sayın Kayra'nın "1938"liler kitabını raftan indirip elime aldığımda, tefeül eder gibi açtığımda 623. sayfada, "Murat Çulcu'nun Sahaf Akademisi" başlığıyla yer almış bölüm karşıma çıktı. Akşam adamı TV ekranında gör, sabahleyin ondan bahseden yazı oku! Sayın Kayra şöyle anlatıyor Sayın Çulcu'yu:
"..Küçük bir akademidir. Bu akademide uluslararası politika konuşulur. Almanya'da Liberal partinin geleceği, İtalya'da mafyanın etkinlikleri, Ağca'nın arkasındaki güçler, Osmanlı'da bağnazlığın kaynakları, gerçekleri gizli kalmış siyasi cinayetlerin perde arkası.." ilâ ahir devam ediyor. Ancak Sayın Kayra, Sayın Çulcu'yu beğeniyor genelde.. Ne olduysa birden Bardakçı,
Kıbrıs barış harekâtı ile alakalı anılarını deşmek istedi. Çünkü Sayın Kayra; o kabinede Bakan idi. Pek güzel ve hızlı Osmanlıca yazdığından savaşı konuşacak kabine mükalemesini kaydetme işini üstlenmesi istenmiş olmalı ki; onun notları ehemmiyetli olmuştu. Sayın Bardakçı sorduğunda, değil beni şaşırtmak, 20 Temmuz 1974 indirme ve çıkarma harekâtının,1683'den bu tarafa ilk defa fetih harekâtı olduğunu tespit ve iddiada haklı olduklarını ortaya koyanları şaşırtan ifadesi aşağı-yukarı şöyle oldu: "..Oğuzhan Bey; yapılacaklar konuşulmaya başlandığında, çok heyecanlanmış ve marş okumaya başlamıştı.(*)" dediğinde muhataplarının biri, sanıyorum Altaylı, mimikleriyle istihfaf dolu mânâyı ortaya koyarcasına “Mehter Marşı mı okudu?” diye sorarak, ecdada olan bilemeyeceğimiz hislerini, bir haltmış gibi ortaya koydu. Hadi neyse, daldan dala atlayan bu atlamalardan revaç bulan Altaylı, târih ve ecdat ile bağlantı kopması yaşamış veya yaşamakta olabilir. Ne var ki; Osmanlı hanedanının muhterem bir damadını itham ederken, adetâ Osmanlı hanedanının zaptiyesi gibi görüntü veren Sayın Bardakçı, Fâtih Kaymakamlığı karşısındaki parkın içinde bulunan, kırık mermer anıtının mânâsının Şam'da Sultan Salahaddin-i Eyyûbî'nin türbesinin hemen gölgesinde, ebedi uykularını gökkubbenin kendilerine çatı olan manzarası içinde uyumakta olan şehid havacılarımızın, Fâtih parkındaki kırık mermerin tamamlanmamış bir seyahat mânâsındaki tefsirini bilemeyerek, orada gömülü olduklarının iddiasının sahibi olduğunu, internette bir sitede okumuş ve kafa karışması diye geçiştirmiştim. Ancak, Oğuzhan Bey'in marş okuma heyecan ve anlayışının idrakinde olmaması ve de müteveffa Esad Işık'ın: "..Amerika bizi mahveder" şeklinde ünlemesine, Oğuzhan Bey'in de: "..Hayır! Biz Amerika'yı mahvederiz!" sözlerini hatırlamasını daha çok arzulardım sayın Kayra'dan. Bu mevzuyu şu ifade ile kapamak istiyorum...
Değerli okurlarım; duyduğunuz, okuduğunuz veya gözünüzle görüp, kulağınızla işittiğiniz mevzuların meclubu değil, tahkikçisi olmanız da gerekiyor.
OSMANLI DEVLETİ’NİN 710. YILDÖNÜMÜ
Muhterem okurlarım; benim görüşüme göre; Hz. Peygambere ilk vahiy M. 610 yılında Hiranûr Dağı'nda nâzil olduğuna bakıyorum ve İslâm devletinin mânevi kuruluşu olarak niteliyorum. M.622'de vuku bulan hicreti Nebevî ise, zulmetten Nûr'a geçişin ve kıyamete kadar sürecek olan, Devlet-i Ebed Müddet çizgisinin başlangıcıdır. Devr-i Saadet, dört büyük halife ve Ben-i Ümeyye (Emeviler), Abbasîye, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve de 1924 Anayasası'nda 2. madde de, Türkiye Cumhuriyeti'nin dini, din-î İslâmdır ifadesinin bulunması hasebiyle Devlet-i Ebed Müddet çizgisi devam etmektedir. 1999'da 27 Ocak'ta 700. yıldönümü tesit olunmuş bulunan Osmanlı Devleti'nin önümüzdeki salı günü, kuruluşunun 710. yıldönümü kutlanacaktır. Ülkede, Osmanlı Devleti'nin yüceliğini, kayıtsız şartsız dünyaya adalet tevziinde, Ortadoğu'da ve Müslüman'ın bulunduğu her coğrafyada, yaşamakta olduğumuz hayâsızca ve canavarca saldırıların, Ben-i beşerin o geçmiş ecdâda muhtaciyet duymakta olduğumuzu gösteriyor. Bu bakımdan elbette bu arzu büyük milletimizin üzerine düşen vazife olduğu gibi, bunun pişûvası da elbette Milli Görüş olduğu herkesin teslim ettiği bir hakikattir. Binaenaleyh çok mühim bir seçim sath-ı mâilinde olduğumuz bu günlerde seçim anlatımlarımızın daha ikna edici olabilmesi, milletimizin kutlamakla şeref duyup zevk aldığı kuruluş günleri vesilesiyle daha da ziyadeleşecektir. Ecdattan kalan miras-ı mânevînin, altına ben de mirasçıyım diye kim girerse onunla kucaklaşırız ve güçleniriz. Milletçe bu kuruluş yıldönümlerini nice yıllar kutlamaya erişmeyi niyaz ederim.
Efendim geçtiğimiz Cumartesi akşamı SP'nin Beykoz İlçesi Yenimahalle teşkilâtının tertiplediği Filistin ve Gazze saldırısını yapan insanlığın kanseri siyonizmin mahiyetini anlatmaya çalıştık. Söylediğimiz bir cümle Hakan Yılmaz Çebi evladımızın "İsrail'in Şifresi" adlı eserdendi ve şöyleydi: "İsrail Türkiye'de, İsrail'de olduğundan daha kuvvetlidir!" Bu ifademizi teyit eden misallerimiz çok olgun ve söyleneni iyi anlayan hazırûn bu ifadenin mânâsına nüfuz edebilmek için iki saate yakın müthiş bir sabır gösterdiler. Sâmi Sabit Karaman Paşa, Milis Generali Ön Yüzbaşı Cevat Rıfat Atılhan merhumlardan ve neredeyse tamamı İstiklâl harbi kahramanı zabitlerimizce kurulmuş "İslâm Demokrat Partisi'nin" kapanışını ve bunda siyonizmin rolünü anlatmak büyük alaka gördü. Yenimahalle teşkilâtına bu fırsatı verdiği için teşekkür ederken, Gazze'de meydana gelen ateşkesin bizi yardımlardan alıkoymamasına dikkat edelim. "Hükümete de saldırılarda bir şey yapamadınız, bilmem barış masasında oturacak sandalyeniz olacak mı?" diye soralım. Görelim ne olur. Fiemanillah.
Not: (*)...Bu kararların alınmasında MSP'li Bakanlar hareketli oldular. Bunlardan bâzıları Oğuzhan Asiltürk'ün heyecanı isterik görüntülere dönüştü.. (1938 Kuşağı, yazan Cahit Kayra sh. 368)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi