Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Habervaktim’den haber bizden de şerh

Habervaktim’den haber bizden de şerh

Önce haberi verelim, daha sonra da şerhe geçelim. Haberimiz şöyle: “Kürt açılımında Türkiye modeli geliştirmek için kolları sıvayan hükümet, bir yandan başka ülkelerdeki benzer modelleri incelerken, diğer yandan da Kürt sorununun çözümü için girişim başlatan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunulan 3 ayrı raporu tozlu raflardan indirdi.” (Hasan Öymez-Star.)
Elbette ki bu üç zevatın ortaya çıkarıp, devletin en yüksek makamındaki zâta takdim etmiş oldukları raporlar şüphesiz ki, haberdeki paragraflar değildir. Bulundukları makamlar, mesleğin verdiği tecrübe, o görevlere gelenlerde bulunan bilgi düzeyi şüphesiz ki, hayli aydınlatıcıdır. Ne var ki; gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikle birleştirirseniz, görüntü kendini bir türlü gülünç olmaktan kurtaramaz. Bu üç raporda demeyelim de ilk raporun sonunda “..Karşılaştığımız sorun basit bir terör hadisesinden çok ötededir” denmiş olması pek isabetlidir ve de hakikaten çok ötededir ve ötelerdedir. Sayın Güner Paşa, hasbel kader 1976’larda, Hürriyet gazetesinin yan ürünlerinden “Yıllar Boyu Târih” adlı mecmuada, Siyonist Târihçi, Prof. Dr. Bernard Levis’in, kibrit kutusu büyüklüğündeki bir demecinde; “Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin güney ve güneydoğusunda milletlerin ve devletlerin sınırları değişecektir” dediğini görmemişse bile hemen yanına koşup, tehdit edercesine ve olacağı ihtar eder tarzdaki demeci, o yılların ünlü gazetelerinden Tercüman’ın kıymetli yazarı hukukçu Ergun Göze Ağabeyimize ulaştırdığımızda, kendilerinin çok mühim bulması hasebiyle iki makaleye mevzu olmuştu. Fakir; târihe meraklı birisi olarak ve de evvelâ merhum Milis generali E. yüzbaşı Cevat Rıfat Atilhan’ın, Siyonizm, Yahudilik ve masonlardan bahseden kitap ve makalelerinden, buna inzimamen Muhterem Erbakan’ın siyasi irşatları sayesinde, dikkat üzere olup ve vatanımız aleyhine dönük en ufak kötü bakışlara ait gözleri kör edecek şuurla yetiştirildiğimizden ve bu demecin bağımsızlığımızı tehdit eden bir ifade olduğu kanaatini hep hissettiğimden bu ölçüyle husule gelen olaylara teşhis koymaya çalıştım.
Siyonist Prof.’un demecinin; Cumhuriyetin kuruluşundan 51 sene sonra yâni 20/Temmuz/1974’de yapılan Kıbrıs İndirme ve Çıkarma harekâtının akabinde olması, Siyonizmin değerlendirmesini yaptığı “Kıbrıs’daki emsalsiz başarı, Türkiye’nin milli görüşle bulduğu bu yücelişin önü, mutlaka kesilmelidir” kanaatına vardığını düşündürmeyi akla getirmektedir.
Evvelâ Arslan Güner Paşa’nın raporuna tam vakıf olmadığımızdan, 19-20’lerde, Barzenci aşiretinin reisi Şeyh Mahmud Barzenci’nin, yağma olunan Osmanlı memalikinin, Süleymaniye ve Erbil yöresinde bir Kürdistan Krallığı tesis ettiğini ve bu işe İngilizlerin teşvik ve yardımlarıyla girişip muvaffak olduğunu zikredip zikretmediğini bilmiyoruz. Ancak böyle kıymetli bir kurmayın bu hususu bilmemesi gayrikâbildir. İngilizler daha sonra bu krallığı vâliliğe tahvil etmişse de, bu değişikliği kabullenemeyen Barzenci Mahmud, İngilizlere karşı isyan etmiştir. İngilizler de aşiretin insanlarını adetâ katliama tâbi tutmuştur. Bunu da bilir diyorum. Buradan şuraya varmak istiyorum: Gerek Ermenilerin, gerekse Yahudilerin 20. asırda devlet olmaları, okumuş Kürtlerin İslâmi anlayışın dışındakilerinin, kavimlerinin de söz konusu o iki kavim gibi, devletleşebilme arzusunu düşünmüş olmaları tabii olup, bunu teminde gireceği fikri ve fikri tâkiben husule gelecek sıcak mücadelenin bedeline katlanması gerektiğini bilmesi gerekir. Nitekim bu zihniyetin, daha Osmanlı devri esnasında böyle isyanlarda bulunduğu ret kabul etmez doğruluktadır. Ancak bastırılabilmiştir. Onları kullanmak isteyenler, devlet-i âliye kuvvetlerinin icraata girmesi hasebiyle, aradan çekilmişler ve o insanları kaderleriyle baş başa bırakmışlardır. Öte yandan Kürt meselesinin dillere dolaştığı zaman diliminden beri, 2. Dünya Harbi sonuna doğru yine dış düşmanların teşvik ve desteğiyle vücut buldurulan Kürt Mahabat devletinden de kimse pek söz etmemektedir. Bir rivayete göre küçük bir birliğimizin sona erdirdiği devletin akıbeti her ne kadar konuşulmaz olmuşsa da, yine de Arslan Güner Paşanın malumatı yok değildir. Özal’a verilen raporda bunlar var mıdır yok mudur, bilmiyoruz amma Körfez Savaşı esnasında koalisyon kuvvetleri arasında Irak’a girmek emrine muhalefeti hasebiyle Genelkurmay Başkanlığı’ndan müstafi Necip Torumtay Paşa’nın, TSK’nın koalisyon tarafından dindaşları üzerindeki operasyona rıza göstermediği şeklinde telakki edilmeli. Ona teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Uzun zamandan beri milletimizi üzüntüye gark eden şehadetler ve öldürülmeler annelerin kanlı gözyaşlarını mütemadiyen dökmeye sebep olmaktadır. Fakat öte yandan, baktığımızda kurdurmayız dediğimiz Kuzey Irak’taki Kürt devletinin büyük ihtiyacı olan kışla, okul, bakanlık binaları yollarını birçok e-maillerde, OYAK’ın taşeron firmalarının yüklenip, yaptığı haberlerini öğrendikçe, “Paranın dini imânı yoktur” diyenlere söyleyeceğimiz olsa olsa “Allah sizi bildiği gibi yapsın” demekten başka ne olabilir?
Öte yandan merhum Kahveci’nin raporu da, Kemal Yamak Paşa’nın raporu da raflardan indirildiğine göre, açılım diyenlerin bit pazarından medet umduklarının bir delilidir ki, ben buna maalesef, Demirel-Erdal İnönü koalisyonu esnasında, bölgede PKK’yı yaşatmayacak tek çâre vahdet-i İslâmiye hakkında uçaklardan bölge halkına ayet-i kerimelerle aynen İstiklâl Savaşımızdaki vahdeti temin için atılan matbuu kâğıtların, İnönü tarafından lâikliğe aykırı şeklindeki lüzumsuz itirazı ve bu itirazı kaale alan sağcı kitle partisi DYP ve Demirel bu işi gerçekleştiren Milli İstihbarat Teşkilatımızı durdurarak, sağ ve sol ideolojinin ortaklığıyla millet-i merhumeye attıkları müthiş bir çatalkazıktır. Dikkatinizi çekerim, 1994’de Milli Görüş belediyeleri olanlar, şimdi DTP’deler. Peki Milli görüş Kürtçülük mü yaptıydı da, o belediyeleri alabilmişti? Tabii ki hayır. MİT’in uçaktan attıklarının şifahi söyleyenleri idiler ve bölgedeki İslâm kardeşliğinin neticesiydi. ABD ve AB peşinde yürümeğe, onların tavsiyelerini, isteklerini yerine getirmeyi düşünenler, biliniz ki, yanlış yoldasınız. Artık her geçen gün bu yanlıştan dönüşünüz imkânsızlaşıyor. Ne olur bırakın kendinizi. Torunlarınızı ve torunlarımızı düşünün. Vahdet-i İslâmiyeyi sağlamaya çalışmanın yolunun, ağyarın talimatına rest olduğunu hatırlayınız. Bin yıllık târihi her Cuma milletimize hatırlatan Altınoluk’taki bilge ve insan-ı kâmil olan zâta kulak veriniz. Fiemanillah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi