Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

TBMM’nin 90. kuruluş yıldönümü

TBMM’nin 90. kuruluş yıldönümü

Cuma günü TBMM’nin târih sahnesine girişinin 90 yıldönümünü idrâk edeceğiz. Kuruluş günü de 1920/Nisan’ın 23. günü bu sene olduğu gibi yine Cuma idi. Bu meclisimiz Hacı Bayram Câmiinde kılınan Cuma namazı sonrasında, tekbirlerle, tehlillerle, dualarla ve âminlerle açılmış idi. Halife-i Rûyî zemin Sultan 6. Mehmed Vahideddin hazretlerinin işgal edilmiş vatanımızı kurtarma görevi tevdii etmiş olduğu M. Kemal Paşa’nın, telakki ettiği vazifeyi yerine getirmek için çalışmaları içinde yer alan, Sivas’da, Erzurum kongresi akabinde bir kongre yapma hususundaki çalışmasında Vâli Reşit Paşa’nın notlarına müracaat edelim dedik.
Söz konusu Sivas vâlimiz Reşit Paşa; padişah Sultan Abdülhamide yaverlik etmiş, Ahmed Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Âliye hanımın Bey’idir. Fatma Âliye hanımefendi ise, kullanmak da olduğumuz beş liralarda resmi bulunan ve kadirbilir milletimizin bu asil ve ilk hanım romancımız olan hanımefendiye verdiği kıymet takdire değer bir husustur. Ahmed Cevdet Paşa’ya gelince “gül’ü târife ne hacet” demişler. Büyük bir devlet adamı, eşi az bulunur hem islâm hem de Osmanlı müverrihidir, yâni târihçisidir. En mühimi de, Mecelle’nin vücut bulmasının hem yazarlarından hem de nâzımıdır. Sanırım Ahmed Cevdet Paşa Mecelle’yi hızlandırıp, hukuk sistemimizde kullanılır hâle getirmeseydi, korkarım ki, Fransa kanunu medeniyesi 1850’lerde kanun-u medeniyemiz olurdu.. İşte Reşid Paşa böyle değerli bir devlet adamının kızıyla evli bir Osmanlı Paşasıydı. Şimdi Vâli Paşa’nın notlarına geçebiliriz:
“Hükümet; Elaziz vâli ve Kumandanı tâyin ettiği Ali Galip Bey’i, M. Kemal Paşa’nın Sivas’da yapmayı tasarladığı kongreyi engellemek ve M. Kemal Paşayı derdest etmekle vazifelendirmiştir. Ancak M. Kemâl Paşa, vatanperver Reşit Paşa tarafından istikbal edilir ve emirlerine kapalı olmaz Vâli Paşa, Kemal Paşanın.
Bu arada Erzincan boğazında kurulan tuzağın önünü kesemediği M. Kemal Paşa Sivas’a gelir. Burada kendisine zarar veremeyecek hâle getirilmiş Ali Galip ile otelin bir odasında konuşurlar. Konuşma sonunda A. Galip, Elaziz’e gider. Sivas kongresi Erzurum’da alınan kararları te’yit eder. Mandacılar ve teslimiyetçiler bertaraf olunur. Bir bölümü de yanlış düşünce içinde olduklarını idrak edip, heyeti temsiliyeyle birlik olmaya karar verirler. Heyeti temsiliye reisi seçilmiş bulunan M. Kemâl Paşa Ankara’da bu heyeti, meclis kurucu bir ekip olarak görür. Meclis’in Ankara’da teşekkülünü ancak İstanbul’dakinin kapanmasıyla kurmak idrakindedir.
Nitekim, Hüseyin Rauf Orbay, ‘Ben İstanbul’a meclise gideyim ve kapanmasını temin bâbında ajitasyonlar yapayım’ der. Nitekim her toplantıda söz alıp konuşmaları işgalcileri meclisi kapatma safhasına getirir. Demek istiyorum ki, mülkî idare amirliği, mensuplarına ayrı bir kişilik kazandırmaktadır. Diğer taraftan İkinci Meşrutiyet dönemi, Osmanlı taşra yöneticisinin kişiliğine yeni bir boyut eklemiştir: Tek parti temsilciliği.
İttihatçı taşra yöneticileri, ulaşım ve muhabere vasıtalarının artması sonucu merkezin denetimini daha fazla duyar olmuşlar, “hem tek parti temsilcisi olarak siyasal görevlerini, hem de devletin temsilcisi olarak yönetsel işlevlerini daha etkin biçimde yürütür duruma gelmişlerdir.” Böylece mülkî idare âmirleri ile merkezî idareye hâkim siyasî parti arasında kader birliği doğmuştur. Sivas Valisi Reşit Paşa’nın aşağıya alacağımız anısı mülkî idare âmiri zihniyetinin tipik örneğidir.
“Bu telgrafname Üçüncü Kolordu Müfettişliği mıntıkasındaki valilere, hatta bütün Anadolu idare âmirlerini müşkül bir mevkiye sokuyordu. Hele ben örs ile çekiç arasında kalmış oluyordum. Çünki Mustafa Kemal Paşa, benim vilâyetimin merkezinde ve benim gözümün önünde bir ihtilâl meclisi toplamak, kongre namı altında bir kıyam derneği kurmak istiyordu ve bunu her tarafa ilân etmekten çekinmiyordu. Kanuna göre benim bağlı bulunduğum yüksek bir makam, yani Dahiliye Nazırlığı ise Mustafa Kemal Paşa ile temas etmekten beni men ediyordu.
Her iki tamim, hemen hemen aynı günde elime gelmişti. Biri öbürünün tamamen zıddı bir zihniyetten mülhem olan bu yazılardan hangisine itaat, imtisal ve inkıyat etmek lâzımdı?.. Bir hükümet adamı sıfatıyle bu suale verilecek cevap basittir. Çünki memur, kanun dairesinde, ancak âmirini dinler, onun gösterdiği istikamette hareket eder.
Fakat, kanun esas bakımından, millî arzuların ve ihtiyaçların ifadesi demektir. Acaba elimde bulunan iki tamimden hangisi milletin günlük ihtiyacına daha uygundur? Biz Anadolu valileri, Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey’in emri üzerine Mustafa Kemal Paşa ile münasebeti kesersek ve onun memleketi kurtarmak maksadıyle yapmak istediği işlere engel olursak millete kazanç mı temin etmiş oluruz, zarar mı?.. Aylığımla geçiniyordum. Dahiliye Nazırının emirlerine - kanunsuz hareket ederek - itaat etmediğim takdirde azlolunmaklığım muhakkaktı. Böyle bir akıbete uğrarsam Mustafa Kemal Paşa’dan nasıl bir muamele ve yardım görebilirdim?.. O Mustafa Kemal Paşa ki Erzurum’da bir kongre toplanmasını evvelce temin etmekle iktifa etmeyerek, Sivas’ta da bir ihtilâl meclisi açılmasını istiyor, bunun için bize emirler veriyor. Lâkin azlolunduğundan bihaber bulunuyor.”
İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, M.Kemal Paşa ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride, “olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclis’in Ankara’da toplanacağı, Meclis’e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçimlerin en geç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu. Ayrıca, dağılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri de Ankara’daki Meclis’e katılabileceklerdi.
16/mart/1920’de İstanbul’un işgali, işgalcilerin katliamları yanında Osmanlı meclisi mebusanını basıp Malta’ya sürgüne yollamasını da içermekteydi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri Ankara’daki bu ilk tarihi binada atıldı. İlk Meclis binası, İstiklâl Savaşı’nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: Bu yapı bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor. İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan’ın bir kısım üyeleri de Ankara’ya geldiler.
Ankara’nın o günkü şartları içinde Meclis’in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. Sonunda, İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı. Hazırlıklar tamamlanınca, M.Kemal Paşa 21/ Ni san’da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis’in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu. 23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara’da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazı sonrasında, Meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13.45’de, Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı. Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (doğ. 1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı Meclis’in ilk toplantısını açtı.
O Meclis’ten şimdi hiç kimse kalmadı. Fakat TBMM bâkidir. Fiemanillah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi