Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

‘Yol olmasın’ ikazı

‘Yol olmasın’ ikazı

1995 seçimlerine takaddüm eden günlerde ülkemize 2. Habitat toplantıları münasebetiyle bir ziyarette bulunan İsrail C.başkanı Weizman, C.başkanı Süleyman Demirel’e kendisini Atatürk Hava Limanında karşıladığı esnada, fütürsuzca gazetecilerin de duyabileceği bir sesle: “Türkiye de asla Refah Partili bir hükümet kurulmamalı” dedikten sonra, “Sayın Demirel’i çok iyi tanıyorum. Böyle bir koalisyonun kurulmasına geçit vermeyeceğine inanıyorum” demek suretiyle diplomatik anlayışlara mugayir beyan da bulunmuş, Sayın Demirel ise, nezaket kuralları içinde bu gafı muhatabanın yüzüne çarpması gerekirken sükûtu ihtiyar eylemiş. Bilahire de söz konusu seçimden sonra 1.parti olmuş bulunan Refah Partisi genel başkanı, Milli Görüş lideri Erbakan’a hükümet kurma görevini vermişse de, hükümetin kurulmamasını temin edecek tenbihleri gereklilere işrap etmişlerdi. Nitekim bu turdan hükümet çıkmamış, ANAP-DYP (Anayol) hükümeti kurulmuştu. Böylece de, gasıp yahudi devletinin reisi Weizman, Demirel’in istenileni yaptığını gördü.
YENİ BİR TEKLİF
Elektronik posta kutumuza gelen bir email de, üstteki anlatımımıza benzer bir teklifin de bu sefer, Türkiye Silahlı Kuvvetler Genel Kurmay Başkanlığı tâyinine hâriçten gazel okuyan bir tavsiye mi desek? Yoksa talep olarak mı yorumlasak? Amerikan derin devletinin adamı, Türkiye’ye çok sık gelip giden 7 Amerikalıdan biri olan Türkiye doğumlu Yahudi asıllı Henri Barkey, Org. Koşaner hakkında Mart ayı başında Amerika’da Woodrow Wilson Center’da “Türk Ordusunun Rolü Üzerindeki Kriz” başlıklı toplantıda konuşan Barkey: Bütün diplomatik teamülleri ayaklar altına alarak Türkiye’nin içişlerine karışan bir konuşma yaptı. 30 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanlığı’na getirilecek olan Org. Işık Koşaner’e açıkça saldırdı. Barkey “Koşaner’i Genelkurmay Başkanı yapmayın” dedi. Barkey, Org. Işık Koşaner’i şöyle tanıttı: “Koşaner, çok farklı bir dünya görüşüne sahip bir kişilik. Koşaner, küreselleşmenin Türkiye’nin düşmanı olduğunu ve büyük tehdidin Amerikalılar ve Avrupalılar tarafından fonlanan sivil toplum örgütlerinden girildiğini savunuyor.”(2/Mayıs/2010) Sanırız ki; bu küstahlık, Demirel’vari bir anlayışla karşılanmaz, genel kurmay başkanı nasp edecek makamların vereceği altından kalkılmaz cevaplarla milletimizin haysiyet ve onuru muhafaza ve müdafaa edilmiş olduğu gibi, böyle küstahlıklara yelteneceklere de caydırıcı bir darb-ı mesel olacaktır. Böyle biline...
BİR RÖPORTAJDAN HAREKETLE
Geçtiğimiz günlerde Vakit gazetemizin muhabir ve yazarlarından Sayın Mustafa Uzun’la yapılmış bir röportaj okudum. Bu evladımız sayın Uzun’un milli görüşçülüğünü röportajda öne çıkarmasını takdirle karşılıyorum. SP için rey tahminlerini ve ileri sürdüğü kriterleri de yanlış bulmadığımı ifade etmek isterim. Bana kalırsa Türkiye 1973 Türkiyesinden geriye düşürülmüştür. Şu halde vaziyet 1973 sonrasında Meclise giren MSP’nin getirdiği manevi ve maddi çâreler, ülkenin adetâ bir rönesans yaşamasını sağladı. Her şeyden evvel bir hayat sistemi olan islâm, ülkemizde ihya olundu. İslâm konuşulur oldu. Birçok kişi din anlayışını tatbike soktu. CHP ve sol fırkalarda, dinin sosyalitesinin getirdiği adil ve insani yaklaşım, o görüşlerin sahiplerinin intibaha gelmesine vesile oldu. Bilhassa sanayi hamlelerinin hem iktisadi bakımdan hem de savunma açısından ihdas ettiği hareketlilik, 1974 Kıbrıs zaferindeki milli görüşün TSK ile işbirliğinde yaşanan mükemmellik, zaferin temininde çok olumlu vasat meydana getirirken, koalisyonun büyük ortağı CHP’nin ve bir balon olan Karaoğlan efsanesinin real politike bağlılığı, daha doğru deyimle, uydu devlet siyaseti tâkip etmesi, ortağının “Kıbrıs’ın tamamını alalım” ısrarlarına “fetihçilik anlayışı” demek suretiyle ortaya koydukları anlayış, bugünkü Kıbrıs meselesindeki gelinen vahim duruma, milli görüş döküntüsü olanların “çözümsüzlük çözüm değildir!” demek suretiyle tâkip ettikleri Kıbrıs meselesindeki uydu devlet siyaseti anlayışının devamıdır. İktidar dış siyasette bir CHP tâkipçisidir. CHP’nin tâkipçiliğinin ise eski başbakanlardan Nihat Erim, notlarında “Biz İnönü ekolünün tilmizleriyiz. İnönü bize, ‘Kıbrıs’a çıkmadan önce mutlaka ABD’den kâğıt alınız’ derdi” diyor. Bu elbetteki gerek ekonomik bakımdan gerekse sanayi alanında güçsüz bir devletin, yurtta sulh cihanda sulh ifadesinin ters anlayışla sığındığı tarzdır ki, bu da uydu devlet siyasetidir. İşte bu siyasetin, 1973 seçimlerinden önce, 1969’da tek çiçekle bahar olmaz sorusuna her bahar bir çiçekle başlar cevabında olduğu gibi tecelli etmiştir. 1969’un tek çiçeği, baharı başlatmış, 1973’de ise yanına 47 çiçek daha alıp, üç de çınar (senatör)la sadece baharı getirmeyi değil, “Uydu devlet siyasetini parçalıyor, biz artık dünya ne der değil, biz ne diyeceğiz o mühimdir” düzeyine gelmeyi getirmiştir. Milli Cepheler döneminde her köye atölye, her ilçeye tesisler, her il ve bölgeye en uygun fabrikalar ve daha da ötesi fabrika yapan fabrikalar yapmak suretiyle istihdamı yükseltmiş, dış siyasette onurlu bir yaklaşım, ABD’nin Kıbrıs zaferimiz münasebetiyle ilan ettiği ambargoya cevap olarak üsleri kontrol altına alıp, kimilerinin de faaliyetlerine son verdirip, mukabelei misil yapabilen bir anlayış getirdi. Şimdi yapılacak olanlar SP ve genel yönetimi için geçmişte bu yapılanları tekrarlamak derken karşımızdaki zorluk yapıldığını söylediğimiz hamleler ve fabrikaların, Kemal Derviş-Turgut Özal ekonomik siyasetinin neticesinde özelleştirme adı altında hepsi elden çıkarılmış bulunmaktadır.
Netice: “SP’ye AKP’ye çatma” diyenler, ‘dost doğruyu söyler’ gerçeğini boş koymuş kimselerdir. Bunlara, “Kırmadan doğru bir tavsiye yapmıyorsunuz” deyip, geçmek gerekir. Israr karşısında ise “Sizle uğraşacak vaktim yok” diyerek mülakatı sonlandırmaktır. “Milli görüş bir parti, diğerleri -AKP de dahil- bir partidir” anlayışını devam ettirmek gerekir. Sayın Uzun bizim bu söylediklerimizi okuduğunda kendisinden farklı düşünmediğimizi görecektir. Devlet Planlama Teşkilatı kurulduğunda İsmet Paşa başbakandı. 1964 Şubatında düşürüldüğünde Turgut Özal ve arkadaşlarına veda ederken teşkilatın devamına dua ediyordu. Halbuki Cahit Kayra’nın anılarına bakarsanız kurulan Devlet Planlama Kurulu’nda var olanlar materyalist kimselerdi. Milli görüş 1980 sonrasında AB’ye girmemek için anayasada değişiklik yapılması lâzım geldiğini Devlet Planlama Teşkilatı’nda yer almış akil ve vatansever kimselerin yardımlarıyla ileri sürmüştü. SP yönetimi, muhterem Erbakan’ın çelikleşmiş iradesi olan AB’ye dâir teşhisinden (hristiyan topluluğu ve siyonist yapılanma) ima suretiyle dahi olsa bir milim uzaklaşmamalıdır. Bunun böyle olmasına Erbakan “Ben eski teşhisimden vazgeçtim” dese dahi ona da itiraz olunmalıdır. Fiemanillah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi