Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Uzun ince bir yol…

Uzun ince bir yol…

Son yirmi yıldır İslam Dünyası’nın aynı anda yaşadığı ‘jeopolitik dışlanma’, ‘tehdit unsuru görülme’, ‘hürriyet ve meşruiyet arayışı’ ve ‘medeniyet sıçraması’ gibi süreçler, hem teorik hem de pratik anlamda ‘çıkış yolu’ arayışlarını ve ‘kimlik inşası’ gayretlerini artırdı.
Geçen asrın başında İslam’a dayalı kavram ve kurumları hayat alanı dışına çıkartan ve süreklilik bağlarını kopartan İslam Dünyası ve merkezi hükümeti Türkiye, yüz yıl sonra tarihiyle yüzleşmenin ve kapıldığı illetlerden kurtulmanın mücadelesini veriyor…
Yüz yıl önce Mısır-Hint-Türkiye eksenli teorik tartışmalar ve hilafeti ihya etme çalışmaları ellili yıllardan sonra, ulus-devletler döneminde, yerini İslam devleti tartışmalarına bırakmışken şimdi bu iki gayenin senteziyle ‘meşruiyet ve ittifak’ amaçlı ama daha gerçekçi bir arayışa bırakmış görünüyor.
Bu gerçekçiliğin altında hiç şüphesiz Türkiye’nin yazmaya başladığı gibi gerçek başarı hikâyeleri ile birlikte ortaya çıkan siyasi irade, stratejik zihniyet ve stratejik planlamaların yattığını söylemek gerekir.
Yine geçen yüz yılın ilk çeyreğinde, İslami kimliğe dayalı devletlerin olmaması veya sömürgeleştirilmesi; Türkiye, İran ve Afganistan’ın bağımsız kalabilen ve fakat İslami kurumları büyük ölçüde tasfiye eden sistemlere dönüşmeleri; batı kaynaklı fikri akımların İslam toplumlarını etkileyecek şekilde yayılmaları İslami hareketlerin kurulmasını ve yayılmasını netice verdi. Bugün Mısır, Türkiye, Bangladeş, Pakistan, Tunus gibi ülkelerde etkin olan İslami hareketlerin temellerinin de bu dönemde atıldığını biliyoruz...
Geldiğimiz noktada bu İslami hareketlerin toplumun gelişimi ve İslami kimliğin muhafazası gibi temel gayelerden başka, siyasi yapıları tanzim edecek yahut siyasete müdahale edecek güce kavuştuklarını, tüm ülkeler için olmasa bile, söylemek mümkün.
Güç temerküzü veya iktidarın kontrol mecburiyeti veya adil yönetim zarureti sadece siyasi partiler ve hükümetler için değil İslami hareketler ve cemaatler, iktisadi yapılar ve şirketler için de geçerlidir.
Şayet ahlaki ve adil mekanizmalarla denetlenemezse ‘güç ve iktidar’ bir yandan yozlaşırken yozlaştırır.
İşte bunu gören ‘fesat komiteleri’ hem siyaset kurumlarını ve aktörleri hem de manevi müessese ve şahsiyetleri hatta cemaatleri manipüle ederek yozlaştırmak veya yozlaştırarak manipüle etmekten geri durmazlar.
Yozlaş/tır/ma hem ifrat hem de tefrit yönünde olabilir. Yani sözgelimi, ifrat içindeki bazı hareketlerin uygulamaları ile ortaya çıkan ‘radikal’ sıfatlı akımlar da tefrit içindeki bazı hareketlerin ılımlı yahut layt sıfatlı akımları da aynı yozlaş/tır/manın örnekleridir.
Mutedil (vasat) veya müstakim hareket ve yapılar ve aktörler en korunaklı yapılar ve kişilerdir.
Son cemaat tartışmalarını veya medya marifetiyle şişirilen radikal İslamcı haberlerini bir de bu nazarla mütalaa edelim derim. 
Uzun yolun ince kısmından geçiyoruz bugünlerde…
Biraz daha ihtiyat ve itidal lütfen…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi