Hadiseli Avrovizyon!
Tekrar yazmak için, üzerinden bir kaç gün geçmesini bekledik. Meşhur yarışma sona erdi. “Avrovizyon” müzik yarışması “olaylı” geçti! Türkiye’yi temsil eden (!) Hadise yüzünden elbette. (Okuyucularımız, “Erovizyon” söyleyişini doğru bulmadığımızı biliyorlardır. Nasıl Avrupa para birimine “ero” değil, “avro” dememiz gerekiyorsa, bu yarışmaya da “Avrovizyon” demeliyiz.) Kıyafeti tartışmalara yol açan bayan, propagandaların aksine birinci olamadı. Bu kadar teşhircilikten sonra kazanılan dördüncülük camiayı tatmin etmedi! “Komşular birbirine rey verdi, işin tadı kaçtı” gibi yorumlar yapıldı.
Elbette, sadık bir Avrovizyon seyircisi değiliz. Olup bitenleri daha önce “Hadise olayı” başlıklı bir yazı yazdığımızdan, takip etmek mecburiyetini hissettik. Sorumuz şuydu: Hangi ülkeler nasıl temsil edildi? Gördüğüm kadarıyla, Türkiye ve Azerbaycan’dan başka teşhirciliği ileri götüren ülke yoktu! Bu sene Azerbaycan da Türkiye gibi ingilizce yarışıyordu. Her halde Türkiye’yi ağabey olarak tanıdıkları için, onun izinden gidiyorlardı! Müziği geriye itip fizikle gözboyama konusunda iki kardeş ülkenin birbirine rakip olması ilgi çekici idi. Avrupa’da yeni bir Türk imajı: İngilizce konuşan ve çıplak! Sonunda azeriler, türkiyelileri geride bıraktı! “Boynuz kulağı geçer” sözü, bir daha hakikat oldu!
Her ülkenin kendini temsil edecek bir vesile, çerçeve bulduğu anlaşılıyor. Bu bazan kıyafetle, bazan müzikle, tavırla, ritimle sağlanıyor. Dikkatimi bilhassa Ermenistan’ı temsil eden yarışmacılar çekti. Öncelikle kıyafetleri itibarıyla. Bizim eski kıyafet albümlerimizde izlerini gördüğümüz bir model seçmişlerdi; hem de arkadan arkaya müziğimizin yüzlerce yıllık nağmeleri duyuluyordu.
Bu arada Hadise’yi Türkiye adına piyasaya süren TRT yönetimi kılık kıyafetin en çok kayıt kuyut altına alındığı bir ülkede “biz kıyafete karışmıyoruz!” açıklaması yaparak işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Gerçekten Türkiye’de kılık kıyafete karışmayan bir resmî otorite var mı? Türkiye’de karışılmayan, giyinmektir; soyunmaya karışan yanar!
TRT Yönetimi işin “inceliğini” kavramış anlaşılan!
TRT bu yükten kurtulmalı. Bunun yolu, bu yarışmaya bu kadar önem atfetmemek. İşi bir millî prestij meselesi haline getirmemek.
Kitap hattı:
Bunların Hepsini Okudun mu?
Son yıllarda ülkemizde her sene 30 binden fazla kitap yayınlanıyor. Bunların bir çoğu, asıl kitlesine ulaşmadan kaybolup gidiyor. Çünkü iyi bir dağıtım sistemi yok. Yeni çıkan yayınlar iyi duyurulamıyor. Dolayısıyla çok sayıda kitap sadece basılıyor, okuyucunun bundan haberi olmuyor.
“Bunların Hepsini Okudun mu”, tam bir kitap, kitapçı, kitapsever kitabı... Şair, yazar Mehmet Aycı, Ankara’da yaşayan bir kitapsever olarak alanına giren neredeyse bütün konulardan, kişilerden, mekânlardan ve olaylardan söz ediyor. Kitapta yer alan şairane başlıklar meraklı okuyucuyu cezbediyor: “Ben kitaba kitap demem kitap benim olmayınca, Hasan Kalasında kitabım kaldı, Yükümü tuttum kitaptan, Bir sahaf bulamadım” vs.
Bu arada kitapseverliğin, kitap hastalığına kolaylıkla dönüştüğünü de unutmamak lâzım:
“Kitap kurdu birisi hele de bir yazarsa, onda ‘alan hastalığı’ diye bir hastalık bulunur ki, teşhisi mümkün olduğu halde tedavisine de terapisine de imkân yoktur. Diyelim ki, Karacaoğlan hakkında bir etüt yaptınız, belli başlı kaynakları gördünüz, bunlar elinizin altındadır; bu kadarla kalacağınızı sanıyorsanız yanılırsınız. İster hastalığın emaresi sayın, isterse hastalığı böyle tanıyın; o yazar Karacaoğlan hakkında en kıytırık risaleden en baba akademik esere kadar ne bulduysa kitaplığında toplamaya başlar. Bilip bulamadıklarını ise bulurum ümidiyle hassaten eski kitapçıların eşiklerini, yalnızca eşiklerini olsa ne âlâ, raflarını, hasır sandalyelerini ve taburelerini bile aşındırır...” (sf. 19-20)
Mehmet Aycı, arıdilciliğe bulaşmamış çok sağlam, işlek ve keyifli bir deneme dili tutturmuş, bilhassa bu sebeple tebriki hak ediyor. Bildiğim kadarıyla türkçede kitap üzerine yazılmış böyle müstakil ve kapsamlı bir eser yok. Bunu da onbinde üç nisbetinde gerçek kitab okuyucusu olan bir ülkede güzel bir başlangıç sayalım!
(Kütüphane Yayınları, Akay cad. 22/8 Ankara, faks. 0312 418 16 33)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.