R. Özdenören

R. Özdenören

Kalubeladan kıyamete yolculuk

Kalubeladan kıyamete yolculuk

Hayat sürekli bir yolculuktur desem bu bayatlamış sözü niçin söylediğim merak konusu olur. Bu cümleyi belki hayat sürekli bir muhatara işidir diye de kurabilirim. Aslında ikisi de aynı kapıya çıkar. O kapı nereye açılır? O kapı, yolculuğun başladığı noktadır. Yani muhataranın...

Biz, bir yolculuğu çoğunca oturduğumuz eve elveda deyip menzildeki yuvamıza merhaba demek için çıkarız.

Ama her yolculuk aynı zamanda bir muhataranın da başlangıcıdır. Menzildeki yuvaya asla merhaba diyememek her zaman söz konusudur.

Hiçbir yolculuk kesintisiz değildir. Her yolculuğun mutlaka kesintileri, mola yerleri, durup etrafı kolaçan etmeye insanı mecbur bırakan momentleri bulunur. Elveda noktasıyla merhaba noktası arasında yaşanan ara yolculukların sayısını kimse bilemez. Ne ki, her ara yolculuk yeni bir muhataranın üstlenildiği bir başlangıca işaret eder.

Ve her defasında insan kendini yenilemiş olarak bir kez daha karşısında görür.

Sokrates'in hikmetini burada yeniden anmalıyız: ona yol¬cu¬lu¬ğun ken¬di¬si¬ni hiç de¬ğiş¬tir¬me¬di¬ği bi¬ri¬sin¬den bah¬se¬di¬lin¬ce: “El¬bet¬te de¬ğiş¬tir¬me¬miş¬tir, çün¬kü ken¬di¬si¬ni de ya¬nın¬da gö¬tür¬müş¬tür” cevabını verir. Böyle bir söz ne demeye geliyor?

Demek ki, her seferinde kendimizi başlangıç noktasında bırakma gereğinde olduğumuzu düşünmeliyiz. Değişmek istiyorsak, kendimizi, eski benimizi arkamızda bırakmayı başarmak zorunda olduğumuz anlaşılıyor. Öyle yapabilmeliyiz ki, değişmiş olan kendimizle dünyayı da değiştirebilmenin üstesinden gelebilmeliyiz.

Değilse, sürgit bir başıboşluk neye yarar? Öylesini herkes yapıyor. Horasanın köpekleri bile...

Buradan, yolculuğun değerli bir şey olduğunu düşündüğüm de ortaya çıkıyor sanırım. Çünkü madem her yolculuk bir muhatarayı gerektiriyor diyorum, başka bir deyişle muhatara üstlenmeye değer diye düşünüyorum, öyleyse yolculuğun da değerli bir eylem olduğunu söylemiş oluyorum. Ne ki, o değerli eylemi gene de pratikte değerli kılan yolculuğa çıkmış olanın kendi çabasıdır.

Yolculuk sonunda bakılır, o değerli eylemin hakkı verilebilmiş midir, verilememiş midir?

Yolculuk kimi zaman çorak çöl kumlarından başlar. Yolculuğa oradan başlayan biri, bakarsınız bütün bir çöl sahrasını verimli vahalar haline getirmiş. Ya da tersine gül bahçelerinden buğday tarlalarından, oraların gümrah toprağından başlayan yolculuk bizim yolcumuzun ayakları altında çorak topraklara dönüşmüş!

Öyleyse durumu neye yoralım?

Yolculuk insana verilmiş bir vediadır. O vedia çoraklaştırılabilir de, bereketli de kılınabilir.

Herkes kendi kalubelasının ve kendi kıyametinin sahibidir. Onu ondan başka kimse tasarruf edemez.

Kalubela kimi zaman Çağlayancerit'ten başlar. Yerköy'de ikmal edileceği düşünülür. Ama yolculuk bu.. bakarsınız Yerköy hedefi, yani kıyamet alanı arzın bilinmedik bir yerinde birden tecelli edivermiş. Hiç önemli değil. Önemli olan o iki menzil arası mesafenin kıymetinin ne ölçüde bilindiğidir.

Bazen mesafe kısa görünür ama alabildiğine bereketlidir, bazen de uzun gibi görünen mesafe kısır, kışır bir neticeye müncer olur. Marifet o mesafenin uzunluğunda değil, o mesafeyi kullanan kişinin tasarruf yeteneğindedir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi