Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Tufan ya da tufan

Tufan ya da tufan

İslami kesimler bu tufan meselesini yeni keşfetti. Yıllar önce Fas'ın karizmatik İslami liderlerinden ve tasavvuf ile hareketi, asalet ile muasarayı ( kadimcilik ile ceditciliği) böğründe ve kendi kimliğinde toplayan el Adlu ve'l İhsan Cemaati Lideri Abdusselam Yasin vaktiyle Fas Kralı Hasan'a açık mektup mahiyetinde bir açık bir kitap yazmıştı. El İslam evi't tufan yani ya İslam ya da tufan kitabında zikrettiği hususlardan birisi de İkinci Hasan'ın ümmetin üçte ikisinin salahı için üçte birinin feda ve ifana edilebileceğine dair Maliki ulemasından menkul bir sözü ikide bir dile getirmesiydi. Abdusselam Yasin bu fetvayı veya daha isabetli bir deyimle bu görüşü 'cehennemi bir fetva' olarak nitelendirmişti. Gerçekten de öyle. Bundan yola çıkan Abdusselam Yasin, Kral Hasan'ı tufandan İslam'a çağıyordu. Yasin'e göre Fas'ın önünde sadece iki seçenek duruyordu. Ya İslam'a dayanmak ya da tufanı göze alarak sukut etmek. Yasin, İslam'dan yoksunluğu ve yoksulluğu bir tufan belası olarak görüyordu. Bunun tedarikinin de İslam'a dayanmak olduğunu söylüyordu. Gerçi, Emirü'l mümimin sıfatıyla anılan Fas Kralı da bunları bilmez değildi ama uygulamıyordu. Bundan dolayı hareket Abdulkerim Hatip gibilerin tam zıddına 'Mahzen/müesses nizam'ın tarihi rolünün bittiğine inanıyordu. Onlara göre, kraliyet devri bitmişti ve söz milletindi. Kızı Nadiye Yasin de buna çağırdığı için mahkemeye verilmiş ve yargılanmıştı. Evet, Fas'daki İslamcıların bir kısmı hem de en katısı görünen kısmı cumhuriyet istiyordu. Sufi selefi karışımı olan Yasin bunu isterken Kuveyt selefilerinden ve El Ümmet partisinin kurucusu ( 2005'te kuruldu lakin partiler yasası olmadığından resmileşemedi) Hakim El Matiri de yine tufanla bağlantılı başka bir kitap yazmış.

* * *

Lakin o İslam'ın yerine hürriyeti esas alan bir tufan güzellemesinde ve çeşitlemesinde bulunmuş. El İslam evi't tufan başlığı yerine El Hürriyetü evi't tufan başlığını yeğlemiş. Yani ya hürriyet ya ölüm der gibi bir şey. Fransız devrimiyle birlikte semamıza nüzül eden ve daha sonra İttihatçıların sloganlarından birisi olan hürriyet sonunda İslamcıların da sözlüğüne girdi. Seyyid Kutup ve Ali Şeriati, cemiyeti ve sistemi öne ve esas alırken Abdulkerim Suruş ve Hakim el Matiri gibiler ferdi ve ferdin hakkını önceleyen siyasi sistemleri esas alıyorlar. Ferdi dindarlığı dikkate almayan sistemlerin gelişemeyeceğini söylüyorlar. Abdulkerim Suruş dindarlığın temel şartının hürriyet olduğunu vazediyor. Bu olmadan bunun üzerine bina edilecek dindarlığın sakat bir anlayış doğuracağını ve istibdat yüklü olacağını savunuyor. Burada Bediüzzaman 'ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam' derken bu meselenin neresinde kalıyor? Elbette, Bediüzzaman nefsaniyet ve hodfuruşluk ile hürriyet-i şer'iyyeyi veya prensipte tercih hakkını birbirinden ayırıyor. Batı'nın hürriyet anlayışı genelde hodfuruşluk yani nefsaniyet makamındadır. Bundan dolayı bizim hürriyet anlayışımızla onların hürriyet anlayışı zıt istikamette seyrediyor. Onların hürriyet anlayışı daha ziyade bizim ahlaksızlık dediğimiz alana girerken bizim hürriyet anlayışımız da onların tabuları arasına giriyor. Velhasıl, Suruş hürriyeti İslam'a girişin harici şartlarından birisi olarak kabul ediyor. İkrah ile dine giren birisi nifak derekesine düşer. Dolayısıyla iman ve İslam'ın kabulü iradi olmak durumundadır. İşte bu noktada yani kavramların dansında veya hiyerarşisinde hürriyet nerede duruyor? Teratibin neresinde?

* * *

Dediğimiz gibi hürriyet İslam'a girişin harici şartlarından birisi. Hürriyet olmadan iman sahih olmaz. Lakin iman ettikten sonra da teseyyüp olmaz. Onun yerine iltizam yani kurallara bağlılık vardır. Esasında, Reşid Rıza'nın selefi çizgisini ihya ettiğini düşünen Kuveytli Selefi Hakim Matiri aynen selefi Reşid Rıza gibi aydınlanmış bir selefiliği savunuyor. Onun selefiliği biraz İhvan karışımı. Zaten kendisi de bunu reddetmiyor ve günümüzün sorunlarının cemaatları aştığını ve dolayısıyla cemaatların sorunlar karşısında yetersiz kaldıklarını itiraf ediyor. Dolayısıyla cemaatlar arasında sınırlar kalkmasa bile esnediğini söylüyor. Zaten istenen bu değil mi? Cemaatlar arasında hizmet tarzlarının dışında ne fark var? Son sıralarda belki de Kuveyt'te bu esnemenin sonucunda selefiler İhvan'ı geride bırakmış durumda. Mısır'da da son sıralarda biraz da blok vaziyette olan İhvan'a karşı dengeleme arayışından dolayı devletin de zımni ve dolaylı desteğiyle selefilik Mısır'da da İhvan'ı zorluyor ve onunla çekişme halinde. Daha önce Cemaat-ı İslamiye vardı lakin devletle çatışmasından sonra geriledi yerine yeni tip selefilik geçiyor. Klasik selefilere benzemeyen yeni selefiliğin öncüsü Matiri siyasi olarak istibdat yerine hürriyetçi rejimlerden yana olmasına rağmen onun ötesinde İslam birliğine ve İttihad-ı İslam'a var gücüyle sarılıyor, destek veriyor. Osmanlı'yı özlüyor ve milli devletlere mülük et tavaif gözüyle bakıyor. İstibdat ve mülük et tavaif ( milli devletler adı altında çağdaş derebeylikler) anlayış ve tatbikatını münezzelin yerini alan müevvel ve mübeddel yani değiştirilmiş ve bozulmuş anlayışlar olarak görüyor. Peki burada Abdusselam Yasin'in tufanıyla Matiri'nin tufanı arasında bir fark var mı? Elbette var bu fark hiyerarşik bir fark. Sözgelimi Abdusselam Yasin bunu şer'i bağlamda söylüyor. Matiri ise ontolojik bağlamda söylüyor. Birisi bedihi diğeri şer'i. Lakin hürriyet ile şer'i şerif hulafa-i raşidin döneminden itibaren birbirinden uzaklaşıyor. Hürriyetin yerini istibdat alıyor ve bu da Müslümanların gelişmesini sekteye uğratıyor. Matiri'nin selefi modeli Reşid Rıza aydınlanmış bir selefi idi Hürriyet dindarlığın ön şartıdır diyen Suruş hürriyetle İslami sistemi buluşturmuş. Buna İslami demokrasi diyor. Ya da tabandan gelen İslami kabul. Ağacari'nin bahsettiği gibi dayatma ve taklit yüklü İslami anlayış değil. İslam'ı ilk dönemlerinde bey'at ve ihtiyar vardı. Sonra yerini dayatma ve taklit aldı. Hem siyasi alan da hem de ilmi alanda. Müfessir Abdurrahman Sadi özellikle de 'Levla rahtuke lerecenmake' ayetinden yola çıkarak Müslümanların bilhassa gayri müslim ülkelerde cumhuriyet rejimlerini desteklemeleri gereği sonucuna varıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi