D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

“Cumhuriyet ilân edin...”

“Cumhuriyet ilân edin...”

19 Mayıstan altı ay sonra, 27 Kasım 1919’da İngiliz Temsilcisi Yarbay Rawlinson Erzurum’da Kâzım Karabekir’e “cumhuriyet idaresine geçin, İstanbul’u başkent olmaktan çıkarın, ingilizler size yardım edecektir” diyordu. Osmanlı Devleti’nden vaz geçmek anlamına gelen bu sözün o zaman kabul edilebilir bir teklif olmadığını, Kâzım Karabekir’in ifadelerinden anlıyoruz. Altı asırlık köklü Osmanlı Devleti’nden ve onun Türkiye’yi aşan güçlü etkilerinden vazgeçmek, o zamanın asker-sivil aydınları tarafından yutulabilir bir hap değildi.
1918’in Ekim ayında Almanya, Avusturya ve Osmanlı Devleti İngilizlerle müttefiklerinden mütareke talebinde bulunmuştu. Osmanlı Devleti, 30 Ekim’de Mondros Mütarekesi’ni imzaladı. İttihatçı önde gelenleri İstanbul’u terk etmiş, yerine Mustafa Kemal Paşa’nın da teklifiyle Ahmet İzzet Paşa hükümet kurmuştu. Kabine’de Kemal Paşa’nın Padişah’a teklif ettiği bazı yakın isimler de yer almaktaydı. Bunlar arasında Rauf Bey de vardı. Mütareke’yi imzalayan Bahriye Nazırı Rauf Bey’dir. Mütareke’yi imzalayan heyeti Padişah kabul etmek istemedi. Kabul ettiğinde de onlarla konuşmadı!
Mondros’u imzalayan hükmet bir ayını doldurmadan istifa etti! Tarihin hızlı yazılma anlarıydı.
Dünyanın en muktedir gücü İngiltere 19. Yüzyılın sonundan itibaren, Osmanlı Devleti’ni yıkmak ve hilafeti yok etmek için gizli-açık faaliyetler yürütmekteydi. 1. Dünya savaşının İngiliz literatüründeki adlarından biri bu yüzden “Türk veraset savaşı”dır. Türk imparatorluğu, Osmanlı yıkılacak ve mirası İngiltere ve müttefikleri arasında paylaşılacaktı... Savaş sürerken bu paylaşımı etkileyen önemli bir hadise cereyan etmiştir: Mirastan yüklü bir hisse alacak olan Rus Çarlığı, Bolşevik ihtilaliyle yıkılmıştır. Batının kendi içinden bir alternatif çıkmıştır. Kapitalizm karşısında artık komünizm yeni bir çatışma ekseni meydana getirmektedir. Türkiye’nin kaderini etkileyen önemli hadiselerden biri budur.
İngilizler, Osmanlı devletini yıkmak ve hilafeti ortadan kaldırmak istemekte, fakat sömürgelerde, bilhassa Hindistan’da yükselen müslüman tepkileri dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin merkez topraklarında türklere de bir pay vermek mecburiyetini duymaktadır. Bu onların tabiriyle “küçük ve etkisiz bir ulusal devlet” olacaktır.
Osmanlı sonrası dünyanın oluşumu için bütün aktörler hareket halindedir. Osmanlı merkez yönetimi, padişah ve zaman zaman değişen kabineler, İstanbul işgal altında olduğu için, ingilizleri de dikkate alan bir gelecek için çalışmaktadır. İstanbul’un yapamadığını, Anadolu’da kalan vatandaşlar ve silahlı güçler yapabilir. Mustafa Kemal Paşa, hem Çanakkale’de kazandığı şöhret, hem de Almanya seyahatinde Vahidetdin’le kurduğu yakın ilişki yüzünden, İttihatçı öndegelenlerin İstanbul’u terk etmelerinden sonra etkili bir aktör adayı haline gelmiştir. Nitekim hem Mütareke’yi imzalayan İzzet Paşa kabinesinin kurulmasında rolü olmuştur, hem de kabine istifa ettikten sonra İzzet Paşa, Kemal Paşa’yı İstanbul’a davet etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın 13 kasımda İstanbul’a geldikten bir gün sonra, İngiliz istihbaratı ile ilişkileri bilinen gazeteci Ward Price ile görüşmesi Lord Kinros’un verdiği ilginç bir bilgidir. Ertesi gün cumadır, cuma selâmlığından sonra Sultan Vahidetdin, Paşa’yı kabul eder. Paşa’nın İstanbul’da bulunduğu müddetçe Padişah’la en sık görüşen kişiler arasında yer aldığı bilinmektedir.
Osmanlı Devleti’nin merkez topraklarının, Anadolu’nun konuşma zamanıdır... İşte böyle bir zamanda, hem Harbiye Nezareti, hem Sadrazam Damat Ferit, hem Padişah, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesinde ittifak ederler. Bu uzlaşmanın altyapısını, İttihatçı önderlerin İstanbul’u terk etmeden önce kurdurdukları gizli Karakol Cemiyeti oluşturmuştur. İngilizlerin de Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesini onayladıkları bilinmektedir. (1978’de SBF Yayınları arasında çıkan bir doçentlik tezinde, bir İngiliz dışişleri görevlisinin Mustafa Kemal’i ingilizlerin Anadolu’ya gönderdiği iddiası yer almaktadır. Bkz. Ömer Kürkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri, sf. 143)
Asıl mesele şudur: Yunanlılar Anadolu’da tutunamayacaktır. Peki, Osmanlı Devleti’nin merkez toprakları bundan sonra ne olacaktır? Osmanlı Devleti’nin, yüzyıllar boyunca bulunduğu coğrafî alanda söz sahibi olacak bir siyasî oluşuma fırsat verilecek midir?
Yazımızın başında zikrettiğimiz, acı ilaç, yani Osmanlı Devleti’inden ve onun tesir sahasından vazgeçmek, Millî Mücadele’nin başında sözkonusu değildir. Nitekim Ankara’da faaliyete geçen Meclis’in adı başlangıçta Türkiye Büyük Millet Meclisi değil, sadece Büyük Millet Meclisi’dir. İlk Meclis, etkili bir İslâm siyaseti takip eder. Osmanlı hinterlandı ile ilişkiler sürdürülür. Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta güçlü Kuva-yı Milliye teşkilatları vardır. Şeyh Ahmed Senusî, Acemi Paşa gibi Türk olmayan güçlü aktörler Büyük Millet Meclisi’nin etki sahasını genişletmeye çalışırlar...
Netice olarak, yeni Türkiye’nin yönetici kadrosu Yunanlıları mağlub ettikten sonra acı ilacı içmeye razı olur!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi