27 Mayıs...

27 Mayıs...

Tam 49 yıl önce bugün, bir askerî darbe ile bu ülkede, demokrasi ve hukuk devleti temelinden dinamitlendi!.. 27 Mayıs 1960 Darbesi Türk siyasi tarihinde, bir kara lekedir...
Yassıada Mahkemesi de, (adına her ne kadar “Yüksek Adalet Divanı” dense de) Türk Hukuk tarihinde bir kara lekedir... Çünkü Yassıada Mahkemesi, “Tabii hakim” ilkesinin ters yüz edildiği; hukuk ve adalet anlayışına dayanmak yerine, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor...” diyen, darbeciliğe payanda olmaya teşne sözüm ona yargıçların görev üstlendiği ve yüzlerce insanın hayatının karartıldığı, cinayet mesabesinde idam kararlarına imzaların atıldığı bir traji-komik tiyatrodur.
Ne yazık ki, bu kara lekelerin tarihe geçtiği gün, tam 20 yıl boyunca; “Anayasa ve Hürriyet Bayramı” diye halka yutturulmaya çalışılmıştır.
Yakın tarihimizin hemen her meselesi gibi, 27 Mayıs Darbesi de bugüne kadar, gerektiği gibi analiz edilip değerlendirilmemiştir. Parça bölük tahliller, her iki taraftan duygusal yorumlar ve birtakım klişe laflardan öte, bugünkü ve yarınki nesillere ders çıkarma vesilesi olacak nitelikte ihatalı bir muhasebe ne yazık ki yapılamamıştır!
Her şeyden evvel, 27 Mayıs’ın iç ve dış sebepleri yeterince irdelenmemiştir. Yüzeysel tahlillerle bu meş’um darbenin gerçek sebeplerini tespit etmek mümkün değildir... Bilinmelidir ki, 27 Mayıs’ın kökü taa Lozan’a kadar uzamaktadır. İnönü: “Sizi ben bile kurtaramam...” derken, acaba neyi kast ediyordu? Lozan Anlaşmasının yazılı olmayan maddelerinde ne gibi hükümler vardı?
Merhum Menderes, hangi icraatıyla bunlara dokunmuş olabilirdi?
Yakın zamanlarda, bir emekli generalin söylediklerinden ipucu yakalanabilir mi? “Menderes ezanı tekrar Arapça’ya çevirmekle idam fermanını kendisi imzaladı...” derken, darbenin esas sebebini mi itiraf etmiş oluyordu? Menderes, ezanı hakiki şekline çevirerek İslam dinine; Orta Doğu’da bazı yeni ittifaklar kurmaya çalışmakla Osmanlı Mirasına sahip çıkmanın bedelini, kellesiyle mi ödemişti? Her şeyin bir bedeli vardır!..
Kırk küsur yıldır “Bebek davası, köpek davası...” dedikodularıyla, zihinler meşgul edilirken, işin esasına bir türlü gelinememiştir. 27 Mayıs Darbesi, yalnızca Türkiye’nin siyasi ve hukuki düzenini altüst etmekle kalmamış, binlerce yıllık askerî geleneklerini de tahrip etmiştir. Hep anlatılıyor ya, “Darbeci üsteğmenlere karşı hazırola geçen generallerin durumu...” filan. Bir de tasfiye edilen yüzlerce general ve binlerce subayın durumu var. 27 Mayıs’tan sonra benzer şekilde, kaç defa tasfiyeler yaşandı? Silahlı Kuvvetler bünyesinde kaç adet cunta teşekkül etti. Kaç darbe teşebbüsü, muhtıra, klasik ve postmodern darbe vukua geldi?
Memleket bundan ne kadar zarar gördü? Türk Silahlı Kuvvetleri siyasetle uğraşmaktan bir türlü kendi işini yapmaya zaman bulamadı. O sebepledir ki, bugün kendi sınırları içinde, kendi eliyle gömdüğü mayınları temizlemekten bile aciz kalmaktadır!.. Bu yeterince düşündürücü değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi