Böğelek girdi aramıza

Böğelek girdi aramıza

Haziran ayı, sobalardan ateşin, dağlardan karın eksik olmadığı ay. Güneşin sıcağıyla, baharın serin havasının karışıp serin serin bizi okşadığı ay.

Derelerde kırmızı narçiçeklerinin, dağlarda beyaz kar çiçeklerinin açtığı bu ayda bir dağın tepesine çıksanız, kış soğuğunu bağrında saklayan bir taşın üzerine oturup vadiyi seyretseniz ne güzel olur değil mi?

Dereden akan su şırıltısı, rüzgarların çam ağaçlarının tellerine dokunduğunda çıkan uğultuya oğlak melemeleri, at kişnemeleri, köpek havlamaları, çoban kavalları da katılınca kulağınızdan gönlünüze eşi benzeri olmayan ve bir daha tekrar etmeyen müziği emerken, burnunuzdan da kekik, yavşan, kır menekşesi, çiğdem çiçeği kokusunu alırsınız.

Dünyanın hiçbir salonunda kokulu müzik dinleyemezsiniz. (Kimyasal parfüm hariç)

Ancak dağlarda, kırlarda kokulu müzik dinlenebilir.

Bir dağ yamacında keçiler, öbür yamaçta oğlaklar meleşirken hasret türküleri duyar gibi olursunuz.

Çayırlarda yayılan sığırların boynunda henüz boyunduruk yarası açılmamış.

Eşeklerin sırtında yağır, karınlarında kolon yarası meydana gelmemiş.

Havalar serin, sular coşkun, çayır çemenler taze fışkırmışlar toprağın bağrından.

Her şey güzel.

Derken öğlene doğru sızaklar basınca sürülerde bir hareketlilik olduğunu görürsünüz dağ başından seyrederken vadiyi.

Önce kuyruklar hareketlenir.

Kuyrukların sallanması hızlanır.

Başlar bir o yana bir bu yana şaşkın şaşkın bakınmaya başlar.

Sürüdekiler birbirinden huylanmaya başlarlar.

Hepsine bir iğne batıran var ama kimin batırdığı görülemiyor.

Herkes yanındakinden şüphelendiği için bakıyor ama baktığının da canı acıyor.

Olayı uzaktan seyreden kişilerden bazısı kabahati öküze bulur, "Büyükler görevini yapmadı. Küçükleri, sonradan gelenleri kıskanıyorlar ve aralarına almıyorlar" diyorlar.

Bazılar ise "Yeni yetmeler acemilik yapıyorlar. Gençliğin hevesiyle yaşlıları devreden çıkarmak istiyorlar." diyorlar.

Bazıları da "Tecrübeli bilgin bakışlı, filozof duruşlularla tecrübesizlerin savaşı" diye naklediyorlar.

Bazıları "zengin-fakir, etli butlu, güçlü boğalarla-güçsüzlerin çatışması" diyorlar.

Aslında herkes manzarayı seyrederken, niyet okurken kendi içini açığa veriyor.

İçlerinden biri "Bu açık oturumda herkes bir şey söyledi. Bu söylenenler doğru olabilir, yanlış da olabilir. Öğleye kadar, sıcaklar çökünceye kadar hiçbir kavga yokken öğle vaktinde bu kargaşanın çıkması bizim göremediğimiz bir sebepten kaynaklanıyor olabildiği kanaatine vardım. Benim teklifim, hep birlikte dağdan inelim veya içimizde kültür adına yığılan küllük yığınlarından inelim sürünün yanına varalım bakalım neler oluyor" der.

İyi niyetliler hep birlikte inerler bir de bakarlar ki, uzaktan görülemeyecek kadar küçük, sinekten biraz büyük yeşile çeken rengi olan büğelek sokuyor bütün sürüyü ve darmadağın ediyor ortalığı.

Dünyanın her tarafında insanlar "Böğelek sokmuşa döndü"

Pakistan medreselerinde diz çürütenlere, tekkesinde yıllardır tesbih çekenlere, Kerbela'da sırtına zincir vurarak yaşayanlara bir şeyler oldu.

Delirip Tora bora dağlarına çıktılar.

Kendilerine iğne batıranlara kurşun sıktılar ama kurşun yine kendisi gibi delirene dokunuyor.

C.I.A. MOSSAD... v.s. adlı Böğelekler ise siyasiler, basıncılar, modacılar, bankerler, borsacılar bataklığında beslenmeye ve en veli adamları delirtmeye devam ederken bazı toplum mühendisleri tarafından halkların gözleri delirtene değil delirene çevirtilip dil ve elle delireni taşlatmaya çalışılıyor.

Bizim için yığıverdikleri çöp höyüklerinden inelim.

İğnenin bir ucu da bize batarken yanımızdakine değil ters ters bakma yerine iğneyi batırıp veliyi deli eden Böğeleği yakalayalım.

Veya imamların her namaza duruşta efendimizden naklettiği "Safları sık tutunuz, araya şeytan girmesin" hadisine göre yaşayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi