Zenginlik bunalımına girenlere

Zenginlik bunalımına girenlere

Billûrdan yapılmış bir koltuk üzerinde idi.

Koltuğu, altından yapılmış dört aslan heykeli taşıyordu.

Altından yapılmış tepsinin üzerinde gümüş tabaklar geldi.

Koltuğun sağ tarafında on tane, sol tarafında on tane altından yapılmış, yakut, inci gibi mücevheratla süslenmiş koltuklar üzerinde yirmi tane ergenlik çağına yeni girmiş kızlar oturuyordu.

Kızların üzerinde ipek elbiseler vardı.

Ömrümde böyle güzel kadınları hiç görmemiştim.

Derken yeni bir güzel daha geldi.

O güneş gibiydi.

Başında taç vardı.

Tacın üzerinde bir beyaz kuş vardı.

Güzelin sağ elindeki bardakta misk ve amber vardı, sol elindeki bardakta gül suyu vardı.

O güzelin bir ıslığıyla kuş uçtu, gül suyunun içine daldı sonra uçtu zenginin başındaki tacın üzerindeki Haç'a kondu ve kanatlarını silkeleyince ortalığa bir gül suyu kokusu yayıldı.

Kuş, her kanat çırpışında ortalığa gül kokusu yayılıyordu.

Sağında oturan kızlardan bir kısmı saz aletlerini ellerine aldılar ve bir kısmı kralın ailesini öven sözleri makamlı olarak söylediler ve kralı ağlattılar.

Kral yeni bir şarkı istedi bununla da sevindirdiler.

İstanbul'da yaşanmış bir olay bu.

Böyle bir zenginliği elde etmek için siyasiler en yakınlarını arkadan vururken, mafya biraz daha etik davranarak önden vuruyor.

Bunun üzerine kral, kendini anlatan şu şiirini okudu:

"Keşke anam beni hiç doğurmasaydı

Keşke Ömer'in dediğine dönebilseydim.

Keşke bir çölde deve çobanı olsaydım.

Keşke esir pazarlarında satılıp Mudar kabilesine köle olsaydım.

Keşke Şam diyarında kavmimin arasında oturan gözü kör, kulağı sağır bir dilenci olsaydım."

Bütün bu zenginlikler içinde yaşarken dilenci bir köle olmayı isteyen adamın adı "Ğassan devlet başkanı Cebelet übnü Eymen'dir.

Sevgili peygamberimiz, krallara mektup yazıp İslam'a davet ederken Şam diyarının yöneticisi Cebele'ye de mektup yazmış.

Cebele olumlu cevaplar vermiş ve hediyeler göndermiş.

Bazı rivayetlerde Müslüman olduğu fakat Medine'ye gelip Efendimizle görüşemediğini yazarken bazı tarihçiler, Mektuba memnun olduğunu, hediyeler gönderdiğini ancak Hz. Ömer döneminde beş yüz atlıyla altın ve gümüş ipliklerle süslenmiş elbiselerle Medine'ye geldiğini ve Hz. Ömer'in huzurunda Müslüman olduğunu yazarlar.

Medine halkı yediden yetmişe bu insanların kaldığı yere gelmişler ve süsün saltanatını görmüşler.

Hz. Ömer'le beraber o yıl hacca gitmişler.

Kâbe'yi tavaf ederken izdihamdan hacının biri Celbe'nin ihramına basmış.

Kralın elbisesine basılır mı?

Cebele bir yumrukla hacının burnunu kırmış.

Burnu kırılan hacı doğru Ömer'e gitmiş ve şikayette bulunmuş.

Ömer iki tarafı huzurunda toplamış ve Cebele'ye sormuş.

Cebele "Bu adam, benim ihramıma bastı. Eğer bu evin hürmeti olmasaydı onun gözünü çıkarırdım" demiş.

Ömer "Kendin ikrar ettin, senin de burnuna vurulacak"

Cebele "Ben kralım, o ise sokak adamı. Bize söveni döveriz, döveni öldürürüz."

Ömer "İslam bizi eşit hale getirdi."

Cebele "O zaman ben de tekrar Hıristiyanlığa dönerim"

Ömer "Hem kısas cezasını hem de dinden dönme cezasını çekersin."

Cebele "Yarına kadar bana düşünme zamanı tanı" der ve gece beş yüz askeriyle beraber Mekke'yi terk eder.

Kostantine/İstanbul'a gelir.

Kral Heraklius'a durumu arzeder.

Heraklius ona geniş araziler ve köşkler verir.

Hz. Ömer, Heralius'u İslam'a davet için Cüsame Bin Müsahık'ı elçi olarak görevlendirdiğinde Mektubu Heraklius'a verince mektubun cevabı yazılıncaya kadar Cebele'yi de görmesini Heraklius, elçiye teklif eder.

Bilemeyiz, belki de elçiye "Bak, bu Cebele tekrar Hıristiyan oldu zenginlik içinde yüzüyor mesajını vermek istiyordu." diyerek "Niyet okuyucu" olmayayım.

Elçi Cüsame, Cebele'nin kapısına varınca yukarda anlattığım zenginliğin saltanatıyla karşılaşır.

Cebele, Müslümanların durumunu sorar.

Elçi, "Çok iyiler. Her geçen gün artıyorlar"

Cebele "Ömer nasıl?"

"Elçi "Çok iyi" der ve Cebele'nin "Ömer nasıl?" derken çok kederli olduğunu nakleder.

Elçi derhal altın koltuktan iner.

Cebele "Niçin indin?" dediğinde

Elçi "Allah rasülü altın koltuklara oturmayı yasakladı" der.

Cebele "Sallallahü aleyhi ve selem. Aldırma, kalbini temiz tut" der.

Elçi "Onun Sallahü aleyhi ve selem" demesi beni ümitlendirdi ve ona "İslam'ı ve erdemlerini biliyorsun tekrar Müslüman olmaz mısın?"

Cebele "Olanlar olduktan sonra mı?"

Elçi "Bunun benzeri bazı olaylar oldu. Fezara kabilesinden biri dinden döndü, Müslümanlara kılıç çekti, sonunda tekrar Müslüman oldu ve ben buraya gelirken Medine 'de Müslüman olarak yaşıyordu.

Cebele "Ömer'in kız kardeşiyle evlendirirseniz, Ömer'den sonra beni kral yaparsanız tekrar İslam'a dönerim" der.

Elçi "Ömer'in kız kardeşiyle evlenmen mümkün ama kral olman mümkün değil.

Cebele, hizmetçiye işaret etti ve sofra kuruldu.

Sofraya elimi uzatmayınca "Niçin yemiyorsun? Dediğinde

"Allah rasülü, altın ve gümüş kaplardan yemeyi yasakladı" der.

Cebele "Aldırma ye. Kalbin temiz olsun yeter" der.

Elçi için getirilen toprak kaplarda yemeğini yer.

Sonra ilk başta anlattığım saltanatın sesine ve süsüne geçilir ve sonunda kralın pişmanlık şiiriyle biter.

Aslında bu macera birçok eserde çok detaylı olarak anlatılır.

Cebele'nin, sevgili peygamberimizin şairi Hassan'a gönderdiği hediyeler ve Hassan'ın bu konuda söylediği şiirler vardır.

Konumuz o olayı anlatmak değildir.

Kapitalizmin krize girdiği bu günlerde "taşra insanı, kenar mahalle halkı, varoşları dolduranlar" diye aşağıladıkları insanlarla buluşmalarının onlara mutluluk yolunu açabileceğini anlatmalı.

"Aldırma ye. Kalbin temiz olsun yeter"

"Bize söveni döveriz, döveni öldürürüz"

"Biz onlarla aynı yer ve sofrada olamayız"

Sözleri, çağdaş beyaz Türkleri, Sardunya adasında kırk güzel arasında sıkıntıdan patlayan, iktidarsız olduğu iddia edilen Silvio Berlusconi'leri hatırlatmaz mı size?

Bu adamlara acıyın ve yardım elinizi uzatın.

(Isfehani, Eğani 15/160, Abdü rabbih el-Endelüsi, Ikd-ül Ferid 2/56)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi