Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Enes’in Günlüğü’nden…

Enes’in Günlüğü’nden…

Bu hafta arkadaşlarım bize geldiler ve onlarla hoşça vakit geçirdim. Biliyorsunuz okullarını açılmasına az kaldı... Arkadaşlarla yaz boyunca bir arayaya gelememiştik, o yüzden bu bizim için iyi bir kaynaşma oldu. Biliyorsunuz biz gençler için arkadaş kavramı önemli bir boşluğu doldurur ve vaktin çoğunu onlarla birlikte geçirmek isteriz. Benim için de öyle... Çok sayıda arkadaşım var ve hepsinin yeri ayrı, hepsiyle paylaştığım farklı şeyler var...

O gün arkadaşlarımın geleceğini öğrenince benden çok annem panik yaptı ve büyük bir telaşla hemen mutfağa geçti yapacağı ikramları bir bir sıralamaya başladı. Bir yandan da yaşadığı bu rahatsızlığı dile getiriyor ve " oğlum ne yapsak, neler pişirsek, şunu yapsam yanlış mı anlarlar..." türünden yakınmalarda bulunuyordu. Anne dedim, dert etme evde ne varsa yeriz, yorma kendini... Annem hala yapacağı ikramları düşünüyor ve " ayıp olmaz mı oğlum, onlara gittiğimizde anneleri en az beşer çeşit yiyecek hazırlıyorlardı... Evlerinde bir şey yok, Enes'in annesi beceriksiz dedirtmem kendime..." diye yakınmalarını sürdürüyordu.

Dedim ya bazen siz büyükleri anlamakta zorlanıyorum. Büyüklerimle aramdaki bu uçurumu büyükbabam bir tür kuşak çatışması olarak izah etse de, sizlerin dünyasında da bazı şeylerin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Her neyse o gün annemi ikna etmekte gerçekten zorlandım..."oğlum kendime beceriksiz dedirtmem" diye tutturuyordu... En sonunda ona büyükannemin " bir tatlı söz bir güler yüz olsun da, bir tas çorbayla da yetinirim" sözünü hatırlattım... Ve içi elvermese de en sonunda sadece bir kek yapmakla yetindi...

Sakın beni yanlış anlamayın ha...! Ben de sizler gibi, Müslüman bir ailede dünyaya geldim ve benim büyüdüğüm ailede de, yardımseverliğe paylaşıma önem verilirdi. Küçükken, babaannem pişirdiği yemekten bir kap koyar benimle komşuya gönderirdi. Köyde dedemin sofrası hala yirmidört saat herkese açıktır. Ama benim karşı çıktığım şey, misafir algımızın çarpıklığı ve misafirliğin adeta ev sahibi için bir işkenceye dönüşmesi, ilişkilerin yapay hali gelmesidir. Misafiri güleryüzle karşılayacağımız gönlümüzde ve elimizde ne varsa onunla paylaşacağımız yerde, "Acaba ne derler, ya beğenmezlerse..." türünden düşüncelerle ilişkilerimizdeki samimiyetimizi yavaş yavaş kaybediyoruz. Ya, ben anlamıyorum, komşu iki türlü tuzlu iki türlü tatlı yaptı diye ben de aynı şekilde karşılık vermek zorunda mıyım? İmkanlarım elvermiyor, vaktim yok ya da bu kadarına gerek duymuyor olamaz mıyım? Benim karşı çıktığım işte bu... Karşı çıktığım şey, ikramseverliğimizin, misafire verdiğimiz değerin kaybolması ve bütün bu güzelliklerin bir gösterişe dönüşmesi... Düşünsenize annem, misafirlerle neler paylaşacağını, onlara verdiği değeri nasıl ifade edeceğini düşünürken bunu sadece yemekler üzerinden yapıyor. Çünkü ona böyle bir misafirperverlik aktarılıyor... Annem gittiği misafirlikte, " ben, o bize misafir olarak geldiğinde neler yaptım da o beni bir kuru kekle uğurladı..." türünden dedikoduları dikkate alarak bu şekilde davranıyor. Ama annem özünde çok temiz kalpli ve adil bir insandır. O yüzden onu ikna etmem zor olmadı. "Bak anne, arkadaşlarım beni ziyarete geliyorlar, eğer onlar benim değerimi ikram ettiğimiz yemekle ya da sahip olduğumuz maddiyatla ölçeceklerse, benim için bu insanların ne dediğinin hiç te önemi yok" dedim. Haklısın oğlum dedi ve sadece bir kek yapmakla yetindi.

O gün arkadaşlarım geldiler. Annemin yaptığı keki çay eşliğinde yedik. Öğle yemeğinde ise, evde ne varsa koyduk ve karnımızı doyurduk. Arkadaşlar, evimizin ve insanlarla kurduğumuz ilişkilerin son derece doğal ve sevgi dolu olduğunu söylediler. Bunu anneme de ifade etmelerini istedim. Onlar da bu duygularını annemle paylaştılar. Akşamüstü evden ayrılırken o günü hiç unutmayacaklarını ifade ettiler. Arkadaşlarım gittikten sonra annem kulağıma eğildi. " Oğul, siz gençler çoğu konuda bizlerden daha samimi ve daha dürüstsünüz, bunu bugün daha net görebildim. Ama bir de bizler kendi evham ve kuruntularımızı sizlere empoze etmesek" dedi ve tebessüm ederek ekledi..." Ne demişti büyükannen, bir güler yüz, bir tatlı söz olsun da bir tas çorbayla da doyarız.."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi