Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Enes'in günlüğünden

Enes'in günlüğünden

Geçenlerde arkadaşlarla birlikte bir derneğin iftar yemeğine katıldım... Aslında bu tür yerlere pek gitmiyorum ama arkadaşları kırmak istemedim... Dernek eğitimle ilgili çalışmalar yaptığından gelen misafirlerin bir kısmı eğitimci bir kısmı da buraya maddi yardım yapan vatandaşlardı. Ortam sıcaktı, iftardan önce uzun uzun sohbet ettik. Az sonra büyükçe bir yer sofrası kuruldu... Sofrada, farklı yörelere ait çorbalardan tutun da, perde pilavına, kuyu kebabına kadar her şey vardı. Ben büyüklerin Ramazan'da sofrayı bu kadar abartmalarını anlayamıyorum... Ya kardeşim bir tas çorba, bir kap yemek yeter... Zaten hemen doyuyoruz... Bunun dışında kalan vakti de ibadetle, sohbetle geçirebiliriz... Neyse yemekleri görünce büyük bir şaşkınlık yaşadım...Yaklaşık otuz kişiyiz ve önümüzde neredeyse yüz kişilik yemek var...

İftardan önce, insanlar kendilerine yakın gördükleri kimselerle oturup sohbet ettiler... Geçmiş Ramazanlardan, Peygamberimizin hayatından, oruçla ilgili hükümlerden konuştular... Sohbet gerçekten içaçıcıydı arkadaşlarla hiç sıkılmadan dinledik... Ezan saati geldiğinde tencereler çıkartıldı ve insanlar sofraya davet edildi... Oturduk, hep bir arada yan yana... Bu dayanışma, bu duygudaşlığı hiçbir yerde bulamazsınız. Bu öyle bir duygu ki, akşama kadar Allah için yemeyip içmeden beklemek ve sadece Allah'ın rızasını ummak sonra da besmeleyle orucunuzu bozmak ne kadar güzel bir şey. Çorbalarımızı içerken derin bir sessizlik vardı. İnsanlar yemeklerden bir bir almaya başladılar ben zaten iki tabaktan sonra tıkandım ama ayıp olmasın diye sofradaki hurmalardan filan almaya başladım. Yemek bir saat kadar sürdür sofrayı acele toplayıp akşam namazını kıldık.

Namazdan sonra sohbet etmek için yine ayı yerde toplandığımızda buraya maddi yardımda bulunan amcaların az önceki manevi havadan uzaklaşarak dedikodu yaptıklarına şahit oldum. Yok neymiş aşağıdaki komşu tansiyonum var diye yalan söyleyip oruç tutmuyormuş, diğerleri de tutuyorlarmış ama namazları yokmuş... Komşuların hiç biri namaz kılmadığından apartmanda bereket yokmuş, başları dertten kurtulmuyormuş. İnsanlar onların dindarlığını mahallede seviliyor olmalarını çekemediklerinden pek evlerine gelmiyorlar selam bile vermiyorlarmış... Yaşlı adamı dinleyen kişi de ona " Hiç yüz vermeyeceksin o tür insanlara, hatta mümkünse apartmandan çıkartacaksın..." diyor ve onu kışkırtıyordu. İki adam dedikodu yaparken, yanlarına birkaç kişi daha geldi ve onlar da aynı şekilde başladılar dedikodu yapmaya. Onların ailede de oruç tutmayanlar varmış, kimileri de tutmadığı halde orucum diyerek riyakarlık yapıyormuş, namaz kılınmayan oruç tutulmayan insanın bastığı yere dahi basmamak selam vermemek gerekiyormuş... Düşünebiliyor musunuz o güzel ortam bu dedikodularla öyle bir hale geldi ki, bir anda ortamı terk edip gitmeyi düşündüm. Biliyorsunuz yanlarına gidip de "Amca siz hata yapıyorsunuz" desem Senin yaşın kaç diyecekler... O yüzden sustum. Can sıkıntısından arkadaşlara bir şeyler sorup konuşmaya çalıştım. Fakat tam bu sırada yan taraftan bir hacı amca yanımıza geldi ve adamlara sert bir şekilde "Beyler beyler Allah'tan korkmuyor musunuz? Yakışır mı size dedikodu yapmak dedi ve ekledi..." Hatalarından dolayı insanların dışlamak dinimizde yoktur, sizler bu durumda tebliği yapıp dinin gereklerini onlara anlatacaksınız. Resulullah öyle yapmıştır. O insanları hatalarından dolayı kınamamış onların dedikodularını yapmamış şefkat ve sabırla onlar dinin emirlerini anlatmıştır. Siz de öyle yapacaksınız. Eğer komşunuz namaz kılmıyor, oruç tutmuyor hatta İslam'ın temel esaslarını bilmiyorsa, onu ziyaret edecek ve dininizi anlatacaksınız. Fakat bunu önce kendi hayatınızda gösterip örnek olacaksınız. Yoksa ben sizden daha üstünüm türünden bir yaklaşımla insanlara faydanız dokunmaz aksine onları kendiniziden uzaklaştırırsınız. Hadi bakalım şimdi kalkın, sizinle Efendimizin evine gidelim... O nasıl yaşamış ailesine nasıl davranmış komşularıyla nasıl ilişkiler kurmuş, Allah'ın emirlerini nasıl yaşamış... Bütün bunları anlayabilmek için o döneme bir dönelim..." diyerek bu insanlara sohbet etmeye başladı. Adam o kadar güzel konuşuyordu ki, Efendimizin hayatını ve Ramazan'da neler yaptığını insanlara nasıl örnek olduğunu akıcı bir Türkçeyle dile getiriyordu. Etrafa dağılmış olan insanlar bu güzel konuşmayı duyunca geldiler ve hep beraber adamı dinlemeye başladık. Sohbet bittikten sonar adamın elini öptüm ve "Sağ ol amca, bu günü ve seni hiç unutmayacağım" dedim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi