Y. Bülent Bakiler

Y. Bülent Bakiler

Ergun Göze ağabeyim

Ergun Göze ağabeyim

Ergun Göze ağabeyim yok artık. Demek bir güzel yürek artık vurmuyor? Ve bir mübarek kalem artık yazmayacak. Artık kimse bana, onun “Yavuzcuğum!” hitabıyla seslenmeyecek.
O, benim sevgili Ergun ağabeyimdi. Elimin kalem tuttuğu yıllardan beri, imrenerek okuduğum güzel kalemlerden biriydi. Onunla aynı şehrin insanlarıydık. Aynı türküleri, aynı masalları, aynı destanları dinleyerek, aynı oyunları seyrederek, aynı oyunları oynayarak... büyümüştük. Bütün bu beraberlikler, benzerlikler içinde, bir ayrı tarafımız vardı. O, Sivas’ın eli kalemle güzelleşen, yiğit oğullarından biriydi. Kalemi, bazen bir kadife kumaşı yumuşaklığında idi, bazen de Köroğlu’nun gürzünden farksızdı. Konularının hâkimiydi. Neyin nasıl söyleneceğini çok iyi biliyordu. Sivas’ın, İstanbul basınında yazan kalemlerinin en seçkini oydu. Hepimizin “Ergun ağabeyi” idi. Yani, yaşça da, başça da bizim büyüğümüzdü.
Sivas’ın seçkin ailelerinden birine mensuptu. Ayrıca, o seçkin ailenin de en seçkin isimlerinden biriydi. Sivas’tan daha çok Türkiye’de seveni, okuyanı, alkışlayanı, dualarla okuyanı vardı.
Yüksek tahsil diplomasını, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden almıştı. Bana göre, Peyami Safa ve Necip Fazıl üniversitelerinden mezun olduğu için kalemi mübarekti. Bu bakımdan fikir çilesi çekenlerdendi. Ah o fikir çilesi! Ah o fikir çilesi! O da, Necip Fazıl gibi şöyle diyordu:
“Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş.
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş.
Fikir çilesinden büyük işkence!”
Sanat ve edebiyat dünyamızda fikir çilesi çeken üç büyük kalemin dostuydu: Peyami Safa’yı, Necip Fazıl’ı ve Cemil Meriç’i çektikleri fikir çileleriyle bir araya getirerek yazmıştı. Bu bakımdan onun kalemi de, helâl süt emmiş aydınlık kalemlerden biriydi.
Yaşadığı müddetçe, kalemine hiç gölge düşürmedi. Değişik iktidarlarda, değişik gazetelerde, hep bir haysiyet örneği olarak yazıp durdu. Yazdığı gazetelerin en çok okunan kalemlerinden biri oldu.
Dünya, ne kadar garip tecellilerle dolu. Bir zamanlar, onun yazısını okumadan, başımı yastığa koymuyordum. Sonra bir gün onunla, aynı gazetenin önlü arkalı sayfalarında, birlikte yazmaya başladık. Onun güzel isminin tam arkasındaki sütunda, benim ismim ve resmim vardı. Bu bakımdan okuyuculardan biri, bir gün bana demişti ki: “Sırtını çok iyi bir dağa yaslamışsın. Sırtın artık yere gelmez!” Ah ne kadar yazık; sırtımı dayayacak dağım yıkıldı.
Şeyh Şamil’i çok seviyordu. Şeyh Şamil için bir senaryo veya bir roman yazmak istediğini bana söyleyip durmuştu. Geçen hafta Çeçenistan’a gitmiştim. Kendisine telefonla veda etmiştim. Ben Çeçenistan’da iken eşime telefon açarak beni sormuştu. Döndüğüm günün gecesinde beni tekrar aramıştı. İlk cümlesini hiç unutmayacağım: “Ah Yavuzcuğum, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır kitabını ağlaya ağlaya okudum...” diyerek söze başlamıştı. Sonra uzun uzun Çeçenistan’ı ve Şeyh Şamil’i konuşmuştuk. O şimdi Şeyh Şamil’in yanında. Ben de burada onun yetimleri arasındayım...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Y. Bülent Bakiler Arşivi