Başörtüsü gerçekten de bir simge

Başörtüsü gerçekten de bir simge

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, sadece Türkiye’ye mahsus bir ilkellik olan, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldırmaya dönük yasal değişiklikleri onaylaması karşısında “Şimdi sırası mıydı? Askerlerimiz sınır dışında operasyon yaparken, şehitler verirken, böylesi bir onaylama, kurnazlıktır, cinliktir, fırsatçılıktır ayıptır vs” diyenler, kendileri her şeyi bir yana bırakıp başörtüsünden başka bir şey konuşmaz oldular.
Yasakçılığı bir ideolojik tutum olarak benimseyen rektör, gazeteci, akademisyen, televizyon yorumcusu vs hepsinin de dilinde sadece başörtüsü var.
Manşetler, sürmanşetler başörtüsüyle dolu…
Köşe yazıları hakeza.
Belli ki, bu ilkel yasağın sürdürülmesi, asıl kendileri için diğer gündem maddelerinden çok daha önemli.
Yasakçılar, artık herkese gına getirdiği “Başörtüsü bir siyasi simgedir. YöK 17. madde kılık kıyafet serbesttir diyor ama yasanın bütününe bakıldığında yasaklamanın doğruluğu anlaşılır. Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı var. Düne kadar türbanlı kızlar ne güzel başlarını açıp huzur içinde üniversitelere girebiliyordu. YöK Başkanı huzuru kaçırdı vs” türünden bıktırıcı yorumları sıralamaya devam ediyorlar.
İnsan gayri ihtiyari düşünüyor;
Şu koca koca adamlar, üniversite okuyacak olgunluğa erişmiş genç kızların başını açtırmak için gösterdikleri şu celadeti, şu hırsı, şu azim ve kararlılığı, üniversitelerimizin bilimsel kalitesinin yükseltilmesi, bilimsel ve akademik özgürlüğün evrensel standartlarda kazanılması, bir teki bile dünya kalite sıralamasında ilk 500’e giremeyen üniversitelerimizin enternasyonal arenada rekabet edebilir duruma gelmesi için harcasalardı, herhalde ülkemizin durumu bugünkünden çok daha farklı ve çok daha ileri olurdu.
Gel gör ki, hiçbir şey onları bir genç kızın başını örtüp örtmemesi kadar ilgilendirmiyor.
Doğrusu bu konuya bu kadar abartılı bir hassasiyetle yaklaşıyor olmalarını laiklikle, cumhuriyetimizle vs ilişkilendirip birtakım kaygılarla temellendirmelerini ne akılcı buluyorum, ne de inandırıcı.
Hele “Türban üniversiteye girerse özgürlüğümüz azaltılıp yaşam biçimimize müdahale edilebilir ” türünden argümanları asla.
Zira akıl ve ruh sağlığı gerçekten yerinde olan bir insan, “Başkaları ileride benim yaşam biçimime müdahale edebilir” gibi tuhaf bir gerekçeyle, başkalarının yaşam biçimine müdahale etmeyi, onu baskılarla dönüştürmeye çalışmayı bir hak sayabilir mi?
Senin, yarın sana yapılmasından korktuğun müdahaleyi, birçok insan yıllardır fiilen yaşıyor zaten.
Bir insanın başını örtmeye çalışmak yaşam biçimine müdahale olarak değerlendiriliyor da, başını açtırmaya çalışmak niye müdahale sayılmıyor?
Kaldı ki bu sorumuzda karşılaştırılan iki tutumdan birisi tamamen varsayım, vehim ve soyut, ötekisi ise en acı şekilde yaşanan, somut bir gerçek!
“Peki sence neden başörtüsü yasağı konusunda bu kadar ısrarcı ve hassas davranıyorlar o halde?”derseniz;
Belki şaşıracaksınız ama cevabım şudur:
“çünkü başörtüsü bir simgedir de ondan.”
Evet, yasakçıların yasağı savunmak için söyledikleri “Başörtüsü bir simgedir” sözü aslında doğrudur ama onlar bu doğru sözle yanlışı kastettikleri için mesele karmaşıklaşıyor.
Başörtüsü bir simgedir ama onların iddia ettiği gibi bir simge değil.
Başörtüsü, bu ülkenin, elit bir kesime nahak yere avantajlar sağlarken büyük çoğunluğu oluşturan vatandaşlarının mutluluğunu esas almayan beşinci sınıf bir demokrasiyle mi, yoksa temel hak ve insan özgürlükleri açısından bütün vatandaşlarını mutlu etmeyi hedef edinmiş gerçek bir hukuk devleti olarak mı yola devam edeceğini gösteren “en önemli bir sembol”dür.
Bu yasağı ısrarla savunanların çok önemli bir bölümü gerilim, kamplaşma ve ayrışmadan beslenen eski anlayışın sürmesinden maddi, siyasi, ideolojik vs rantlar sağlıyorlar.
Yetenek ve liyakatin yerini hamaset dolu ideolojik söylemlerin aldığı bir düzende birçokları kolay yoldan belli mevki ve koltukları işgal edip ekonomik ve ideolojik rant devşirebiliyorlar.
Kriterler ideolojiye indirgendiğinden, maddi-manevi bir yerlere gelebilmek için kimseyle objektif şartlar altında rekabet etmeleri gerekmiyor.
Bazen iki gerilimli nutuk, üç beş ideolojik söz, bilumum yeteneksizlikleri örten bir şal olabiliyor.
İşte bu noktada başörtüsü yasağı, başta üniversiteler olmak üzere bazı çevrelerde, bu eski düzenin sürüp sürmeyeceğini gösteren çok önemli bir simge haline geliyor.
Bundan dolayı sanıldığından ve göründüğünden çok öte ve çok kapsamlı bir sorun haline getiriliyor.
Aksi takdirde, bir genç kızın başını örtüp örtmemesi, nasıl olur da yıllardan beri koca koca adamların biricik gündem maddesi haline gelebilir?
Mesele başörtüsü değil yani.
Başörtüsü sadece bir sembol!..
--------
münaşaka
“Yakında bir vergiyi tamamen kaldıracağız” diyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, ardından da az vergi toplanıldığından yakınarak şöyle demiş:
“Aslında Türk milletinin çok daha fazla vergi verme potansiyeli var.”
Gel de kafa karışmasın şimdi;
Acaba “Bir vergi kalkıyor” diye sevinsek mi, yoksa “Unakıtan bu; o bizdeki vergi potansiyelini boşuna övmemiştir” diye kaygılansak mı?
---------
sözünözü
Düzeltilmesi gereken bir yanlışlık, doğruluktan daha ağır bir yüktür. (D. Hammarskjölk)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi