Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Makberetü'l etrak'

Makberetü'l etrak'

Yemen'le alakalı olarak yanık türkülerimiz vardır. Orada nice vatan evladını şehit ve gazi olarak geride bıraktık. Onlardan geriye yanık türküleri kaldı. Onların en meşhurlarından birisi şöyledir:

Havada bulut yok bu ne dumandır

Mehlede ölüm yok bu ne şivandır

Bu yemen elleri ne de yamandır

Ano Yemen'dir gülü çemendir

Giden gelmiyor acep nedendir?

Burası Muş'tur, yolu yokuştur

Giden gelmiyor acep ne iştir?

Türklerin ve türkülerin literatüründe Yemen, gidip de dönmeyenlerin yeridir. Arap literatüründe ise Yemen'in Türklerin makberi/kabristanı olduğunu doğrusu bilmiyordum. Ta ki eş Şark el Avsat gazetesi yazarlarından Semir Atallah'ın 'Irak'tan Cebel-i Duhan'a yazısını okuyana dek. Burada bilinmeyen bazı tarihi olaylar üzerinden bir Yemen analizi vardır. Veliaht ve emir olduğu sıralarda Faysal Bin Abdulaziz, Yemen'e girer ve San'a kapılarına kadar ulaşır. San'a'yı almak üzere iken babası Kral Abdulaziz'den bir haber alır. Kendisinden geri dönmesini istemektedir. Ve gerekçesini de şöyle ifade eder:" Orası Türklerin bile makberistanıdır. Askerimi boşuna orada kırdırmak istemem..." Kral Abdulaziz'in gördüğünü ne yazık ki Nasır görmez ve Yemen'e asker çıkartır ve bunun sonucunda bir yıpranma süreciyle karşı karşıya kalır ve 1962 yılında Yemen'de cumhuriyet rejimi kurulur. Lakin bu cumhuriyet rejimi de Yemen imamlığının biraz iyi hali gibidir. Yemen İmamı Yahya, Sultan Kabus öncesinde Umman Sultanı gibi dünyaya kapalıdır ve ülkesini ortaçağ şartlarında yönetmektedir. 1962 öncesinde Yemen Zeydiler tarafından yönetilmektedir. Zeydilik furuatta Hanefiliğe yakın bir fıkhi okulu temsil etmektedir. İtikatta da Şiilerin Ehl-i Sünnete en yakın olan koludur. Zaten İmam-ı A'zam'ın İmam Zeyd Bin Ali'yi desteklediği mervidir.

Cumhuriyet idaresinden sonra ise mezhebi idare anlayışı veya taifiyye olgusu geride kalmıştır. Lakin Mısır'daki Mübarek rejimi gibi yıllardır iktidarda olan Ali Abdullah Salih ile birlikte rejim de yaşlanır ve 1994 yılında birleşmeden sonra yeniden ayrılık teranelerine kapılan Güneyli Marksistlerle Kuzey arasında bir iç savaş olur ve bu iç savaşı Kuzey veya Ali Salim'e karşı Ali Abdullah Salih kazanır. İç savaşın kazanılmasından ve Yemen'in birleşmesinden 10 yıl sonra 2004 yılında Kuzeyde Sa'de vilayetinde bu defa da Zeydi kökenli olan Havsiler kazan kaldırır. 5 yıl içinde üç büyük çaplı çatışma olmuş ve sonunda çarpışmalar Suudi Arabistan sınırına dayanmıştır. Ve savaş da uluslararası bir görünüm kazanmıştır. Sözgelimi Havsilerin arkasında İran rejiminin olduğuna inananlar çoğunluktadır. Bu kaderin bir cilvesi olmalıdır. Yemen İmamlığına karşı Nasır, cumhuriyetçileri desteklemişti. Mısırlı düşünür Tarık Bişri'ye göre ise Ahmedinejad adeta ikinci bir Nasır olup o da Cumhuriyetçilere karşı şimdi İmametçileri yani Havsileri desteklemektedir. Ve bu bağlamda, İran bandıralı gemilerin Eritre'nin Asab Limanı üzerinden Yemen'de Havsilere silah ikmali yaptığı ileri sürülmekte ve Yemen de böyle bir gemiye el koyduğunu ve suçüstü yaptığını duyurmuştur. Dolayısıyla Yemen ile Suudi Arabistan rejimleri Kaide meselesini savamadan bir de Zeydi kaynaklı Havsi gailesiyle karşılaşmıştır. Havsilerin, Eritre ve Suriye'yi lojistik üs olarak kullandıkları ileri sürülüyor. Bu bağlamda, Eritre üzerinden silah temin ederken Suriye üzerinden de İran'la bağlantı kurdukları ileri sürülüyor. Yemen pasaportuyla Suriye'ye gelen Havsilerin burada aldıkları yeni pasaportlarla İran'a gittikleri ve dönüşte yine eski pasaportlarıyla ülkelerine dönüş yaptıkları ileri sürülüyor.

Bu iddia kimilerine garip gelebilirse de Nuri Maliki'nin Kara veya Kanlı Çarşamba ile alakalı olarak Suriye rejimini suçlaması bu anlamda en azından ek bir karine teşkil etmektedir.

Suriye sadece Hamas gibi direniş örgütlerini değil aynı zamanda Kaide veya eski Baascıların da buluşma noktası olmaktadır. Kimi muhalif unsurlar, Beşşar rejiminin taktik icabı olarak Kaide unsurlarına hareket serbestisi tanıdığını en azından göz yumuğunu ileri sürüyor. Böylece bir taşla çift kuş vurduğu ifade edilmektedir. Birincisi, kendi açısından da tehlikeli olan Kaide mensuplarından kurtulmakta ikincisi onları başka alanda kırdırmakta ve de düşmanlarını oyalamaktadır. Keza yine Havsilere destek çıkan kimi Yemenli subayların da Şam'da barındıkları ileri sürülmektedir. Buna mukabil, Iraklı emekli Baascı subayların da Yemen ordu saflarında İran'a karşı bilvekale Havsilerle savaştıkları ifade edilmektedir. Bu bağlamda, siyasi olarak devreye giren İran yönetimi ve onun adına Muttaki, Yemen'de çözüm için rol oynayabileceklerini duyurmuştur. Son sıralarda İran'ın Yemen ve Suudi Arabistan'da Şii azınlıklar üzerinden Şii politikalar izlediği yorumları yapılmaktadır. Bu bağlamda, Muttaki zımni olarak Suudi Arabistan'ınYemen'in içişlerine karışmamasını isterken çözüm için devreye girebileceklerini ve Körfez ülkeleriyle birlikte çözüm mekanizmasının bir parçası olabileceğini ifade etmektedir. Bu San'a yönetimine göre durumdan vazife çıkarmak ve Havsiler üzerinden İran nüfuzunu bölgeye taşıma ve yayma arayışıdır. Hamaney'in danışmanı Hüseyin Şeriatmedari, Bahreyn'ın 14'üncü vilayetleri olduğunu söylemesine paralel olarak Muttaki'nin devreye girme tekliflerini Yemen ve Suudi Arabistan, Yemen halkının bir parçası üzerinden Yemen üzerinde vesayet hakkı elde etme girişimi olarak değerlendirmektedir. 1962 yılından sonra ilk kez Yemen, Ali Abdullah Salih'in iktidarı gölgesinde başarısız bir devlet olmaya doğru yuvarlanıyor. Bunda haricen Havsilerin payı olsa da dahilde kötü yönetimin de sorumluluğu olduğu inkar edilemez bir gerçektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi