Gülay Pınarbaşı

Gülay Pınarbaşı

İbadete ve kul olmaya yanaşmayanlar

İbadete ve kul olmaya yanaşmayanlar

Bediüzzaman maddeyi ilah edinen felsefecilerin durumunu şöyle anlatmaktadır: "Firavunlaşmış maddiyyun (maddeciler, mâneviyata inanmayanlar felsefeciler) gibi, «Kendi kendine oluyorlar. Kendi kendini besliyorlar. Kendilerine lâzım olan herşeyi yaratıyorlar» mı tahayyül ediyorlar ki, îmândan, ubûdiyetten (ibadet ve kulluktan) istinkâf ederler (çekinirler). Demek kendilerini birer Hâlık (yaratıcı) zannederler. Halbuki birtek şeyin Hâlıkı, herbir şeyin Hâlıkı olmak lâzım gelir. Demek kibir ve gururları onları nihayet (son) derecede ahmaklaştırmış ki, bir sineğe, bir mikroba karşı mağlûb bir âciz-i mutlakı, bir Kadîr-i Mutlak zannederler. Mâdem bu derece akıldan, insâniyetten sukut etmişler (alçalmışlar). Hayvandan, belki cemadattan (cansız cisimlerden) daha aşağıdırlar. Öyle ise, bunların inkârlarından müteessir olma (üzüntü duyma). Bunları dahi, bir nevi muzır (zararlı) hayvan ve pis maddeler sırasına say. Bakma, ehemmiyet verme." (25.Söz)

İnsanların bir kısmı kendilerinde muazzam bir güç var zanneder ve Allah'a karşı büyüklenirler. Allah'a karşı aczini bilmeyen, O'nun ayetlerinden yüz çeviren herkes şeytanın oyununa kanmış demektir. Çünkü çok açık bir gerçek vardır ki, yeryüzündeki ve insanın bedenindeki tüm sistemlerin üzerinde hiçbir kişinin tasarrufu bulunmamaktadır. İnsanların teknoloji olarak isimlendirdiği, hayatlarını kolaylaştırmak için geliştirdikleri sistemlerin tümünden çok daha üstün sistemler doğada bulunmaktadır. Bilim adamları bu muazzam akılı incelemekte ve tasarımlarını doğaya bakarak geliştirmektedir. Tüm bu gerçekler orta iken tek bir sineğin uçuşundaki mükemmelliğe yetişemeyen, gözle görülemeyen mikroplara karşı yenilen insanlar müthiş bir kibir içine girmektedirler.

İnsan çok az düşünse, bu dünyaya kendi iradesiyle gelmediğini, ne kadar kalacağını bilmediğini, hayatında bir an sonrasından habersiz olduğunu, sahip olduğu fiziksel özelliklerin kendi seçimiyle kendisine verilmediğini rahatlıkla görür. Bu gerçekler karşısında insanın Bediüzzaman'ın belirttiği gibi Allah'a ibadetten çekinmesi büyük bir akılsızlıktır. Bu kişiler ölümlerinin ardından Allah'ın huzuruna çıktıklarında çok küçük düşecekler, dünyada akıl dışı ve mantıksız davranmış olduklarını göreceklerdir.

Kendisi kendisini köreltmeyen her insan Allah'ın büyüklüğünü, her şeyi yoktan var ettiğini, insanlara sahip oldukları bütün imkan ve özellikleri verenin O olduğunu, dilediği anda hepsini geri alabileceğini anlar. Tüm canlılar ölümlüdür, baki (varlığının sonu olmayan) sadece Allah'tır. Yaratıldığını bilen bir insanın kibirli ve azgın bir tavır içinde olması mümkün değildir. Ancak ölümlü olduğunu unutacak kadar akıl zafiyeti yaşayan bir insan yaratılmış olduğunu inkar edebilir.

Allah Kuran'da bizlere yarattığı insanlardan bir kısmının son derece zalim ve kibirli olacağını şöyle bildirmektedir:

"İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 77-79)

Allah'ın bilinmesi, tanınması ve sevilmesi vicdan meselesidir. İnsanların bir kısmı karşılarında MUCİZE bile getirilse yine inanmazlar. Bu nedenle yaratılış harikalarını görebilen insanlar bir takım bilim adamlarının veya felsefecilerin iman etmiyor olmalarına bakarak kendi gördükleri gerçekten yüz çevirmemelidirler. Her toplulukta bu tarz bireylerin bulunacağı Allah'ın bildirdiği bir gerçektir:

"İki seddin arasına kadar ulaştı, onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu."(Kehf Suresi 92-93)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gülay Pınarbaşı Arşivi