Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Mehmet’in eyyamını ciddiye almayın!

Mehmet’in eyyamını ciddiye almayın!

Mehmet Tezkan, “başlığına bak, yazısını al” kategorisinde gördüğüm bir meslektaşımdır... İstihfaf olsun diye söylemiyorum, çok az yazısını okudum.

Parlak bir haberci olduğu söyleniyor.

İnanırım.

Kafa bir adammış da.

Buna da inanırım.

Bu, “habercilikteki başarısını köşe yazarlığında gösteremiyor” dedirten parlak gazeteci, kafa adam, geçenlerde, “Siyasetçiler az konuşunca ülke rahatlıyor” başlıklı bir yazı yazmış...

Başbakan grupta gündeme getirince muttali oldum.

Ne yazmıştı da, Başbakan konuşmasının önemlice bir bölümünü gazetecilere, “her gün yazan” köşe yazarlarına ayırmıştı? Neler oluyordu?

Hemen internete girip okudum.

Başbakan’ın takmasını gerektirecek bir şey bulamadım... “Eğitim şart” kıvamında tipik bir eyyam yazısıydı... Bunu da istihfaf için söylemiyorum: Bu tür yazılara, bu tür yazarlara da ihtiyaç var; faşizan bir zihniyetin ürünü olmadığı, “öteki”ne karşı düşmanlığı körüklemediği sürece bunlar olmalı.

Mehmet Tezkan bizi düşünceden düşünceye sürüklemiyor, aklımızı başımızdan almıyor, çok parlak laflar etmiyor, okuyanlarda “ulan sahi, nasıl da koymuş lafı” duygusu uyandırmıyor.

Zararsız tarafından eyyam yapıyor.

Hepsi bu.

Üstelik, doğrudan Başbakan’ı hedef alan bir yazı da değil. Bütün liderler, bütün siyasetçiler payını alıyor söylenenlerden... “Bu kadar çok konuşmasınlar” deniyor. Konuşunca olmuyormuş...

Mesela, bu bayram çok sakin geçmiş. Bayram gibi bayrammış. Ne gerginlik varmış, ne laf atma, ne de sataşma... Dört gün boyunca bambaşka bir hava egemenmiş ülkede. Sanki sihirli bir, küçük bir dokunuşla gündemimizi değiştirivermiş.

Bunun nedenini de düşünmüş Tezkan.

Düşünmüş ve bulmuş...

Bunun nedeni, siyasetçilerin tatilde olmasıymış.

Diyeceksiniz ki, “Bu kadar bağıranını da duymamıştım. Eyyam yapmanın da, esprili laf

göndermenin, kılçık atmanın da bir düzeyi, bir kalitesi olmalı... Bu ne yahu?”
Haklısınız.

Fakat, ne olursa olsun, ben burada Tezkan’cıyım... Dolayısıyla, Başbakan’ın köşe yazarları hakkındaki düşüncelerine katılmıyorum ve “yandaş bir kalem” olarak huzurlarınızda kendisini eleştiriyorum. Söyleyecek sözü olan ister haftanın her günü yazar, ister yarım saatte bir yazar, isterse her saniye yazar. Beğenmeyen okumasın...

İşin bu kısmında Tezkan’cıyım ama, bu demek değil ki söylediklerine katılıyorum.

Siyasetçi konuşacak. Hem de çok konuşacak...

Baykal da konuşacak, Erdoğan da konuşacak, Bahçeli de konuşacak. Hatta, Osman Pamukoğlu da konuşacak. Benzerleri gibi cunta kurup darbe kovalamıyor adam, konuşuyor. Ne güzel yapıyor.

Biz konuşsunlar, tartışsınlar, laf yarıştırsınlar, gerektiğinde hır çıkarsınlar, gerektiğinde kavga etsinler diye seçip gönderiyoruz onları. Siyaset böyle böyle gelişecek... “Siyaset kurumu”, böyle böyle varlığını hissettirecek... “Uzlaşma” böyle böyle sağlanacak.

Tezkan, “Avrupa ülkelerinde böyle değil. Liderler zırt pırt konuşmazlar, her konuda ahkâm kesmezler” diyor.

İyi söylüyor da, neden olaya bir de bürokratlar açısından bakmıyor?

Hangi Avrupa ülkesinde bürokratlar, bizdekiler gibi zırt pırt açıklama yaparlar, her konuda ahkâm keserler?

Bunda bir anomali bulmuyor mu Tezkan?

Siyasetçi konuşmayacak, ama kanaat bildirmesi “kanunen” yasak olan silahlı bürokrasi her konuda ahkâm kesecek... Siyasete girecek, laikliğin nasıl anlaşılması gerektiğini öğretecek, Habermas’tan haberler verecek, hayatımızı nasıl tanzim edeceğimizi öğütleyecek, nasıl giyineceğimize karar verecek, bize dünya görüşü dikte edecek, kime oy vereceğimizi belirleyecek...

Bu mudur?

Biz, siyasetçisinin sustuğu, bürokratının konuştuğu bu “huzur ve sükûn ülkesi”ni istemiyoruz; Mehmet malını başka yerde pazarlasın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi