Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Dürüst ama korkak!

Dürüst ama korkak!

Demiştim ki, “Geleceğin lider adaylarından biri olabilirdi. Dürüstlüğü, garibanlığı ve cesaretiyle küçük bir ‘Karaoğlan’ kıvılcımı çakmış, rakip partide kısa süreli bir paniğe yol açmıştı.”

Sonra da hakkındaki iddiaları sıralamış ve cevap istemiştim.

Kemal Kılıçdaroğlu aradı.

Uzun, hoş ve bence “verimli” bir konuşma yaptık.

Kılıçdaroğlu’nu ikiye ayırmak lazım:

BİR- “Öyle gerektirdiği” için “öyle” konuşan ama meselenin öyle olmadığını sizden, bizden, herkesten çok iyi bilen politikacı Kılıçdaroğlu... Bu Kılıçdaroğlu’nu gördüğünüzde kaçın... Elinde dosya varsa, cevap vermeye kalkışmayın, hatta semtinize dahi sokmayın. Dosyaların “çakma” olma ihtimali bile onu durdurmanıza kifayet etmeyecektir... Dosyaya da gerek yok, sabır taşını çatlatacak sükûnetiyle sizi kafadan bitirecektir... Kusura bakmasın, klasik politikacı numaralarına fazlasıyla vakıf bir görüntü veren ve “pasif agresivizm” yöntemleriyle iş bitiren bu Kılıçdaroğlu’nu benimseyemiyorum. Sinik, hesapçı ve içten pazarlıklı buluyorum.

İKİ- İnsan Kılıçdaroğlu... Bu Kılıçdaroğlu’yla her şeyi konuşabilirsiniz, her şeyi paylaşabilirsiniz... Arkadaş bile olabilirsiniz. Nezaketi, duyarlığı ve diğergamlığıyla sizi bağlayacaktır.

İşbu “nezaket”in altını bir kez daha çizmek istiyorum.

İster “politikacı”Kılıçdaroğlu’yla, ister “insan” Kılıçdaroğlu’yla konuşun... Her iki hal için de geçerlidir bu... Naziktir, anlayışlıdır, diğergamdır...

Ben, ikinci şıktaki Kılıçdaroğlu’yla konuştum.

Kendisi düzeltmem konusunda bir talepte bulunmadı ama, torunuyla ilgili spekülasyonları açığa kavuşturmam lazım.

Mesele bizim bildiğimiz gibi değilmiş... Torunu, bir “ebeveyn tasarrufu” olarak SSK’ya

kaydettirilmiş. Kılıçdaroğlu’nun “Bu yaptığınız doğru değil” uyarısı üzerine de, yine ebeveyn tasarrufuyla kayıttan düşürülmüş.
Diğer hususlara gelince...

İddiamda ısrarlıyım.

Kılıçdaroğlu, yerel seçimler öncesinde “kazandıklarını” bir çırpıda kaybetti.

Mesela, Onur Öymen’in “Dersim gafı”nı, artık bile isteye, artık dalgınlıktan, artık “grup refleksi”yle, alkışladı... Medya konuyu gündeme getirince uyandı ve eleştirel bir pozisyon aldı, Öymen’den “gereğini yapmasını” istedi. Bunun gereği, geçmişteki bir ayıbı “çözüm” olarak sunan politikacının istifa etmesiydi.

İstifa gelmedi.

Kılıçdaroğlu da oralı olmadı...

Dolayısıyla, kaybetti.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin “sol” bir parti olmadığını ve devletin söylediklerini tekrarlamak dışında herhangi bir politika üretmediğini bilmez mi?

Herkesten, hepimizden iyi bilir.

Kılıçdaroğlu, ilk “Kürt Raporu”nu hazırlamakla övünen partisinin, Kürt meselesinin çözümü konusunda herhangi bir yapıcı tavır sergilemediğini, hatta zaman zaman MHP’yi aratacak “şoven” ve “korumacı” bir tutum içine girdiğini bilmez mi?

Herkesten, hepimizden iyi bilir.

Kılıçdaroğlu, Dersim’deki “nahoş netice”nin “devrim koşulları”yla açıklanamayacağını, bu “açıklama” çabasının mahut “netice”yi meşrulaştıracağını ve Onur Öymen gibi sürekli “demokratik arıza” çıkaran politikacıların elini güçlendireceğini bilmez mi?

Herkesten, hepimizden iyi bilir de, parti statükosunu aşamaz.

Böyle olunca da, “dürüst” ama becerisi sınırlı (hatta “korkak”) bir politikacı olarak kalır... Başka da bir işe yaramaz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi