İki Said de said idiler

İki Said de said idiler

“Said” şakî kelimesinin zıddıdır. Said, itaatkar, Salih amellerinde dikkatli, farzları dikkatlice yaşayan, haramlardan aynı titizlikle kaçınan, takva ehli ve dolayısıyla Allah (cc) katında makbul bir yere sahip olan kimse demektir. Şakî ise tam aksi…

İşte Şeyh Said, ve Saidi Nursi (rh.a) bu manada tamda said birer gönül dostu ve yürekler fatihidirler. Yalan söyleyen tarih onlar hakkında ne tür yalan ve iftira üretip, ne kadar karalama kampanyaları açıp kapasalar da, onların, mü'minlerin gönüllerindeki yerlerine erişemezler.

“yalan söyleyen tarih utansın” isimli eser ismiyle bile ne çok mesaj vermektedir. Evet yıllardır birileri tarihe yalan söyletti durdular. Başka bir tabirle, kendi yalanlarını millete tarih diye yutturdular.

Bu vesileyle hakkı batıl, batılı hak, akı kara karayı ak, doğruyu eğri eğriyi doğru gösterdiler… devleri cüce cüceleri dev, mazlumları zalim zalimleri mazlum yaptılar. Özellikle “derin devlet” bataklığında mantar gibi türeyen; ittihat terakkiden tutun da, jön Türkler, kızıl elmacılar, kontr gerilla, Ergenekon vb. bir sürü örgüt ve onların uzantılarının yaptıkları bunca sinsi planlar ve hıyanetler bunu az çok anlatıyor.

Tarihimizin bilinçli olarak karartılmış bu devresi, ne yazık ki ilk okuldan üniversiteye tüm eğitim ve öğretim kurumlarımızda kendi yavrularımıza tersyüz edilmiş olarak öğretilmeye devam ediyor.

İşin garibi, bir çok bilinçli ve aydın müslümanda dahi bu aldanışların eseri görülmektedir. Nitekim geçen Şeyh Said (rh.a) hakkındaki yazımıza gelen tepkilerde de bu talihsizliği gördüm.

Bazı kardeşlerim gayet samimi olarak Saidi Nursi (rh.a) yi Ruslara karşı savaşması dolayısıyla, sanki zamanının zalim, zorba ve despot idarecilerinin destekçisi gibi algılarken, aynı zalim idarecilere karşı Allah (cc) ın dini, şeriatı ve Kur'an a düşmanlıklarından dolayı kıyam eden Şeyh Said (rh.a) i ise asi görüyorlar.

Halbuki her iki Saîdin (rh.a) de kıyam ve cihadları, din, iman, namus, şeriat, vatan vs mukaddes değerler uğrunadır. Aradaki fark biri dışardan gelen tehlikeye karşıdır ve çarpıtılması mümkün değildir. Diğeri ise aynı mukaddes değerlere içerden gelen, daha sinsi, zalim ve zifiri tehlikeye karşı olup ustaca çarpıtılmıştır.

Kemalistler bunun aksini söylüyorlarsa buyursun tüm karartmalara rağmen, tarihin o karanlık dönemine ait arşivleri açsınlar. Ve samimiyseler, tabulaştırma ve koruma kanunlarını falan da kaldırsınlar da tarafsız tarihçiler özgürce tartışıp geçekleri gün yüzüne çıkarsınlar.

Saidi Nursi (rh.a) nin Şeyh Said (rh.a) e söylediklerine gelince, yıllar sonra Saidi Nursi (rh.a) “kardeşim Said, bana kıyam teklifini yaptığında keşke kabul etseydim” diye pişmanlığını ifade ettiği gibi, Şeyh Said (rh.a) e özür mektubu da göndermiştir. Ancak biz Saidi Nursi (rh.a) nin davasını, şu anda birileri tarafından yer yer kuşa çevrilmiş haliyle değerlendirirsek tabiî ki yanlış sonuca varırız.

Saidi Nursi (rh.a) nin herhangi bir tağutî sistemle barışık bir fikre sahip olduğunu kim söyleyebilir. Zamanının zalim ve despotları tarafından defalarca su-i kasta uğramış, zehirlenmiş, hapsedilmiş, sürgün edilmiş, eserleri yıllarca eroinden, kokainden daha tehlikeli kabul edilerek takibata uğramış ve kısaca hayatı zindan edilmiş, bu mert, yiğit mücahit alimin tavrını Şeyh Said (rh.a) tavrının aksi gibi değerlendirmek, ancak yalan söyleyen tarih gözlüğüyle bakmakla izah edilebilir.

Kaldı ki Bediuz zaman Saidi Nursi (rh.a) nin eserleri de bu sinsi planlardan vareste değildir. Yani ümmet için hazine değerindeki risaleyi nur’a da bir takım parmaklar kasten veya konjönktör icabı bulaşmıştır. Nitekim bu tahrifatları delilleriyle ortaya koyan müstakil kitaplar da yazılmıştır. Hani Saidi Nursi (rh.a) masumdur, tüm söyledikleri ilahi bir ilham ve mutlak doğrudur gibi bir iddiada olamayız. Ancak şu an piyasadaki eserlerde yapılan belli tahrifatlar da göz ardı edilemez. Dolayısıyla tahrifat neticesi oluşan yanlışlar, Saidi Nursi (rh.a) nin değil, tahrifatçılarındır.

Şeyh Said (rh.a) i İngiliz işbirlikçisi gibi gören zavallılara diyecek pek bir şeyim yok. Sadece samimi iseler, Serdar Arseven beyefendi nin vakit gazetesinde günlerce devam eden Şeyh Said (rh.a) dosyasına müracaat etsinler. Orada nice canlı şahitliklere şahit olacaklardır. Ayrıca çarpıtılmış, muharref “yalan söyleyen tarih”ten değil de bağımsız tarihçilerin eserlerinden incelesinler.

Arasında çok az zaman bulunan iki meclisin farklığını, açılış tarzlarını, seçilen mebuslar ve seçiliş şekillerini dahi incelersek, Şeyh Said (rh.a) in neden kıyam ettiğini anlarız. Neden Şeyh Said (rh.a) ve muhipleri, her Müslüman kürt gibi kurtuluş savaşında fark gözetmeksizin vatanın nice bölgelerinde türk, arap vs kardeşleriyle el ele, omuz omuza savaştılar ve birinci meclise karşı herhangi bir itirazda bulunmadılar da, ikinci mecliste alenen islamın mukaddes değerlerine karşı bayrak açılınca harekete geçtiler?

Eğer Şeyh Said (rh.a) in davası haşa bir Kürtçü isyan olsaydı, neden anadoluda henüz yeni kurulmuş, savaş yorgunu, darmadağın ve henüz müesseseleri oturmamış haldeki yönetime karşı harekete geçmedi de toparlanıp güçlenmesini bekledi?.. bu konuda söyleyecek çok şey var ama ne yaparsın. “anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az”

Şimdi şu ayeti kerimeyi iyi tefekkür edelim. Taki fasıkların ve yalan söyleyen tarihin oyununa gelmeyelim. Aksi halde sadece saidler değil, nice yiğit mücahit, alim Allah (cc) dostlarının günahına gireriz de, mahşer günü işin içinden çıkamayız.

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat 49/6)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi