Cemal Nar

Cemal Nar

Darbe Ortamı I

Darbe Ortamı I

Rahmetli babam Orman dairesinde katip mutemetti. Tam bir devlet memuruydu anlayacağınız. İşinde ciddi, görevini zamanında yapar, çalışırken daha vakur olurdu. İşini iyi yapmasının verdiği cesaretle amirlerinin azarını çekmez, şahsiyetini ezdirmezdi. Onu tanıyana kadar yeni gelen amirleri ile sorun yaşar, ama birbirlerini tanıdıktan sonra çok iyi dost olurlardı.

Evde de ciddi bir adamdı rahmetli babam. Koca bir radyodan her gün haber dinlediğini görürdüm küçükken. Sonra o radyo küçüldü, Alman malı bir “gurindik” oldu. Derken çok sonraları televizyon geldi evimize.

Haberleri izlerken heyecanlanır, sesli yorumlar yaparak tepki verirdi. Siyasette Millet Partisini tutardı ilk aklım yettiğinde. Demirel’i ve İnönü’yü sevmezdi. Sonra Erbakan’a oy verdi hep. Bunun bedelini sürgünlerle ödedi. Hatta hiç istemezken, “Dışarı Dışarı” Ecevit’in bir sürgünü ile memuriyetini bitirdi.

Babam klasik anlamda sağcı idi önceleri. Sonra İslamcı oldu. Bu açıdan değerlendirirdi olayları ama ilmî anlamda yeterli alt yapısı yoktu. İlkokul mezunuydu. Daha fazla okuyamamıştı. Siyer dahil tarih okumayı severdi. Akif hayranıydı. Safahat’tan ezberlediği şiirlerle süslerdi konuşmasını. Hocalarla, alimlerle sohbete bayılırdı. Benim gibi köyümüzdeki İmam Hatip talebelerinin sohbetine can atardı ama bizler de yanında rahat edemediğimiz için bunu ondan esirgerdik çoğu kez maalesef.

Milletini ve ümmetini çok severdi. Bosna, Filistin, İran Irak savaşı gibi yaralı yerlerimizden haberler izlerken sessiz sessiz ağlardı.

Babamla anlaşamadığımız bir nokta varmış şimdi düşünüyorum da. Ama bunu aramızda konuşmamıştık hiç. Ben o kadar büyümemiştim belki, veya o o kadar aydınlanmamıştı henüz.

Babam yaşı ve çağı gereği “devletçi” bir zihniyete sahip idi. Askere sevgisi vardı ve vatanı her zaman koruyacaklarına inanırdı. Ve hatta anarşi dönemlerinde askere “gel de vatanı kurtar” diyenlerdendi.

Ben 12 Mart’ta Diyarbakır İmam Hatip Lisesinde okuyordum. Sağ sol kavgaları kızışmıştı iyice. Terör ve anarşi vardı ülkede. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının eylemleri vardı. Hatta bizim okulda bile birbirleriyle kavga eden milliyetçi, ülkücü Türkçüler ile yine milliyetçi, Kürtçü solcular vardı. İmam Hatip Liselerinde hadi diyelim Türkçü varsa Kürtçü de vardı ama bunlar nasıl solcu olurdu, bunu anlayamazdım. Ama bir gerçek ki, isimleri öyleydi. Yoksa namazlı abdestli adam sosyalist olur mu? Oluyordu işte. Bu memleket böyle! Ne solcusu solcu, ne komünisti komünist, ne ateisti ateist. Hepsi de birer zavallı cahil Müslüman…

Bir de tam imam hatipliler vardı okulumuzda. Bu iki guruba da katılmazlardı. Kavgadan gürültüden uzaklardı. Dindarlardı. Risale-i nur okurlar, Seyyit Kutup, Muhammet Kutup, Hasan el- Benna, Mevdudi, Necip Fazıl, Kadir Mısıroğlu, Şule Yüksel Şenler vs. yazarları okurlar, dini kitapları takip ederlerdi. Sonraları Milli Nizamcı oldular genellikle.

Anlayamadığım bir nokta da o zaman Filistinli Gerillaları hem biz severdik, hem de solcu Kürtçüler. Filistinli Leyla uçak kaçırdığında hepimiz de sevinmiştik. Bir de Erbakan ve Milli Nizam’ın çıkışına hep beraber sevinmiştik okulda. Aslında genlerimiz harekete geçermiş de haberimiz yokmuş…

Küçük bir ayrıntı, Milli Nizam kapatılınca yine sevinmiştik ve ben bunun sebebini anlayamamıştım. Ağabeylerime sorduğumda, “kafanı takma, siyaset bu, sonra anlarsın” demişlerdi. Gerçekten de sonra anladım ama üzüldüm tabi.

Sonra şunu gördüm, gençler kız tavlama yüzünden kavga ederlerdi ama bu idareye veya şehre ideolojik çatışma olarak yansır, bu yüzden işin iç yüzünü bilse katılmayacak bir sürü genç de kavgaya gönüllü girişirdi.

Rahmetli babam 27 Mayıs’ı yaşamıştı. Darbe taktiklerini bilmesi gerekirdi. Askerin işin ne derece içinde olduğunu görmesi gerekirdi. Cemselerle öğrencilerin taşındığını, yedikleri tayinlerinin askeriyeden geldiğini vs. bilmesi gerekirdi. Bu ülkedeki anarşi ve terörün yem olarak oltaya takıldığını bilmesi gerekirdi. Ama işte onu görememişti.

Bu yüzden o sıralarda Kayseri’de bir paşanın emir eri olarak askerlik yapan abim aracılığıyla o paşaya “Paşam daha ne bekliyorsunuz, vatan elden gidiyor” ifadeli mektuplar yazmıştı.

Derken 12 Mart muhtırası ve ülkeye çekidüzen verme darbesi geldi. Rahmetli babam buna sevinmişti. Ama bunun ne büyük bir kandırmaca ve korkunç bir felaket olduğunu bizler de henüz bilemiyorduk. Bu yüzden ülke gençleri aynı tuzağa 12 Eylülde de düştüler maalesef. Zarar gördükleri delikten bir kere daha sokuldular…

Bugünlerde aynı puslu havayı sezen burnum vadiye kurtların dolmasından endişelenmektedir. Ama rahmetli babam da bugün yaşasaydı, inanıyorum ki bam başka düşünecekti…

Devam edeceğiz inşallah…

www.cemalnar.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi