Cemal Nar

Cemal Nar

Allah Görüyor

Allah Görüyor

Hepimiz de biliyoruz ki Allah Teâlâ’nın “basar” sıfatı vardır. “Her şeyi görür.” “ilim” sıfatı vardır, “her şeyi bilir”. Bizi ve amellerimizi görür ve bilir. Ödül ya da ceza buna göredir.

Bunu bilmeyen Müslüman var mı?

Bunu böyle bilmeyen Allah Teâlâ’ya hakkıyla iman etmiş sayılmaz.

Ama önemli olan bunu bilmek değil, bunu kalbinde bulmak, etine kemiğine sindirmek, beynine, bilincine yedirmek, canlı bir şuur haline getirmek…

Yani “İman”ı “ihsan”a erdirmek.

Neydi “ihsan”?

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)in dediği gibi ihsan, “senin Allah Teâlâ’yı görür gibi ona kulluk etmendir. Her ne kadar sen onu görmesen de hiç şüphesiz o seni görüyordur.”

Bunda bir şüphe var mı?

Yok!

Peki biz hep böyle miyiz?

!...

Birisinin yanında ayıp ve günah olacak bir işi yapmayız. Sıradan bir insan bile olsa, bizi bilmeyen, tanımayan birisi de olsa, “hele o gitsin” diye bekleriz. Tenha yerleri seçer, ya da kapıları üstümüze örteriz.

Hele babamızın, hocamızın yanında oturuş ve kalkışımıza son derece dikkat eder, sözlerimizi tartarak konuşuruz. Huzurlarında edebe aykırı bir şey yapmamak için son derece dikkatli oluruz.

Neden?

Bizi görüyorlar da ondan.

İyi güzel elbette.

Ya Allah Teâlâ?

Ya onun görmesi?

Onu da böyle hesaba katıyor muyuz?

O görüyor diye ayıp niyetten vazgeçiyor, kötülük yapmaktan haya ediyor muyuz?

“Evet” ise aferin.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)in “İmanın en faziletlisi, nerde olursan ol, Allah Teâlâ’nın seninle olduğunu bilmendir” sözü ile sana müjdeler olsun.

İman, ihsan ve ihlasını tebrik ederiz.

Ya “hayır” ise?

Bunun adı ne?

Allah Teâlâ’nın gördüğünü bile bile kötülüğe devam ha!

Sıradan bir insandan utan da, Allah Teâlâ’dan utanma.

Bu ne manaya gelir? Allah Teâlâ’nın -haşa- o adamdan daha değersiz olduğuna mı?

Bunu mu demek istiyoruz?

Değilse ne?

Bunun cevabı var mı?

Varsa ne?

Offf! Of!

Bir sahabi peygamber efendimize geldi. Bazı günahlarını itiraf etti. Tevbeyi öğrendi ve gitti. Gidiyorken aklına geldi, birden geri döndü ve sordu:

* Ya Resulüllah (sav) ben bu günahları işlerken Allah beni görüyor muydu?



* Evet.



Sahabi efendimiz, havfından ve hayasından olduğu yere yığıldı. Ölmüştü…

Evet, gaflet bir yere kadar gerek, yoksa böyle ölürüz, ama aşırısı da çirkin işte. “Kullar görüyor” de, ama Allah Teâlâ’nın görmesini umursama… Olacak şey mi?

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“İşte O Allah’tır ki her bir dişinin neye gebe olduğunu, karnında ne taşıdığını ve rahimlerin neleri eksiltip neleri artırdığını bilir. Doğrusu O’nun katında her şey bir ölçü iledir. Gayb ve şehâdet âlemini (görünmeyen ve görünen bilinmeyen ve bilinen âlemleri) de bilen, büyük ve yüce olan O’dur. Sizden sözünü gizleyenle, açıkça söyleyen, geceleyin gizlenenle gündüzün meydanda gezen O’nun bilmesi bakımından hep aynı durumdadır.”(Ra‛d, 8-10)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Sadaka, Rabb’ın öfkesini söndürür ve kişiyi kötü ölümden uzaklaştırır.”(Tirmizî, Zekât, 28/664)

Ehlullahtan Cüneyd-i-Bağdadî -kuddise sirruh- anlatıyor:

Bir Mecusînin, karlı bir günde kuşlara yem verdiğini gördüm:

“–İman olmayınca ve İslam’a girmeyince bu yaptığının faydasını göremezsin. Allah, bu yaptığın iyiliği, ancak iman ile kabul eder” dedim.

Mecusî bana:

“–Belki kabul etmez ama bu yaptığımı görmez, bilmez mi?” dedi.

“–Elbette görür ve bilir” cevabını verdim.

“–Öyle ise, bu da bana kâfidir” dedi.

Yıllar sonra bir hac mevsiminde Beytullah’ı arzu ettim ve Mekke-i-Mükerreme’ye gittim. Kâbe-i-Muazzama’yı tavaf ederken bir zatın:

“Ey bu kâinatın sâhibi! Ey bu beytin Rabbi! Her şeyi gören, işiten, bilen sensin!” diye gözlerinden yaşlar dökerek Beytullah’ı derin bir aşk ve vecd içinde tavaf ettiğini fark ettim. Yüzünde iman nuru parlıyordu.

Dikkat edince, bu nur yüzlü zatın, birkaç sene önce karlı bir günde kuşlara yem veren ateşperest olduğunu hatırladım. Tavaftan sonra, kendisine yetiştim ve usulca kolundan tuttum. Bana:

“–İşte, Allah gördü ve bildi” dedi. Hayretle yüzüme bakarak:

“–Allahu ehad, Rasûluhû Ahmed» diye bir sayha kopardı ve ruhunu teslim eyledi.

O ânda bana hitap olundu ki:



“–Ey Cüneyd! Sen beytimi arzu ettin, geldin beytimi buldun. O, bana geldi, beni buldu.”

Evet, her şey Allah Teâlâ’nın gördüğü bilgisinin bilince dönüşmesiyle başlar ve biter.

Bilgi başka, bilinç başka. İş, o şuuru kazanmakta.

Çok şükür ki yolu yordamı belli, yöntemi açık seçik, herkese o imkan ve fırsat verilmiş.

Ne mutlu kabiliyetlerini kazanca dönüştürebilenlere…


www.cemalnar.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi