Serdar Demirel

Serdar Demirel

Hangi bilgi?..

Hangi bilgi?..

İslâm bilgi teorisi ile Batı bilgi teorisinin karşılaştırılması hâlâ önemini koruyan bir konudur. Bu tür etüdlere olan ihtiyaç, her geçen gün de artmaktadır. Hele de Batı'nın ürettiği bilgi ve teknolojinin hayatımızı her anlamda kuşattığı ve bizleri teknoloji köleleri kıldığı bir demde.
Hâlihazırda küresel çapta egemen olan bilgi ile epistemolojik zeminde bir yüzleşme sadece bizim için elzem değildir. Bu, kadîm Doğu için de, özgün medeniyet kurma iddiasında olan her millet için de kaçınılmazdır.
Bugün gelinen aşama itibariyle Hindu, Budist ve Konfüçyan geleneklerin uzantısı milletlerin; Hindistan, çin ve Japonya örneğinde olduğu gibi, medeniyet paradigması noktasında büyük bir kriz yaşamakta oldukları âşikârdır. Bu meyanda biz Müslümanlar, onlar kadar büyük bir kriz yaşadığımızı söyleyemeyiz. Ancak ortak bir zaaf noktamız var ya da ortak bir algı yanılsamamız, o da; teknik bilgiyi nazarî bilgiye takdim ediyor oluşumuzdur. çoğu zaman da bu tercihin ne anlama geldiğini maalesef idrak edemiyoruz.
Teknik bilgi uygulanabilir bir bilgidir, küçümsenemez elbet. Ama teknik bilginin arkasında onu besleyen ve organize eden bilgi teorisini görmezden gelirsek, onu üreten sistemi ve dayandığı dünya görüşünü ıskalarsak, teknoloji zeminindeki başdöndürücü gelişmelerin ayartıcı dünyasında zamanla epistemolojik kayma yaşarız, bu da ötekileşmek, iddiasını yitirmek ve ontolojik bunalımlara yelken açmakla eşdeğerdir.
Böylesi bir durum tekrar ayakları üzerine kalkmak isteyen bir medeniyetin kimlik aşınmasını, kendisine olan güveni yitirmesini ifade eder. çok tehlikeli bir durumdan bahsettiğimizin farkındayız. öyle ki; bu durum tüm insanlığın geleceğini ilgilendiren bir keyfiyet arz eder.
Müslümanlar, asırlar boyu bilgi üretiminde öncülük yaptılar. Bu öncü rolü tekrar yakalamaya çalışan Müslümanların meselenin bu boyutuna dikkat etmeleri elzemdir. Bilgide; kuru taklitçilik, tufeylîlik, modernitenin ürettiği teknolojiyi sadece tüketmek, bizi, sadece başkalarının nesnesi kılar. Son asırlardaki durumumuz da bunun en açık kanıtı değil midir?
Ne yazık ki; ötekinin nesnesi olmayı marifet bilenler de var toplumumuzda. Onlar için kötü olan taklit, kendi ilmî geleneğini taklittir. Modern olanı taklit ise bir erdemdir. Putlaştırılan "çağdaş medeniyet seviyesi" ancak ötekini taklitle sağlanabilir! ötekine platonik aşkla bağlı bu insanlarımız, ne tür bir akıl tutulmasının eşiğinde olduklarının ayarında bile değiller. öyle ki; öteki, kendisini tartışmaya açsa bile bunlar, kendi dünyalarında onları tartışmaya açmazlar. Belki de bunların aşık olduğu şey, modernitenin tıfıl dönemidir. Kendi içinde değişim geçiren, kendi olgunluğunu arayan modernite, bu yüzden bunlara pek makbul gelmez!
Yeniden bilgi meselesine dönecek olursak, İslâm, bilgiyi iki dünya perspektifinden üreten ve organize eden yegâne sistemin adıdır; yani içinde yaşadığımız görünen dünya ile fizik ötesi âlem (gayb) perspektifinden. Modernitenin kabul etmediği de gaybîyâtın bilgi kaynağı olmasıdır. Bizimkilerin de ilmî mirasımızı reddetmesinin en önemli sebebi, onun gaybîyât merkezli üretilmesi ve kurgulanmasıyla alâkalıdır.
İslâmî perspektiften, bilgide, görünen hakikatle görünmeyen hakikati ayırt etmek mümkün değildir. Görünen dünyadaki hakikat ve ona dair bilgi görünmeyen hakikatin sadece bir uzantısıdır.
İnsanın da iki hakikati vardır, görünen ve görünmeyen diye.. Onun görünmeyen yönü gerçek yönüdür. İnsanın doğayı ve kendisini okuması, algılaması, bize gayb olan ruh dünyasında yürüttüğü psiko-entelektüel bir faaliyetin ürünüdür.
İnsana asıl kimliğini kazandıran da onun ruh yönüdür; karakteri ve algılama kapasitesi bu yönüyle ilintilidir. Yeryüzünde Allah'ın halifesi olmak da bununla alâkalı bir durum değil midir? Anlattığımız durum da bilgi üretiminde gaybîyâtın ehemmiyetini gösterir.
Ruh, insanın tükenmeyen, sonsuz kapasitesidir; insanın cismânî yönü ise tükenen kapasitesi. Bilgi üretimi, işte bu sonsuz kapasiteden yola çıkılarak yapılır.
İslâm'a göre mutlak realite bütün olarak gaybîdir. Mutlak realite gayb âleminin efendisi Allah'ın varlığını ifade eder. İnsanın hakikati ise onun gaybî yönünü, ruhunu.
Bu, dış dünyadan gelen bilgiyi önemsememek anlamına gelmez elbet. Ancak gerçek Müslümanlar ruhsal potansiyellerini keşfeden ve bunu kullanabilen insanlardır. Allah da bu seyr-i seferde her daim olanlara yardım eder.
Sekülerizm ise bilgiyi ve bilgi üretme sürecini Hıristiyanlığın irrasyonel müdahalelerinden kurtarmak için geliştirilmiştir. Ama bunu yaparken de insanlığı hakikat bilgisinden uzaklaştırmış, bilgiyi gaybîyâtın yansıması olan zâhirî dünya ile sınırlandırmıştır.
Bilgi kaynaklarının görünen dünya ile sınırlandırılması dünyaya neler kaybettirmiştir? İslâm bilgi teorisi ile Batı bilgi teorisinin karşılaştırılmasına kafa yoranlar, biraz da bu sorunun cevabına yoğunlaşmalıdır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi