Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Uğurladığımız dostlarımız

Uğurladığımız dostlarımız

Dostların yeri doldurulamaz. Yine de dostları kaybetmek dostluğu kaybetmek gibi değildir. Dostlar dostluk ağacının dalları ve meyveleridir. Dalın biri veya birkaçı gittiğinde diğerleriyle hemhal olabilir ve teselli bulabilirsiniz. Ya gövdeyi ve ağacı büsbütün kaybederseniz ne olacak? Vay halinize, vah halinize! Galiba bizler hem dostları hem de dostluğu kaybetmenin kıyısında dolaşan bedbaht nesilleriz. Daha doğrusu kıymeti bilinmediği için kaybedilen dostluğun yetimleri.
28 Şubat sürecinden sonra manevi anlamda kurak yıllar yaşadık. Ekonomik düzen, sosyal düzen ve manevi çevremiz bozuldu ve çok şeyler yitirdik. Velhasıl ağız tadımız bozuldu. Bu ağız tadının bozulması çerçevesinde dostlarımıza yabancı düştük. Daha doğrusu dostluğa yabancılaştık. Dostluğun olmadığı yerde de sevincin ve coşkunun kalması düşünülemez. Dostluk kardeşliğin organik hale gelmiş düzeyidir. Geçenlerde Türkiye Yazarlar Birliği’nin kongresi yapıldı ve orada çoktandır buluşamadığımız aşina yüzlerle bu vesile ile yeniden buluştuk. Bunlardan birisi de Yeni Şafak’tan dostumuz Levent Elpen’di. Galiba çok hasbi kişiliğinden dolayı dostluk kümelerinden birisine dahil olamamış ve 28 Şubat sürecinden sonra düzenli bir işi olmamış. Halbuki, gayet kabiliyetli bir arkadaş. Lakin galiba geçer akça hasbilik ve kabiliyet değil. Sadakat ve dostluk da değil. Galiba yandaşlık. Dostluğu belirleyen husus hasbilik ve Allah için sevmektir. Yandaşlık kriterlerini belirleyen ise genelde çıkar ilişkisi olsa gerek. Neyse. Yandaşlık ilişkilerinin yeniden dostane kalıplara dökülmesini niyaz ediyoruz.

Levent Elpen ile görüşmemizden sonra olmalı, gazete haberlerinde yine değerli dostlarımızdan Orhan Beyatlı abinin vefatını teessürle öğrendim. Biraz da bana kırgın gitmiş olmalı. Benden bir yıl kadar önce bir arkadaş için iş bulma noktasında yardımcı olmamı istedi. Yardımcı olmayı da aslında severim. Lakin son sıralarda tıkanma nedeniyle ve sözün gücünün tükendiğini düşündüğümden dolayı yani kelimenin tam anlamıyla çaresizlikten bu hususlarda bana bir uyuşukluk peyda oldu. İstesem de kılımı kıpırdatamıyorum. Bugün yarın derken böyle ricalar havada kalıyor. Bundan dolayı bana sitemli olduğunu biliyorum. En son kendisiyle, katıldığı BBC Televizyonunun bir programı sonrasında bir stüdyoda görüşmüştük. Sitemiyle birlikte ‘çıkmayan candan ümit kesilmez’ hesabı ricasını da yenilemişti. Ve orada en son Arapça olarak yazmış olduğu Sultan Abdulhamit’le alakalı yeni kitabını göstermişti. Daha önce de Bediüzzaman’la alakalı olarak ‘Reculü’l kader fi hayati ümme’ adlı kitabını imzalayarak takdim etmişti. O programdan sonra Bağdat’a gideceğini söylemiş ve bu onunla son görüşmemiz olmuştu. Sonra gazetelerden vefat haberini aldım. Doğrusu isteğini yerine getirememekten dolayı üzgündüm. Zira, onun isteği kendi namına olmayıp içtimai bir görevdi. Lakin bizi atalete iten de Levent Elpen’in anlattığı ümitsiz tablo idi. Belki de, yapısal bir daralma dönemini geçiriyorduk. Zincirleme olarak onun bize sözü geçmediği gibi, bizim de başkalarına sözümüz geçmiyordu. Bu vesile ile onun serzenişini umumileştirmek istedim.

Orhan Abi ayrıca El Müctema dergisi gibi dergilere özellikle Darwinizm ve Masonluk ve tarihi konularda yazılar gönderir ve zaman zaman bu yazılar kapak konusu olurdu. Çalışkan ve köprü bir insandı. Mekanı cennet olsun. Orhan Abi’nin vefat haberi geçmeden yine gazetelerde çelebi arkadaşlardan Hamit Can’ın vefatını teessürle öğrendik. O da hasbi arkadaşlardan biriydi. Belki de Yeni Şafak’taki soy adaşım Nusret Özcan’ın manevi varislerinden birisiydi. Onun yerindeki son kişi olmalıydı. İkisi de birbirine benzerdi ve manevi ocaklara bağlıydılar. İkisi de ne hikmettir ki, hemen hemen aynı yaşlarda ve kalp krizinden gitti. İkisi de ekonomik ve içtimai sıkıntılar içinde yüzdüler. Allah da onları aramızdan gök ekin gibi erkence aldı. Ali Ulvi Kurucu’nun Mustafa Sadık er Rafii’den aktardığı gibi ateşin içindeydiler ama ateş onları yakmıyordu. O ateş denizi Hazreti İbrahim gibi onlara güllük ve gülistanlık oldu. Ateşin içinde bir rahmet vardı. Hamid Can da rahmetli Hasan el Benna’nın vefat yıldönümünde (12 Şubat) Hakka yürüdü. Hasan el Benna vefat edeli 61 yıl olmalı. İşte Hamid Can’ımız da 51 yaşında 61 yılın izdüşümünde aramızdan ayrıldı ve öteler alemine göçtü. Mekanı pür nur olsun.

Hamid Can, Sezai Karakoç’un rahle-i tedrisinden geçmiş ve manevi eğitimini Diriliş ocağında tamamlamış bir arkadaşımızdı. Sezai Karakoç’un kitaplarını okumuş, Diriliş dergisinde yazıları yayınlanmış ve Sezai Karakoç’u “üstadı” bilmişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi