Saldıray Berk, ifade verecek mi?

Saldıray Berk, ifade verecek mi?

-Şu anda görünen sorun bu kadar basit. 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, Erzincan Başsavcısı'nın tutuklanmasına yol açan soruşturma kapsamında gelip ifade verecek mi?
Yaşanan yargı krizinin arkasındaki bütün mesele bundan ibaret. MİT görevlilerinin, Jandarma personelinin ve Başsavcı'nın halen tutuklu bulunduğu soruşturmanın ana eksenini hatırlayalım. Dindar insanların evlerine gizlice silah yerleştirerek bir terör örgütü görüntüsü yaratmak. Sonra da bu insanları terör örgütü suçu ile yargılayarak dinî cemaatleri terör örgütleri kapsamına almak. "Cumhuriyet'e yönelik silahlı irticaî kalkışma tehdidi"ne maddî dayanak oluşturarak, askerî otoritenin müdahalelerine ve yetki taleplerine meşruiyet kazandırmak. Bunun için Ankara'da Genelkurmay Karargâhı'nda "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" hazırlandı. Erzincan'da İstihbarat, Jandarma ve Savcılık birlikte bu planın saha uygulamasını yaptılar. Erzurum özel yetkili savcılarının yürüttükleri soruşturmanın, İstihbarat ve Jandarma personelinin ve Erzincan Başsavcısı'nın tutuklanarak cezaevine konulmasının sebebi bu. Soruşturulan iddia ve tutuklamaların sebebi olan kanıtlar, vatandaşa iftira atmak üzere, silahlı bir terör örgütü oluşturulduğu istikametinde. Son olarak başsavcı 'terör örgütü üyeliği'nden tutuklandı. Peki bu örgütün lideri kim?

Hukuk nasıl işleyecek?

Savcı, bir "sav"ı yani "iddia"yı kamu adına mahkemenin önüne koyan kişi. Erzurum'da görevden alınan özel yetkili savcıların yargıya taşıdıkları "sav" işte buydu. Savcıların görevlerini eksiksiz yapabilmeleri için, Orgeneral Saldıray Berk'in ifadesini almaları gerekiyordu. 3. Ordu Komutanı bu ifadeyi vermeyi reddetti. Savcının ordu karargâhından içeri girmesine de engel oldu. Hukuk, ordu komutanına yaklaşamadı. Şu anda asıl sorun da galiba bu. 3. Ordu Komutanı'nın ifadesi alınabilecek mi?

Çok daha açık bir soru soralım. Tıpkı Başsavcı ve diğer görevliler gibi, Orgeneral Saldıray Berk'le ilgili çok açık kanıtlar ve delillerin karartılması ihtimali varsa; askerî niteliği olmayan bu suçtan dolayı orgeneralin tutuklanması gerekirse ne olacak? Yaşadığımız krizin gerçek niteliğini kavrayabilmek için bu soruya verilecek cevap çok önemli.

Paşa, Türkiye'nin üç ana ordusundan birinin başında. Emrinde Türk ordusunun neredeyse üçte biri bulunuyor. Bu ordu, bizim Doğu ordumuz. Sarıkamış'tan itibaren Doğu'dan yani Rusya'dan gelecek bir saldırıya karşı, düşman güçlerinin Orta Anadolu platosuna geçmesini engellemekle görevli. Rusya'dan bir saldırı gelme ihtimali, yakın zaman içinde mevcut değil. Ama öyle anlaşılıyor ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı, bu ordunun imkânlarını kullanan, savcıyı, jandarmayı ve istihbaratı da işe dahil eden bir saldırı var. Var mı? Bizim merak ettiğimiz de bu. Erzurum'daki özel yetkili savcıların soruşturdukları da bu soruydu. Yargı kararını verene kadar kimseyi suçlayamayız, ama yargılamanın yapılabilmesi, soruşturmanın sağlıklı bir şekilde ilerlemesi bizim gözlerimizin önünde hukuka uygun biçimde yürümesine bağlı. Kimse, elindeki silahın ve emrindeki ordunun arkasına saklanarak soruşturmayı engellememeli. Yani? 3. Ordu Komutanı gidip ifadesini vermeli. Ya gerçekten suç işlediyse veya işlediğine dair kuvvetli emareler var ve tutuklanması gerekiyorsa? Elbette tutuklanmalı.

Yürütülen soruşturmanın Türkiye'yi taşıdığı yer, tecrübî olarak hukukun üstünlüğünün kanıtlandığı yer olacak. Devlet, kurallarla yönetilir. Şayet emrine ordu verdiğiniz kişinin suç işlediğine dair kuvvetli emareler varsa, bu kurallara göre bu paşanın önce açığa alınması gerekir. Neden? Eline o kadar güç verdiğiniz kişi, bu gücü önce kendisine yönelik soruşturmayı engellemek için kullanır. Nitekim savcı, Ordu Karargâhı'nın kapısından içeri giremiyorsa, sebep başka ne olabilir? "Açığa alma" seçeneği de, öncelikle böyle durumlar içindir.

Paşa açığa alınmalı

Genelkurmay'ın hemen, 3. Ordu Komutanı'nı açığa alması gerekir. Almıyorsa, hükümetin doğrudan harekete geçmek ve 3. Ordu Komutanı'nı görevden almak dışında seçeneği yok. Bir vatandaş olarak bana karşı komplo kurduğu iddiası soruşturulan ve soruşturmaya engel olan birinin o kadar silahın ve askerin başında durması, temel hak ve özgürlüklere ve hukuk devletine yönelik çok ciddi bir tehdit değil mi?

Gerçek kriz yargıda değil, ordunun içinde yaşanıyor. Yargıda görülen savrulmanın arkasında da ordu içinde yaşananlar var. Şu iki soruyu kendi kendimize soralım. Ordu içinde bir çetenin, vatandaşlara tuzak kurması, hatta cinayet işlemesi, ülkeyi kaosa götürecek provokasyonlar planlayıp uygulaması mümkün mü? Bu soruya "hayır, mümkün değil" cevabını verebilmek için son üç senede Türkiye'de yaşanan her şeyi hafızalardan ve kayıtlardan silmek lâzım. Ayrıca son yaşananlar ışığında, darbelerin kirli tarihini yeniden okumanın da anlamı kalmamalı. 28 Şubat'ta başarıya ulaşan planlarla bu sefer tel tel dökülen ve ele geçen provokasyonları ve psikolojik harekât uygulamalarını karşılaştırmaktan vazgeçmek gibi. İkinci soru ise farklı. Bu soru, yargının hukukla var olan dünyasını konu alıyor. Somutlaştırarak soralım. Erzurum'a atanacak yeni "özel yetkili savcılar"ın, yürütülmekte olan soruşturmayı hasıraltı etmek, toplanan delilleri yok etmek gibi bir çabaları olabilir mi? İsteseler de suçlananların tamamını delillere aykırı bir şekilde aklayabilirler mi? Bu soruya da "evet, mümkün" cevabını vermek için hukuk mantığına ve usullerine çok uzak olmak lâzım. Hayır, mümkün değil. Çünkü hukuk, kişilere değil, kurallara bağlı olarak işler. "Yargılamanın aleniyeti" prensibi ile "askerî gizlilik" prensiplerini yan yana getirdiğiniz zaman, iki sorunun cevabının neden farklı olduğu ortaya çıkar. Bir hukuk skandalı ile yetkileri alınan savcıların yerine soruşturmayı devralacak yeni isimlerin, hukuku işletmek dışında yapabilecekleri bir şey yok. Soruşturma aşaması gizli, ama alenî yargılama sırasında yaptıkları bütün hatalar ortaya çıkar. Hukuka güvenmemizi sağlayan, işte bu prensiplerdir. Hukuk mantığı, işleri o kadar sağlama alır ki; sonuçta bir hata ihtimalini asgariye indirir. Erzurum'da savcıların bu aşamaya getirdikleri yargılamaya dışarıdan yapılan müdahaleler sadece gecikmeye yol açar, sonucu değiştirmez.

Bu sonucun bugüne dair somut göstergesi ise Orgeneral Saldıray Berk'in yeni savcıların huzuruna gelmesi ve iddialarla ilgili sorulara cevap vermesi olacak. Aksi mümkün mü? Hukuka göre mümkün değil. Ama siyaseten mümkün. O zaman da hükümetin devreye girip bu paşayı "resen emekliye sevk edilmiş paşa" sıfatıyla savcının karşısına oturtması gerekir. 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, Erzincan Başsavcısı'nın tutuklanmasına sebep olan soruşturma kapsamında gelip ifade verecek mi? Evet verecek. Tutuklanması gerekirse? Evet tutuklanacak. Aksi takdirde, medenî bir toplumda, hukuk güvencesi altında yaşayan insanların ülkesi olma şansını, Türkiye kaybedecek. Bu ağır bedelin hesabını verebilecek bir babayiğit var mı?


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi