Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Aslında hep yalnızdın sen!..

Aslında hep yalnızdın sen!..

Bir kadınla, bir erkeğin hücrelerinde hayat bulup; şu aleme gönderildiğinde, etrafında koşuşturanları, doğuşunla gelen şenliği, başına dokunan elleri görmüştün. Senin için sevinç gözyaşları dökenler, kulağına ezanlar okuyan, istikbalin için hayal kuranlar vardı yanında.

Ama aslında hep yalnızdın!..

Büyürken ne çok sevgi sözcükleri işittin,

Ne kadar özgür uçurtmalar uçurdun gökyüzünde,

Sahicisinden ne kadar çok oyuncak eskittin ...

Ama hiç biri senin bir parçan değildi ;

Senden uzak , senden ayrı bağımsız nesnelerdi .

Büyüdün, hayata atıldın, yaşamının en güzel çağında, paraya ve şaşalı bir hayata eriştin. Alkışladılar... Gazeteler seni yazdı. İnsanlar senden söz ettiler. Afişleri süsledin. Dilden dile dolaştı adın. Sandın ki bütün insanlık senin yanında, seninle kol kolaydı. Varlığının onlara umut verdiğini sandın, kendinle gururlandın. Karşılıklı duygu alışverişinde bulundun onlarla. Sarsılmayacak bir taht kurduğunu sandın insanların kalbinde.

Hiç anlamadın değil mi? Bu insanların aslında kendilerini sevdiklerini ve sana gösterdikleri ilgi ve tazimlerinin de kendilerine olan sevgi ve yönelimlerinin bir göstergesi olduğunu bilmedin...

Ve bir zaman sonra insanların senden ziyade sahip olduğun gücüne ilgi duyduklarını fark ettin ama iş işten geçmişti.

Onların" _Yalnız değilsin, yanındayız!..; _Gönlümüzdesin!.. Kalbimizde yaşayacaksın...!" gibi sözlerinin büyüsüne kapılarak kendini dünyanın merkezinde sandın. Sanki güneş senin için doğuyordu, yağmur senin için yağıyordu, çiçekler senin için açıyordu...

Doğru belki sen vardın orada. Oysa hep yalnızdın...! Yalnızsın da... Ama bunu hiç anlamadın.

Bazen evde kendinle baş başa kaldığında, başını avuçlarının içine alıp etrafındaki insanların senden uzaklaştığını, bütün tezahüratların, övgü dolu sözlerin, ve bunları besleyen hayallerin, beklentilerin, sana yönelen kalabalıkların bir bir seni terk ettiğini düşündüğünde her şey darma duman oluyordu öyle değil mi?..

İçinde ne varsa sarsılıyor sanki , bir iç depremin enkazında kalıyorsun. İşte o anlarda hissediyorsun yalnızlığını . Başın dönüyor. Kaçmak istiyorsun düşüncelerinden. Ağlamak ,bağırmak ve bir bahar rüzgarının sırtına takılıp , bulunduğun yeri terk etmek istiyorsun.

Boşluğa öylece bakıyor: Neyim ben? Kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Diye Soruyorsun. Aslında mutsuzluğunu saklayan yalnızlığının o an farkına varıyorsun. Kendinle baş başa kaldığın anlarda.

Bu doğru değil mi?

Söyler misin niçin şaşkın şaşkın bakmaktasın? Bedeninde yaşattığın ruhunun asıl mekanı olan cenneti aradığını , özlediğini bilmez misin ki ; yalancı , beyhude eğlencelerle ruhunu oyalamaktasın.

Gönül pencerene çıkmasına ve mana âlemini izlemesine

Ne zaman izin vereceksin ruhunun?...

Neden hala mutsuzsun ha? Her şey parmağınla dokunacağın tuş kadar yakın sana. Bilgi mi istiyorsun, teknoloji mi, yiyecek içecek mi, ulaşım mı, lüks ve şatafat dolu bir hayat mı, para mı, servet mi, tanınmak mı, tezahürat mı? Her şey avuçlarının içinde emrine amade şimdi. Ama yalnızlığını gidermeye yetmiyor.

O anda kalabalıklar içinde olmak istiyorsun. Yalnızlığını giderecek bir güç arıyorsun öyle değil mi? Ama bulamıyorsun. İçki, kumar, eğlence, esrar fuhuş, kavga, kendinden geçme, gezintiler, para ve sığındığın hangi şey seni kurtarabildi ki o yalnızlıktan? Ruhunun sancılarını hangisi dindirebildi söyler misin? Yılları nasıl da beyhude tükettin, bitirdin öyle! Nasıl da harcadın aklını, sağlığını, ömrünü, kuru bir iltifat, yalancı bir mutluluk uğruna. Sahte birer alkış için, yalnızlıktan bunalan ruhunu nasıl da öldürdün insafsızca. Hiçbir bir şey yalnızlığını gideremedi aslında ama sen fark etmedin.

Ve... Bir gün, bütün bu insan kalabalıklarının aslında seni terk edeceklerini anladın. Çünkü yaşlanmıştın. Ellerin titriyor, sesin kısılıyor, gözlerinin feri kayboluyordu. Artık ne güzelliğin, ne paran, ne de şöhretin kalmıştı. Bir tek ruhun vardı, çelimsiz cesedini sarmalayan. İnsansın. Ama bir o kadar da yalnız ve artık sevenlerin de yok etrafında .

Çünkü peşinden koşanlar, seni değil

paranı , güzelliğini, şöhretini seviyorlardı.

Kendi içlerindeki hırsa, hayallerine ve egoya tapıyorlardı.

Onları kaybettiğin gün aslında kendini kazandın,

ama bu çok fazla acı değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi