Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bir CHP klasiği... Önce Homo’lama, sonra Omo’lama!

Bir CHP klasiği... Önce Homo’lama, sonra Omo’lama!

Hani, “tek tipçilik” deriz ya... Bazıları, herkesin aynı şekilde “giyinme”sini, aynı şeyi “düşünme”sini, aynı sözü “söyleme”sini, hasılı kelâm; “herkesin kendileri gibi olmasını” ister ya; özellikle “sol”da ve “lâikçi”lerde, maalesef böyle bir “hastalık” var... İsterler ki; herkes “kurşun asker” olsun!.. Bir asker gibi; “aynı tip” giyinsin, “aynı sözleri” söylesin, “aynı inanca” sahip olsun!.. Eğer “farklı” isen, sana hayat hakkı yok!.. “Düşünce”lerin farklıysa, “söz”lerin farklıysa, “giyim-kuşam”ın farklıysa, hele hele “başörtülü” veya “takkeli” isen, “karakter suikastı”na maruz kalman işten bile değildir!.. “28 Şubat Darbesi”nin tam göbeğinde “gazetecilik” yapmaya çalışan Ergun Babahan öyle diyordu ya; “Birileri, gazetecilerden şu adamın yıpratılmasını isterler, onlar da başlar çamur atmaya!.. Kampanya açarlar ve o kişi hakkında yıpratıcı haberler yaparlar!.. Yani karakter suikasti yaparlar.”
SELMA HANIM’I NİYE HEDEF ALDILAR?
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf hakkında, “Karakter suikasti” yapılacağına dair bir “jüri kararı” var mıdır, bilmiyorum... Ama, görünen o ki; bir “Engizisyon Mahkemesi” kurulmuş ve Selma Aliye Hanım’ın “yıpratılmasına” karar verilmiş!..
Onun, “milletin oylarıyla seçilmiş bir milletvekili” olduğuna bakılmadan, “hüküm” verilmiş:
“Siyasete tesadüfen girmiş gibi!..”
Anlaşılıyor ki;
Önce “aşağılayarak” başlayacaklar işe!..
Aşağılayacaklar, horlayacaklar ve basite alacaklar ki; sarfedeceği sözler ciddiye alınmasın!..
Öyle de yaptılar!..
Selma Aliye Kavaf’ı hedefe oturttular!..
Peki; Selma Aliye Hanım, “Engizisyon Mahkemesi”nde yargılanacak derecede ne gibi büyük bir “suç”(!) işlemişti... “Kartel medyası”nın tamamı, “Bremen Mızıkacıları” gibi niye üzerine saldırıyordu?..
“Suçu büyük”(!)tü Selma Hanım’ın!..
Çünkü, “televizyonlardaki dizilerden iğrendiğini” söylüyordu!.. Özellikle de, Kanal D’de yayınlanan Aşk-ı Memnu adlı diziden!..
Vayy sen misin Aşk-ı Memnu’ya lâf söyleyen?..
Sen misin o diziden iğrenen, “irrite” olan?!?..
Sen görürsün gününü!..
Sana bir “karakter suikastı” düzenleyelim de, bize saldırmak neymiş anla!..
Nitekim, Selma Hanım’a “saldırı”larını bir “kampanya” haline dönüştürdüler...
Onun “eşcinsellik”le ilgili sözlerini hem “çarpıtarak” ve hem de “suçlayarak” verdiler!..
Oysa, Selma Hanım’ın sözleri aynen şöyleydi:
“Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere de olumlu bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş bir talep de yok. Türkiye’de eşcinseller yok demiyoruz, bu vak’a var.”
EŞCİNSELLİK BİR HASTALIK DEĞİL Mİ?
Ne var bu sözlerde?..
Ne yani, “eşcinsel”liğin; “biyolojik bir bozukluk” ve bir “hastalık” olduğunu söyleyen ilk ve tek kişi Selma Hanım değil ki!..
Bunu “Vatikan” da söylüyor,
“Uzmanlar” da!..
Mesela, Vatikan’ın eski konsey üyelerinden Kardinal Javier Lozano Barragan diyor ki;
“İnsanlar homoseksüel doğmaz, sonradan olurlar... Eğitim önemli bir etkendir ya da erişkenlik sırasında kendi kimliklerini oluşturamamışlardır...
Transseksüeller ve homoseksüeller hiçbir zaman cennetin kapılarından içeri giremeyecekler, bunu ben değil, Aziz Paul söylüyor.”
Dahası da var:
Geçtiğimiz Aralık ayı başlarında ABD’nin New York eyaletinde yapılan bir oylamada, “eşcinsel evliliğe izin veren yasa tasarısı” 24’e karşı 38 oyla reddedilmişti!..
Kaldı ki;
Eşcinselliğin bir “biyolojik bir hastalık” olmadığı iddia edilse bile, “eşcinsellerin hastalık kaynağı” olduğundan hiç kuşku yok!..
Belçika Kamu Sağlığı Enstitüsü (ISSP), ülkede AIDS hastalığına yol açabilen HIV virüsü taşıyan yaklaşık 17 bin 500 kişi bulunduğunu, bunların 3 bin 260’ının hastalık aşamasında olduğunu bildiriyor...
ISSP, bu kişiler arasında erkeklerin yüzde 67’sinin eşcinsel ilişkilerde bulunduğunu, yüzde 5.2’sinin damardan uyuşturucu kullandığını belirtiyor...
Tabiî, bütün bu “veri”lere, Papa 16. Benediktus’un uyarısını da eklemek lâzım...
Papa diyor ki;
“İnsanlığı homoseksüel davranışlardan kurtarmak, yağmur ormanlarını kurtarmak kadar önemlidir!”
EŞCİNSELLİK, AİLENİN EN BÜYÜK DÜŞMANI!
Yeri gelmişken, “uzman”ların ve “STK temsilcileri”nin görüşlerini de aktaralım.
¥ “Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay: Eşcinsellik lobileri, Bakan Kavaf’ı hedef haline getirdiler... Bakan Kavaf’ın; hem eşcinsellik ile ilgili sözleri, hem de dizi filmlerde pornografi ve ahlâksız ilişkilerin teşvik edilmesine dair bazı tedbirler alınması gerektiğine dair görüşleri doğrudur. Kadını, erkeği, çocuğu ile bütün bir toplumu cinsellik nesnesi ve bağımlısı haline dönüştürmeye çalışan bu ahlâk dışı yayın ve ilişkilerin değil savunulması, görmezden gelinmesi dahi mümkün değildir.
Gay, lezbiyen, biseksüel vs. gibi isimlendirmelerle propaganda edilen iğrenç günahlara, mantık düşmanı sapmalara, vicdanları kanatan bağımlılıklara karşı bizlerden saygı, sevgi ve hoşgörü beklemek, dahası bizleri bu yola zorlamak, terbiyesizliğin dik alasıdır.
‘Kimse ahlâk zabıtalığına soyunmasın!’ jargonu ile özgürlük havarisi moduna girenler ‘eşcinsellik teşvikçiliği’ne soyunduklarını gizlemeye mi çalışıyorlar?”
¥ Aileyi Koruma ve Destekleme Derneği (AKODER): Eşcinsellik hastalıktır ve aile kavramının en büyük düşmanıdır.
¥ Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Başkanı Dr. Cem Keçe: Eşcinsellik bir hastalıktır ve bunun aksini söylemek mümkün değildir.
“Görüş”leri bu kadar uzun tuttum ki; mesele iyi anlaşılsın!..
Herhalde anlaşılmıştır artık; “eşcinsel”lerle ilgili görüş açıklayan tek kişi Selma Hanım değildir... Bu konuda farklı görüşler vardır... Ama, ne hikmettir bilinmez, “hedef”e oturtulan Selma Hanım oldu... Herhalde “iğrenç diziler”den “irrete” olduğunu söylediği için!..
CHP’DEN “HOMO” AÇILIMI!
Eee, “kartel medyası” AK Partili bir Bakan hakkında kampanya açar da, CHP ona destek vermez mi?..
Verir elbet... Hem zaten, CHP’nin misyonu “Öğleden sonra muhalefeti” yapmak değil mi?.. Sabahleyin okurlar gazeteleri, öğleden sonra da patlatırlar demeci!..
Bu defa da aynısını yaptılar!..
Ama, bir farkla!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Alevi”leri, “Kürt”leri ve “Roman”ları yanına alıp “açılım” yapması büyük ilgi gördü ya; CHP’li Mehmet Sevigen de; “Gay”leri, “Lezbiyen”leri, “Travesti”leri, “Homo”ları, hasılı kelâm bütün “eşcinsel”leri almış yanına, çıkmış kameraların karşısına!..
“Açılım” yapacak ya; herhalde biraz “renkli” olsun istemiş!..
“Açılım”sa, al sana açılım!..
Selma Aliye Hanım’ın sözlerini hedef alıp, başlamış onun aleyhinde atıp-tutmaya:
“İnsanların kendi tercihlerinden dolayı yaşam haklarını baskı altına almayı, sokakta taciz edilmeyi, teşhir edilmeyi, hatta bundan dolayı öldürülmeyi hak ediyorlar mı?.. Bunun sebebi kim olacak? Ortada fol yok, yumurta yokken, sırf lâf olsun diye ‘ben bunları biliyorum’ diye bunu söylemek, bir Bakan’a, hele bir hanımefendi ve anneye yakışıyor mu? Bundan büyük üzüntü duyduk. Eşcinsellik bir hastalık değildir.”
Ne garip değil mi;
Ne Sevigen, ne bir başka CHP’li, bugüne kadar “inançlarından dolayı örtünen” ve “örtüleri ile okumak isteyen” kız öğrencileri yanlarına alıp da, kameraların karşısına geçmedi!..
Tam aksine; “örtülü” öğrencileri “ikna odaları”na sokup “manevî işkence” uygulayan insanları partilerine buyur ettiler ve onları “milletvekili” yaptılar!..
Dahası; “Meclis’in bulduğu çözüm”e karşı çıkıp, Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirdiler!..
Ama, şimdi kalkmışlar;
“İnsanların kendi tercihleri”nden, onların “yaşam hakları”ndan filan dem vuruyorlar!..
Ne yani;
“Başörtülülerin yaşama hakkı” yok mu?..
Onların “tercih”lerine niye saygı duyulmuyor?..
CHP, onlara niye sahip çıkmıyor?..
“KOMUTANLAR DA EŞCİNSEL OLABİLİR”MİŞ!
CHP’li Sevigen, herhalde “iyi bir şov oldu” diye düşünmeye başlamış olmalıydı ki; Ankara Temsilcimiz Serdar Arseven, bir soru yöneltmiş kendisine...
“Sayın Kavaf’ın ayrımcılık yaptığını, insan haklarına aykırı bir tutum içinde olduğunu öne sürdünüz. Biliyorsunuz, askerî okullara giriş imtihanlarına eşcinseller kabul edilmiyor.
Eşcinsel olduğunu gizleyip de bünyeye katılanlar, muvazzaflıkları döneminde bu durumları tespit edildiğinde, mekanizma dışına atılıyor. Genelkurmay da ayrımcılık mı yapıyor size göre?”
Eşcinsellerin uğultuları arasında soruya cevap vermeye çalışan Mehmet Sevigen, bir süre düşündükten sonra demiş ki;
“Kim öyle yapıyorsa yanlış yapıyor.
Genelkurmay da yanlış yapıyor.”
Arseven bu cevap üzerine, “Bir eşcinsel, mesela, Kuvvet Komutanı olabilir mi, Kuvvet Komutanı eşcinsel olabilir mi?” sorusunu yöneltmiş!..
Sevigen bu soruya, “Olabilir tabiî, niye olmasın” cevabını verirken, eşcinseller de, “Kuvvet Komutanı olmamıza mani bir durum olmaması gerekir” diyerek Sevigen’e destek vermişler!..
NEREDEN ÇIKTI, ŞU “ASKER” SORUSU!
Lâfın ucunun “asker”e dayanmış olması, fena halde rahatsız etmiş Sevigen’i!.. Öyle ya; “Kuvvet Komutanı da eşcinsel olabilir” sözü, Genelkurmay’la “papaz” olmasına yol açabilir!..
O halde; bu sözü “Omo”lamak lâzım!..
Omo’lamak, yani “temizlemek!..”
“Eşcinsel”leri uğurladıktan sonra;
“Eyvah, ben ne yaptım” dercesine, kalkmış gelmiş Vakit’in TBMM Bürosu’na...
Parlamento Muhabirimiz Ali Eyvaz’la görüşüp; “Maksadım, toplumda eşcinselliği özendirmek ve bu konuda polemiğe yol açmak değildi” demiş!..
Anlayacağınız;
“Eşcinsel”lerin önünde “açılım” yapmış, ama sonra pot kırdığının farkına varıp, sözlerini “Omo”lamış!..
Uzun lâfın kısası;
Bir “CHP açılımı” daha, böyle kapanmış!..
Yani;
Kamuoyuna “Homo”lama!..
Askerlere “Omo”lama!..
Aslında; CHP, bunu hep yapıyor!..
Her defasında, askerlere gelince, “cıss!..”
Demem o ki;
İnsanlar, “lâfın ucunun nereye gideceğini” önceden düşünmeli!.. “Söz ağızdan çıktıktan” sonra da onun arkasında durmalı!..
Arkasında duramayacaksan, konuşma!..
Yoksa; işte böyle kıvırır ve kıvranırsın!..

Psikolojik savaş böyle olur!
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, TSK’ya karşı “asimetrik psikolojik savaş” yürütüldüğünü iddia etse de; kabul etmek gerekir ki; “psikolojik savaş taktiği”ni en iyi kullananlar, “asker”lerdir!..
Kimin “yıpratılmasını”, kime “öfke” duyulmasını, kimin de “baştacı” edilmesini istiyorlarsa, buluyorlar bir gazeteci, veriyorlar taktiği!..
Bu “psikolojik savaş tekniği”ni en iyi bilenlerden biri de Ergenekon tutuklusu Levent Ersöz’dür... Çağırmış yanına eşini ve avukatını, “hapisten yırtmak” için ne yapılması gerektiğini konuşmuş!..
Bacağında bir “yara” var ya, onun “televizyonlardan gösterilmesi” halinde, insanların ne gibi bir tepki vereceğini konuşmuş eşi ve avukatıyla... Eşi, ne de olsa bir “asker karısı” olduğundan;
“İyi olur..” demiş, “Bu yara ekranlardan gösterilirse, insanlarda acıma duygusu oluşur!”
Avukatı girmiş söze; “Ben NTV’deki çocuğu ayarladım!.. Görüntüleri NTV yayınlayacak, CNN Türk de onlardan alıp yayınlayacak!.. Ama bizim verdiğimiz anlaşılmayacak!”
“Kartel-Ergenekon ilişkisi”nin nasıl yürütüldüğünü görüyorsunuz değil mi?.. Bugünkü manşet haberimiz; hem bu “ilişki”yi, hem de “psikolojik savaş”ın nasıl uygulandığını gözler önüne seriyor!..
Fazla söze hacet var mı?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi