İki konuşma

İki konuşma

Geçen hafta yapılan iki konuşma, anayasa paketi üzerindeki bunaltıcı polemiklerin daraltıp tıkadığı gündeme biraz olsun nefes aldırdı, siyaset dışı alanlarda da alâka ve meraka değer ilginç konular olabileceğini yine gösterdi.

Bunlardan ilki, CHP lideri Deniz Baykal’ın yaptığı Kutlu Doğum konuşmasıydı. Çok ses getiren ve her kesimde takdirle karşılanan bu konuşmada ifade edilen—itiraz ve tartışmaya açık bir-iki husus dışındaki—mesajlar, CHP’nin din konusunda geldiği olumlu noktaya işaret ediyor.

Kurulduğu tarihten itibaren dine bakışını tümüyle yanlış ve çarpık bir laiklik yorumuna hapseden CHP, Baykal’ın bu konuşmasındaki açılımı kurumsal olarak da benimseyip içselleştirebilir ve politikalarına samimiyetle yansıtabilirse, laik-antilaik kavgalarından ve irtica polemiklerinden iyice bunalmış olan Türkiye çok rahatlar.

Laiklik tartışmalarının en kritik noktalarından birini oluşturan vahiy-akıl, din-bilim bahsine, bunların birbiriyle çelişmediğini ve Kur’ân’ın üç yüzden fazla âyetiyle insanları akıllarını kullanıp düşünmeye teşvik ettiğini vurgulayarak yaklaşan isabetli bir bakış açısının nihayet CHP’ye de hakim olması, son derece ümit verici bir gelişme.

Keza adalet, istişare ve işlerin ehline tevdîi gibi siyasî düsturların Kur’ân referansıyla izahı da.

Baykal’ın mesajları genel olarak olumlu, ama geliştirilmeye ve tamamlanmaya muhtaç. Bunun için ihtiyaç duyulacak tatminkâr izahlar ise Bediüzzaman’ın eserlerinde mevcut. Onlara bakıldığında, demokrasi, hukukun üstünlüğü, sivil toplumun önemi, bireyin önceliği gibi çağdaş kavramlarla ilgili olarak Said Nursî’nin yüz yıl öncesinden itibaren son derece zengin ve ufuk açıcı fikirler ortaya koymuş olduğu görülecektir.

Temennî edelim ki, yine Bediüzzaman’ın 40’lı yılların ikinci yarısında, tek parti rejiminin son demlerinde, devrin CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran’a yazdığı mektuptaki tavsiyeler, 65 yıllık gecikmeyle de olsa bu partide artık mâkes bulsun.

Ve CHP’nin, “inkılâp kusurları”nı, sorumluları konumundaki birkaç kişiye yükleyip, İslâmla ve milletle gerçekten barışarak, politika ve icraatlarını o istikamette düzelttiği günleri de görelim.

Gelelim ikinci konuşmaya. Onu da, yazarlara seslenen Başbakan yaptı. Tarihten, günümüzden ve katılan-katılmayan davetlilerden birçok isme yer verdiği konuşmasında Erdoğan, Said Nursî’yi de zikretti. Evvelce Ahmed-i Hânî’den hemen sonra, “Bitlisli” sıfatını ekleyerek ve “Onsuz Türkiye’nin maneviyatı noksan kalır” diyerek andığı Bediüzzaman’ı, bu defa Kemal Tahir, Orhan Kemal, Musa Anter, Mehmet Uzun, Rıfat Ilgaz ve Nihal Atsız gibi, mağduriyetten başka ortak yanları bulunmayan ve aynı listede zikrettiği Ahmet Arif’in ifadesiyle “hürriyet hasretinden prangalar eskiten” isimlerin arasına sıkıştırdı.

Toplantıya katılan İslâm Yaşar’ın aktardığına göre, Kepir olarak değiştirilen Nurs isminin iade edilmesine ilişkin bir soruya da cevap vermedi.

Başbakanın, açılım projesini aydınlarla paylaşma ve onlar kanalıyla topluma mal etme ihtiyacı duyması elbette ki olumlu. Ama bu konuda başlı başına çok özel bir referans niteliğindeki Said Nursî’yi başka isimler arasında söyleyip geçme tutukluğunun hâlâ devam ediyor olması tuhaf.

Bediüzzaman’ı yeterince ciddîye almayan bir tavırla ne açılım projesi başarıya ulaşabilir, ne de her alanda yaşanan derin tıkanmalar aşılabilir. Said Nursî öyle bir cümleyle veya başka isimler arasına sıkıştırılarak geçiştirilecek bir kişi değil.

***

Zaman zaman araya kopukluklar girmiş olsa da, adı önce İttihad’la, sonra da Yeni Asya ile özdeşleşmiş çok değerli isimlerden biri daha bu dünyadaki vazifesini tamamlayıp terhis belgesini alarak berzah âlemine göçtü. Bilhassa 70’lı yıllarda Yeni Asya’daki birinci sayfa karikatürleri çok ses getiren, Topuz’la Tamer’in “baba”sı, Bay İlerici ve Ali Dayı’nın nüktedan çizeri Vehip Sinan’a Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı dililiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi