Terör soruları

Terör soruları

Başbakanın ara ara belli kesimlerle yaptığı toplantılar sayılmazsa, demokratik açılımın artık neredeyse konuşulmaz hale geldiği bir ortamda terör olaylarının ve şehit haberlerinin tırmanışa geçmesi kaygı verici.

Ama bu tırmanışın, “Nisan-Mayıs aylarında terörde bir artış bekliyorduk” diyen Genelkurmay Başkanı için sürpriz olmadığı anlaşılıyor.

Haftalar öncesinden itibaren “Baharla birlikte operasyonlar hızlanacak ve gündem teröre kayacak” demeye başlayan BDP’liler için de öyle.

Bunun anlamı, onyıllardır Türkiye’nin iliğini kurutan terör fâsit dairesine yine dönüleceği mi?

İnşaallah öyle olmaz. Ama olmaması, olayın şimdiye kadar hep geçiştirilen, ancak Ergenekon süreciyle birlikte kısmen de olsa kapağı aralanmaya başlanır gibi olan derin ve karanlık yapılanmaların deşifre edilip çökertilmesine bağlı.

Taksim’deki 1 Mayıs tablosunu “çetelerle mücadeledeki başarının eseri” olarak yorumlayan Başbakanın beyanı Tunceli, Lice, Hakkâri, Giresun, Reşadiye gibi terörün vurduğu yerlerde de geçerli olmalı ki, kısır döngü kırılabilsin.

Ve bunun için, terör olayının şimdiye kadar pek sorgulanmayan cihetleri de tartışılmalı.

Başbuğ, Tunceli baskını için yapılan Dağlıca- Aktütün benzetmelerini ve gündeme getirilen soruları “hainlik” olarak niteleyip, “elde hiçbir bilgi yokken” TSK’nın suçlanmasına isyan ediyor.

Ama Genelkurmay’ın “bilgilendirme” noktasındaki boşluk ve noksanlarına hiç değinmiyor.

Siz, bilhassa kamuoyunda haklı bir infial uyandıran “şehadet” olayları için halkı doğru dürüst bilgilendirmez; dahası Dağlıca ve Aktütün baskınları için yaptığınız gibi, “Hata ve eksiğimiz varsa elbette kendi içimizde değerlendiririz, ama sonuçları kamuoyu ile paylaşmak zorunda değiliz” tavrını sürdürür ve daha da ötesinde, “Aktütün’ü araştırdık, hiçbir kusur tesbit edemedik” açıklamaları yaparsanız, inandırıcılıktan her geçen gün daha fazla uzaklaşırsınız.

Bu gibi tavırlar, gerçeği arama amaçlı sorgulamaları daha da arttırır ve “Lânetliyorum, ihanettir” ithamlarıyla bunun önüne geçemezsiniz.

Genelkurmay Başkanı diyor ki: “Binden fazla karakol ve birliğimiz var. Bunlar her halükârda kendi kendine yeterli olmak durumundadır...”

Dağlıca ve Aktütün baskınlarıyla gündeme gelen “çok önceden kaçakçılara geçit vermeme mantığıyla inşa edilmiş, ama hem konumlandıkları yerler, hem de bina özellikleri itibarıyla terörle mücadeleye uygun olmayan karakolların yenilenmesi gereği” Başbuğ’un bu sözüyle ne ölçüde örtüşüyor? O şartlarda nasıl yeterli olabilirler?

Yine Başbuğ’un “Tunceli’deki çatışmada teröristlere de zayiat verdirildi. Aksini düşünmek söz konusu değil. Ancak yapılan aramada herhangi bir terörist bulunamadı” sözleri, benzer durumlarda hep yaşanagelen bir tuhaflığın orada da bir kez daha tekrarlandığını ifade ediyor.

Ve komutandan tartışılacak bir söz daha:

“Hangi orduda tugayının başında 20 gün, 30 gün harekâta katılan bir general var? Gösterin.”

Buna karşı söylenecek sözlerden biri, herhalde şu olur: “Peki, hangi orduda, baskına uğrayıp çok sayıda şehit veren bir karakolda, bunlar hiç yaşanmamış gibi yılbaşı kutlamaları tertiplenir?”

Bu iddia da, “Baskın sırasında komutanı köy düğünündeydi” denilen Dağlıca için ortaya atıldı ve izleyebildiğimiz kadarıyla yalanlanmadı...

Bunların yanı sıra, düzeltilmesi gereken daha birçok şey var. Ve düzeltmenin yolu, tekrar ediyoruz, lânetlemeli ihanet suçlamalarından değil, samimî bir özeleştiriden ve her türlü tenkidi istifade edilecek uyarılar olarak görüp gereğine uygun davranan sağduyulu bir tavırdan geçiyor.

* Anayasa paketinin AKP açısından en kilit maddesi olan “parti kapatmayı zorlaştıran düzenleme”nin ikinci turda 330 oyu bulamaması, sürprizlere açık sürecin ilk sürprizi oldu. Bir cihette tezkere şokuna benzeyen bu sonucun neler getireceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi