Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Benim verecek hiçbir şeyim yok demeyin!

Benim verecek hiçbir şeyim yok demeyin!

Çağımızda, infak etmek ve ikramda bulunman için zengin ve varlıklı olma şartı aranıyor... Bu anlayışa göre ancak zenginler, parası ve maddi imkanları olanlar hayır yapabilir. Hatta bu kimselerin, "verecek bir şeyim yok, bir gün zengin olursam çok hayır yapacağım" dediklerini işitirsiniz. Oysa Rabbimiz, müminlerin varlıkta da yoklukta da mallarından infak ettiklerini dile getirerek bunun kıstasını ortaya koyuyor. Çünkü yoksulluğunda malından ve emeğinden bir şeyler veremeyen kimseler, para ve servet sahibi olduklarında da vermekte cimri davranmaktadır. O yüzden, müminler, sahip oldukları maddi ve manevi imkanlarını çevrelerindeki insanlarla paylaşarak cimriliğe geçit vermemelidirler.

Yoksulluk gözünüzü korkutmasın.... Ve... Verebilecek hiçbir şeyim yok diye düşünmeyin...Verdiğiniz ikram ettiğiniz şey, bir bardak çay da olabilir, bir küçük hediye de olabilir, birkaç kelime söz de olabilir...

Bir arkadaşım, geleni boş göndermemek gerekir diye ifade ediyor ve bu davranışını evinde sürdürüyordu. Hiç unutmam, iki arkadaş onu zayarete gitmiştik, çıkarken, evinin balkonundaki menekşelerden birer hediye vermiş ve bizi kapıda uğurlamıştı... Kendisine bu davranışını takdir ettiğimi söylediğimde, anadoluda büyüdüğünü ve küçüklüğünden itibaren köyünde bu türden bir geleneğin olduğunu, hatta "gelen boş gönderilmez" deyimiyle bunun pekiştirildiğini ifade etmişti. İslam'ın ruhu, doğulu toplumların yaşamlarına o kadar etki etmişti ki bu insanlar, sahip oldukları küçük şeyleri dahi başkalarıyla paylaşmanın erdem olduğunu bilerek yaşıyorlar ve çocuklarına da bunu öğretiyorlardı.

Kişinin sevdiği şeylerden vermesi İslamın güzelliklerindendir. Bunun için çok şeye sahip olmanıza gerek yok, hangi şartlarda olursanız olun, verebileceğiniz bir şeyleriniz vardır. Mesela, çantanızı açtığınızda, burada bir kitap, bir kalem, bir aksasuar, bir şeker... bulabilirsiniz. Belki pek fark etmediğiniz bu küçük eşyalar başkalarının gönlünü almanız için iyi bir araç olabilir.

Ya da alış verişe çıkığınızda, yoksul komşunuza da küçük bir hediye alabilirsiniz, yolda yürürken, toprağa kıvrılmış sevgi dilenircesine bakan yetim bir çocuğun başını okşayabilirsiniz, hasta ve yaşlı bir komşunuzu ziyaret edip ona duada bulunabilirsiniz, evinizin balkonuna konan kuşlara bir avuç yem atabilirsiniz... Yeter ki vermenin büyük bir iş olduğuna inanın ve bunu gerçekten isteyin, verebilecek çok şeyinizin olduğunu göreceksiniz. Çünkü insan olarak siz aslında zenginsiniz, gönlünüze kuşandığınız o sevgi deniziyle evrende yegane zengin varlıksınız...

Vermenin, kişiye verdiği güç ve huzur maddi dünyada hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar büyüktür. Buradan elde ettiğiniz huzur doğrudan gönül tenceresinize akıyor ve orada birikiyor fakat bunu ancak, ruh inceliğine sahip kimseler görebilir.

Her insanın doğuştan gönlüne mıhlanmış bir gönül tenceresi vardır. Kişi çocukluktan itibaren gönül tencerenin kapağını aralar ve yavaş yavaş doldurmaya başlar.

Şimdi başınızı avuçlarınızın arasına alıp düşünün...

Gönül tencerenizde neler var?

Neler biriktirdiniz?

Daha neler koyabilir, nasıl doldurabilirsiniz?

Hayata gözlerinizi ilk açtığınızda annenizin sevgi dolu bakışları, iyiliğe dair öğütleri, masalları aracılığıyla iyiyi tanır kötüden ayırır ve buraya aktarırsınız. Gönül tenceresi geniştir, burada, içinizi buran hatıraların yanında iyiliğe dair hatıralar, şemalar, imgeler, kavramlar, tebessümlü yüz ifadeleri, fotoğraflar vardır ve gün be gün bunlara bir yenisi eklenmektedir. Vermenin maddi anlamda değeri ne olursa olsun, karşılığı gönül tenceresine akar orada birikir, orada hayat bulur. Buradaki serveti görebilmek için , hayata ve olaylara gönül gözüyle bakabilmek gerekir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi