Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Rol kesmek

Rol kesmek

Bir delikanlılık raconu vardır ve ona göre hareket edersiniz. Bir de racon kesme tabiri vardır ki hava atmak ve durumdan vazife çıkarmak anlamına gelir. Son sıralarda Türkiye'nin dış politikası da racon kesmek anlamıyla paralel bir biçimde ilerlemektedir. Türkiye'nin dış politika yaklaşımı rol kesmek ve rol avcısı olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla, AKP hükümetinin tutarsızlığı dış dünya tarafından da algılanmaya başlanmıştır.

Rol kesmek dış politikada 'ne iş olursa yaparım abi' anlayışıyla paralel bir duruştur. Bu kesim için önemli olan rol avcılığı yapmaktır. Yoksa bu rol bana yarar mı yaramaz mı düşünen yok. Zira ideolojik zeminlerini kaybetmişlerdir. Her şeyi pragmatik zaviyeden görmektedirler. Bu zihniyetin gerisinde 'başkası yapacağına biz kotaralım' anlayışı ve el çabukluğu yatmaktadır. Diplomatik uyanıklıktır. Demirel'in iktidara gelmek için bahis açmasına benzer. 'Kim ne veriyorsa ben beş fazlasını veriyorum' anlayışıdır. Bu anlayış da ahlaki emsalini oluşturmaktadır. Elbette hala AKP'ye kredi açanlar da var ve devam ediyor. Sözgelimi, AKP'nin anlayışı gibi yenilikçi olan İranlı Ataullah Muhacerani ve Abdulvehhab el Efendi gibi kimi eski İslamcılar aynı düzleme düştükleri ve aynı dalga boyunda olduklarından dolayı AKP anlayışını ve politikalarını benimsiyor ve genel olarak destekliyorlar. Lakin öteki tarafta AKP hakkındaki mülahaza hanesi gittikçe genişlemektedir. Sözgelimi, son sıralarda Tahran'da yaşanan üçlü anlaşma ile ilgili hususta eleştiriler doğrudan AKP yönetimini hedef almaktadır. Şarku'l Avsat yazarlarından Tarık Hamid belki de geçmişteki bu tarz yazılarından dolayı kaale alınmazken şimdi durum biraz daha farklıdır. Lakin yıpranma payıyla birlikte bu tarz eleştiriler daha etkili olabilmektedir. Sözgelimi, Tarık Hamid Türkiye'nin zıtlar arasında ve zıtlıklar içinde rol avcılığı yaptığını ileri sürmektedir.

Bunun yeni Osmanlıcılık anlayışıyla da bağdaşıp bağdaşmadığını soruyor ve bu soruya şöyle cevap veriyor: Bunlar Osmanlı anlayışıyla ve politikasıyla pek fazla bağdaşamaz. Osmanlı'nın İran politikaları genel hatlarıyla belliydi. Bunun dışında Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk yapması da Osmanlı zemini ile bağdaşmaz. Dolayısıyla, AKP'nin dış politikası veya başka bir ifadeyle kaportası dökülüyor. Parlaklığı gidiyor. Bu bağlamda Tarık Hamid, Semih İdiz'in makalesine atıf yaparak Türkiye'nin İran ile Batı arasında arabuluculuktan dışlanmamak için Brezilya'nın rolüne ortak olmak için akla karayı seçtiğini yazıyor. Bu durumda biraz teenni etmek gerekmiyor mu? Gerçekten de Sarkozy, Suriye-İsrail hattına girmek ve Türkiye'nin rolünü çalmak istiyordu. Belki bu rol Erdoğan hükümetinden ziyade Sarkozy hükümetine yakışırdı. Lakin bu rolü Türkiye oynuyor. Fransa da onu gıpta ile seyrediyor! Gel sende bu işe şaşma! Meseleye nasıl bakacak ve neresinden tutacaksınız? Nejad, Türkiye'nin ertesinde Suriye ile vizeleri kaldırıyor ve Türkiye-Azerbaycan gel gitleri sırasında bir çalım da Bakü üzerinden yapıyordu! Şimdi de anlaşılan Erdoğan, Lula'nın rolünü kapmak veya en azından ona ortak olmak istiyor. Lakin ellerinde patladı. İşte burada vakur duruşun ve teenninin kıymeti anlaşılmıştır sanırım. Erdoğan ve arkadaşlarının başarıdan ziyade başarı görüntüsüne ihtiyaçları var. Siyaset günlük kitle tüketimini gerektiriyor. 'Bundan dolayı durmak yok' diyerekten meçhule kürek çekiyorlar. Suriye-İsrail, İran -ABD cephesinde olmayacak duaya amin alayları tertipliyorlar.

Devrimden hemen sonra Cezayir hem de bizden daha fazla imtiyazı olarak ABD ile İran arasına ve hattına girmiş lakin bir varlık gösterememiştir. Aslında bu politikalar tam bir kaos. AKP'nin dış politikasında Türkiye'ye tek faydası Araplarla aramızdaki psikolojik bariyerleri biraz hafifletebilmesidir. Bu gelişmeye paralel olarak Arap dünyası ile ticaret hacmimizin gelişmesidir. Lakin hala bu oran Özal döneminde Körfez Savaşı öncesi dengeye ulaşmamıştır. O sırada OECD ile Arap dünyası arasındaki ticaret hacmi ve dengemiz Arap dünyası lehinde gelişmiştir. AKP'nin kemiyeti esas alan ve keyfiyette istikametsizliği kurumların savrukluğunda da kendisini göstermektedir. Bu anlamda, şaşaa ile kurulan ve iftihar nedeni olması gereken El Türkiye Kanalı ciddi biçimde ve ciddi adamlar tarafından eleştirilmesidir. Sözgelimi, Azzam Temimi bunun Türkiye'yi tanıtabileceğini lakin ilişkileri geliştirmeye hizmet etmeyeceğini ifade etmektedir. Halep'te görüştüğümüz Türkmenler de kanalın ailecek seyredilecek bir düzeyde olmadığını söylüyorlar. Söylenebilecek tek şey kemiyete bağlı özensizliktir. Ve bu iğreti ve çürük zemin bir gün üzerimize yıkılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi