Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

İsrail’e lânet mitinglerine laikleri de bekleriz!

İsrail’e lânet mitinglerine laikleri de bekleriz!

Belki bütün gazeteleri okuyamıyor olabilirsiniz ama televizyonlardaki tartışmaları takip ediyor olmalısınız... İlk günlerde, “terörist İsrail’in kanlı saldırısı”nı neredeyse “haklı” çıkarmak ve bunun “meşru bir müdafaa” olduğunu “ispat” etmek için bir yerlerini yırtan bazı “asker ve monşer eskisi” ile “İsrail borazanı gazeteciler”, son günlerde “strateji” değiştirdiler... Baktılar ki; “şehidlere sevgi, İsrail’e nefret seli”nin önünde duramayacaklar, başladılar “eylem”i amacından saptırıp, “yönlendirme” maksatlı konuşmalar yapmaya...
Buldukları en son iki argüman şu: “Türkiye eksen mi değiştiriyor?.. Yüzünü Batı’ya dönen Türkiye, AK Parti iktidarıyla yine Ortadoğu bataklığına mı saplanıyor?.. Türkiye niye Filistin ve Hamas odaklı politika izliyor?.. İsrail’e yönelik protestolarda, niye İslâmcı vurgular öne çıkıyor?.. İsrail’in kanlı saldırısını bizler de kınıyoruz ama protesto gösterilerinde tekbirler getirilmesi bizi kaygılandırıyor!..”
Evet, son argümanları bunlar...
Bu argümanlara cevap vermeden önce, bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum... Bu yazı, “komplekse düşmek”ten kaynaklanan bir “savunma” yazısı değildir... Bu yazı, “kafaları bulandırılmaya” çalışılan insanlara “gerçeği anlatmak” için kaleme alınmıştır!..
Yoksa, onların ne dediği umurumda değil!..
Öyle ya;
“İt ürür, kervan yürür!”
MADEM ÖYLE, SİZ DE KATILIN!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim, protesto gösterilerindeki “İslâmi vurgu” meselesine...
Malûm, türkücü İbrahim Tatlıses’in bir lâfı vardır:
“Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık?”
Aynen bunun gibi... Gerek Taksim’deki, gerek havaalanlarındaki ve gerek yurdun dört bir tarafındaki “İsrail vahşeti”ni kınama gösterilerine “solcu”lar, “laik”ler veya “Atatürkçü”ler katılmak istediler de, biz mi engelledik?..
Madem “İslâmi vurgu”dan, madem “tekbir”den rahatsız oldunuz, siz de katılsaydınız o gösterilere!.. Katılıp, siz de farklı sloganlar atsaydınız!..
Geldiniz de, biz mi kovduk?..
Ne yani;
Bundan birkaç yıl önce düzenlenen “Cumhuriyet mitingleri”nde “bazı başörtülüler”in boy göstermesi, o mitinglerin “Atatürkçülük ve laiklik görüntüsü”nü mü engellemişti?..
Lütfen komplekse kapılmayın!..
Hele hele “tepkileri yönlendirmeye” hiç kalkışmayın!.. “Görüş” ve “ideoloji”niz ne olursa olsun, siz de katılın gösterilere, siz de protesto edin “İsrail vahşeti”ni!..
Ayağınızı bağlayan, ağzınızı kapatan yok!..
BAŞI AÇIK KADINLAR DA VAR
Kaldı ki; bu “argüman”ın ayağı yere basmıyor... Çünkü, gerek Taksim’deki gösterilerde, gerek önceki gün Fatih Camii’nde ve dün Beyazıt Camii’ndeki cenaze törenlerinde “başı açık kadınlar” da vardı... Bırakın “başı açık” olmayı; “dekolte” sayılabilecek tarzda, “askılı bluz”lar giymiş kadınlar da gelmişti!..
Hiç kimse dışlamadı onları!..
Hiç kimse horlamadı!..
“Cumhuriyet mitingleri”ne katılan “başörtülü kadınlara” öyle mi yapılmıştı ya!..
Onlar horlanmış, onlar dışlanmış ve hatta “başlarındaki örtü”ye saldırılıp, miting meydanından kovulmuştu!..
Buna rağmen, biz; o günlerdeki “Laiklik!.. Cumhuriyet!.. Atatürkçülük” vurgularından hiç rahatsız olmamıştık!.. Peki, sizler “İslâmi vurgu”dan niye rahatsız oluyor, eylemleri niye sağa-sola çekmeye çalışıyorsunuz?..
Bırakın komplekse girmeyi de;
“Fotoğrafın bütünü”ne bakın... Siz de çok çok iyi biliyorsunuz ki; “Mavi Marmara Gemisi” öncülüğünde yola çıkan “yardım filosu”nun içinde “Hıristiyan ve Musevi din adamları” ile “Avrupalı milletvekilleri” vardı... Dahası, “ateist”ler vardı o gemilerde!..
Buna rağmen, “İslâmi organizasyon” diyorlar ki, gel de kafayı yeme!..
Şunu kafanıza sokun artık;
“İnsanî” olan her şey, aynı zamanda “İslâmi”dir...
“İslâmî” olan her şey de “insanî!”
MADEM RAHATSIZSINIZ, SİZ YAPIN O ZAMAN!
Sizler, “Müslümanların duyarlılığı”na çamur atıp, “kulp takmaya” çalışmayı bırakın da, “asıl soru”yu kendinize sorun:
“Gazze’ye ambargoyu kırmaya çalışan o gemilerde biz niye yoktuk?.. Taksim’deki protesto gösterilerine niye katılmadık?.. Bosna’da niye yoktuk?.. Açe’de niye yoktuk?.. Müslümanlar, dünyanın dört bir tarafına yardım götürmeye çalışırlarken, aralarında biz niye yoktuk?”
Siz, asıl bu soruyu sorun kendinize!..
Asıl bu “duyarsızlığınızı” sorgulayın!..
Müslümanlar, sadece Filistin’e değil, “dünyanın dört tarafı”na “yardım” götürürken, Afrika’da “su kuyuları” açıp, “hastane”ler inşa ederken, Açe’de “yara”ları sarıp, Bosna’da “Sırp kurşunları”na göğüslerini siper ederken, siz neredeydiniz Allah aşkına...
“Sıcacık yataklarınız”da, “yumuşacık koltuklarınız”da ahkâm kesiyor, aynanın karşısında cımbızla tüylerinizi yoluyordunuz...
Söyleyin Allah aşkına;
“Müslüman”lardan niye “nefret” ediyorsunuz bu kadar?.. Bu nefretiniz “kıskançlık”tan mı, yoksa “düşmanlık”tan mı?..
Kıskanmayın ne olur,
Çalışın sizin de olur!..
Sorarım sizlere;
Sizler “hangi dinden”siniz ki, “Müslüman”ların yaptıkları işler bu kadar rahatsız ediyor sizleri?..
İKİ “ATEİST” KADINDAN İBRET ALIN!
Hayır, rahatsız olmayın... Tam aksine, “iki kadın”dan evet Ece Temelkuran ve Gülay Göktürk’ten ibret alın, onlarla gurur duyun...
Onlar, “ateist” olduklarını söylemekten çekinmeyen iki kadın... Ama ben, bir “Müslüman” olmama rağmen, bu iki “ateist kadın”ın yaptıkları, söyledikleri ve yazdıklarıyla gurur duyuyorum.
O Gülay Göktürk ki, sizlere seslenip;
“Neden Filistinliler’i on yıllardır haydut bir devletle baş başa, yapayalnız ve çaresiz bıraktınız?
Eğer gemideki 800 yolcunun büyük çoğunluğu dindar insanlarsa ve bu katılımcı profili, eyleme doğal olarak dini bir renk veriyorsa, bu onların kabahati mi yoksa orada olmayan sizin kabahatiniz mi?”
Diye yazıp, yiğitçe haykırabiliyor...
O Ece Temelkuran ve arkadaşları ki;
“İsrail’i suçluyoruz” başlıklı “imza kampanyası” açıp, şunları diyebiliyor:
“Ey İsrail! Yaptığın saldırı, insan olmanın aczine sığınıp açık denizlere çıkan insanlara değil, insanoğluna, insanoğlunun kurduğu uygarlığa karşıdır.
Ey İsrail! Bedeli ödemekle bir türlü bitmeyen tarihsel mağduriyetin, Filistin kanı ve toprağıyla doymadı, şimdi insanlığın geri kalanına kastediyorsun. Gezegene savaş ilan ediyorsun. Ey İsrail! Bu gezegen kendini sana karşı savunacaktır.”
Söyleyin Allah aşkına;
“Ateist” olduklarını söyleyen bu iki kadının yaptıkları ve yazdıklarının neresinde “İslâmi vurgu” var?.. Onlar birer “insan” ve “insan olmanın gereğini” yapıp, “zulme isyan” ediyorlar!..
Bari, onlarla gurur duyun!..
Bari onlardan “ibret” alın!..
Ve, anlayın artık;
“Ambargo, abluka, işgal, işkence ve zulüm”lere karşı çıkmak, “sadece Müslümanların meselesi” değildir... Bu meseleler, “dünyanın meselesi”dir, “insanlığın meselesi”dir!.. “İnsanım” diyen herkesin meselesidir!..
“Karşı çıkamıyorsanız” bile,
Hiç olmazsa, “zalimlerin yanında” olmayın!..
Hiç olmazsa, susmasını bilin!..
Ki, “insanlığınızdan şüphe” etmeyelim!..
ECEVİT VE SEZER, EKSEN Mİ KAYDIRMIŞTI?
Gelelim, bu “nefret bloku”nun ikinci argümanına!..
“Türkiye, eksen mi değiştiriyor?”
İktidarda AK Parti var ya, iktidarın başında da Tayyip Erdoğan var ya, Erdoğan da “İslamî bir kimliğe sahip” ya, anında çiviyi sokuyorlar!..
“Eksen mi değiştiriyoruz?”
Erdoğan “Müslüman” ya, “namaz” kılmak için “kıble”ye yöneldiğinde, anında yaygarayı koparıyorlar: “Mekke eksenine kayıyoruz!”
O kadar “ebleh”ler ki, “Kâbe”nin Mekke’de olduğunu bile bilmiyorlar... Gerçi bunlar, her “Kurban Bayramı”nın “Hac mevsimi”ne denk geldiğine de hayret ederler ya, neyse, mevzumuz bu değil!.. Neredeyse; Erdoğan namaz bitiminde “sağa selam” verse, eksenin sağa kaydığını, “sola selam” verse, eksenin sola kaydığını söyleyecekler!..
Hele hatırlayın;
Malezya’ya gittiğinde “Malezya mı oluyoruz” demişlerdi... İran’a gittiğinde ise “mollalar rejimine yelken açtığımızı” yazacak kadar saçmalamışlardı!..
Onlara iki şey hatırlatmak istiyorum:
Malûm, dönemin başbakanı Bülent Ecevit, İsrail saldırılarının yoğunlaştığı günlerde DSP Grubu’nda bir konuşma yapmıştı...
Gazetelerin 5 Nisan 2002 tarihli nüshalarında yayınlanan o konuşma özetle şöyleydi:
“Yalnız Arafat değil, tümüyle Filistin devleti adım adım yok edilmektedir. Filistin halkına karşı, dünyanın gözleri önünde soykırım uygulanmaktadır.”
Söyleyin hele;
“Laikçi, solcu ve Atatürkçü” olduğundan şüphe edilemeyecek bir Ecevit, “İsrail’in soykırım uyguladığını” söylemekle, “Türkiye’nin ekseni”ni mi değiştirmişti?..
Ya, A.N. Sezer’e ne demeli?..
Görev yaptığı yıllar boyunca, ikamet ettiği “kamusal alan”dan nadiren çıkan dönemin Cumhurbaşkanı A.N. Sezer’in gittiği nadir ülkelerden biri İran, diğeri Suriye idi!..
Sezer, 17 Haziran 2002’de İran’a, 13 Nisan 2005’te de Suriye’ye gitmişti!..
Ama hiç kimse, o günlerde “eksen kayması”ndan söz etmemişti!..
Merak ediyorum;
“Eksen kayması” denilen bu meret, “disk kayması” gibi bir şey midir ki, her harekette kayıyor!.. Ne yapalım o zaman?.. Kapatalım kapıları, oturalım oturduğumuz yerde de, “kayma” olmasın bari!.. Bunu mu istiyorlar?..
Şapşallığın bu kadarına da pes!..
ABLUKA HAMAS’TAN ÖNCE DE VARDI!
Neymiş, Türkiye’nin dış politikası “Hamas yörüngesi”ne girmişmiş!..
Ulan angutlar, ulan şapşallar;
Hamas denilen o örgüt, “uluslararası gözlemciler”in gözetiminde yapılan “demokratik seçim”lerde “yüzde 65 oy” almış ama “iktidar olması engellenmiş” bir örgüttür!..
Eğer “terörist bir örgüt ve onun liderleri”ni merak ediyorsanız, bırakın Hamas’ı da, gidin “İsrail’i yönetenlere” bakın!.. Ariel Şaron’dan Ehud Barak ve Benjamin Netanyahu’ya kadar, İsrail yönetiminde bulunan kişilerin hepsi “terörist”tir, “haydut”tur, “eşkıya”dır, “katil”dir!..
Hepsini bir yana bırakalım... Hamas denilen örgüt, nihayetinde “1990’lı yıllarda” kurulmuş bir örgüttür... Ama İsrail’in saldırı ve ablukaları, “Hamas’tan önce” de devam ediyordu... Yani, İsrail’in derdi Hamas filan değil, “Filistin halkıyla”dır!..
Bunu kalın kafalarınıza sokun da,
Milleti “yalan-yanlış” bilgilerle yönlendirmeye kalkmayın!..
Ve artık, şunu kabul edin:
Ok, yaydan çıkmıştır... Menziline ulaşacaktır!..
Hem de, siz “İsrail borazanları”na rağmen!..
================
Kendimi hedef gösteriyorum
Şu “hedef gösterme” meselesi de iyice sıktı, iyice ucuzladı, iyice bayatladı... Çöpe atılmış “küflü teneke” kadar değeri olmadığı halde, kendilerini fasulye gibi nimetten sanan adamlar, kendilerinin ne kadar “mühim” insanlar olduklarını göstermek için, “en küçük eleştiri”ye bile tahammül edemeyip, başlıyorlar “cayırtı” koparmaya: “Hedef gösterildim!.. Başıma bir şey gelirse filancalar sorumludur!”
“Ucuz” bir gazete, bir “ucuzculuk” yapıp, dün höykürmüş yine:
“Yazarımız hedef gösterildi!”
Bırakın bu ayakları!.. Milletin bu “ucuz ve bayat numaralara” karnı tok!.. Ulan, “meydan”lara çıkan “yuhalanma”ya, “sahne”ye çıkan “protesto”ya, yazı yazan da “eleştiri”ye açık olur!.. Maçan sıkmıyorsa konuşmaz, yazmazsın!.. Yazıyorsan da “eleştiri”yi baştan kabul edeceksin!..
Dua et ki, seni “adam” sanıp, eleştirmişler...
Ama sen kalkmış, ciyaklıyorsun!.. Kabahat, seni adam yerine koyanda!.. O kadar korkacağını bilseydik, eleştirmezdik!..
İşte ben, kendimi hedef gösteriyorum... Her gün sağa-sola çatıyorum... Kıyasıya eleştiriyorum... Rahatsız olan varsa, alsın eline kalemi, eleştirsin beni!.. Hiç gocunmam... Çünkü ben “eleştiri”yi göze alarak yazıyorum...
Erkeksen, yiğitsen, maçan sıkıyorsa, sen de öyle yap ey “kalemşör!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi