LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Vicdan nehirlerinin döküldüğü vicdan denizine dönüşmeli dünya!

Vicdan nehirlerinin döküldüğü vicdan denizine dönüşmeli dünya!

- Lütfü Bey; İsrail’in Filistinlilere yönelik zulümleri öyle boyutlara vardı ki, Filistinlilere insani yardım götürenler bile bu zulümlerden payını alıyor. Bir taraftan İsrail’in, diğer taraftan ABD’nin zulümleri dünyada kol geziyor. Sizce dünyadaki zulümlere son vermek için ne yapmalı?
- Bu sorunuz ilk anda bana Vicdanlar İktidara adlı kitabımı hatırlattı. Evet, vicdanları iktidar yapmalı! Cüzdan değil vicdan dünyaya hükümdar olmalı! Cüzdanların hükümdar olduğu bir dünyada zulümlerin son bulmasının zor olduğu artık kavranmalı. Ama ne yazık ki dünyayı vicdanlar değil cüzdanlar yönetiyor. Ve maalesef cüzdanların gücüne karşılık vicdanların gücü harekete geçirilemiyor. Keşke dünyada vicdanların gücü harekete geçirilebilse. Böylesine zulümlere karşı dünyadaki 6.5 milyar insandan diyelim ki 6 milyarı vicdanının sesine kulak verip sokaklara dökülse. Dünya her ülkeden vicdan nehirlerinin döküldüğü bir vicdan denizine dönüşse. Eğer dünya giderek kabaran bir vicdan denizine dönüşse, böylesine zulümler devam edebilir mi? Dünyayı yöneten zalimler, giderek kabaran vicdan denizinde boğulmaktan kurtulabilir mi? Ancak dünyanın zalimlerini boğmak için sokaklara dökülen vicdan dereleri yetmez. Sokaklara dökülen vicdan dereleri bırakın zalimleri boğmayı, onları korkutmaya bile yetmez. Nitekim de yetmiyor. Zalimlerin zulümlerini durdurmak için binlerce kişinin sokaklara dökülüp oluşturduğu vicdan dereleri yetmiyor. Onları durdurmak için milyarlarca kişinin sokaklara dökülüp dünyayı bir vicdan denizine dönüştürmesi gerekiyor. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” zihniyetine teslim olmak değil, o yılanın gırtlağını sıkıp teslim almak için bir zihniyet devrimi gerekiyor. Cüzdanın sesine değil vicdanın sesine kulak veren bir zihniyet devrimini gerçekleştirmeden, gerektiğinde bu uğurda bedeller ödemeden dünyadaki zulümlere son vermek mümkün mü?
ELİNİ KESEMİYORSAK İLİŞKİMİZİ KESELİM!
- Peki Gazze’ye insani yardım götüren gemimize uluslararası sularda İsrail’in yaptığı saldırıya karşı devletimizin gösterdiği tepki konusunda ne düşünüyorsunuz?
- İsrail’in bu yaptığı nedir; öncelikle birkaç cümleyle bunu ortaya koymak gerekir. Uluslararası hukuk açısından, uluslararası sularda seyreden gemimiz Türkiye’nin toprağı demektir. Ve o gemiye hiçbir kurala uymaksızın saldırmak demek, Türkiye topraklarına saldırmak demektir. İşte özetle İsrail’in yaptığı bu anlama gelir. Öyleyse İsrail’e buna uygun tepki göstermek gerekir. İsrail, topraklarımıza saldıran bir düşman muamelesi görmelidir. Hiç değilse İsrail’e gösterilecek tepki laf boyutundan icraat boyutuna geçmelidir. Malumunuz Davos’ta Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e “Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” şeklinde gösterdiği tepki fevkalade önemliydi. Bu tepki yüreklere su serpmişti. Ancak bu laf boyutunda bir tepkiydi. İsrail’e “Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” şeklinde tepki gösterilmişti ama, insan öldürmeyi iyi bilen İsrail askerlerinin ülkemizde eğitilmesine son verilmemişti. İsrail’le ortak askeri tatbikatlara son verilmemişti. Nitekim ancak İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemimize saldırması üzerine İsrail’le yapılması planlanan üç askeri tatbikat şimdilik iptal edildi. Ama bütün bu olup bitenlere rağmen halen İsrail’le olan askeri işbirliğimiz sürüyor. İsrail’e oluk oluk paramızı akıtan silah alımları sürüyor. Modernizasyonları için tanklarımızın, uçaklarımızın İsrail’e emanet edilmesi durumu sürüyor. Yahu topraklarımız demek olan gemimize saldıran bir düşmana tanklarımız, uçaklarımız emanet edilir mi? Hani devlet adamlarımız “Topraklarımıza saldıran düşmanın elini keseriz” türünde nutuklar atarlar ya; hadi elini kesmeyi geçtik, hiç değilse bu düşmanla askeri işbirliğimizi keselim. Kısacası, topraklarımız demek olan gemimize saldıran İsrail’e karşı tepkimizi artık laf boyutundan icraat boyutuna geçirelim.
SENDİKAYA GİRMEK İSTEYEN SANDUKAYA GİRİYOR!
- Bu haftaki sohbetimizde son olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtülü kızlarla ilgili bir yaklaşımı hakkındaki fikrinizi sormak istiyorum. Malumunuz Kemal Kılıçdaroğlu, merdiven altı tabir edilen küçük işyerlerinde çalışan başörtülü kızların sendikal haklarını gündeme getirerek, AK Parti Hükümeti’nin onların sendikalı olmaları için hiçbir uğraş vermediğini belirtti. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
- Başörtüsü konusunu insan hakları, sendika konusunu da işçi hakları kapsamında ele almalı. İnsan haklarına da, işçi haklarına da herkes sahip olmalı. Eğer insan haklarından yanaysanız, sadece merdiven altı denilen küçük işyerlerinde çalışan başörtülü kızların haklarına değil, mesela başörtüsüyle üniversitede okumak isteyen kızların haklarına da sahip çıkmalısınız. Onların haklarını da savunmalısınız. Aynı şekilde eğer işçi haklarından yanaysanız, tüm çalışanların sendikal haklarına kavuşabilmesi için uğraşmalısınız. Hele de işçinin, emekçinin alın terinin hakkının kurumadan verilmesini emreden bir dine mensupsanız, bu konuda daha da hassas olmak zorundasınız. Ama maalesef ülkemizde ne başörtüsüyle üniversitede okumak isteyen kızlar hakkını alabiliyor, ne de merdiven altı işyerlerinde çalışan başörtülü kızlar emeklerinin, alın terlerinin karşılığını alabiliyor. Her iki tür haksızlık da maalesef ülkemizde sürüp gidiyor. Ve maalesef CHP, başörtüsüyle üniversitede okumak isteyen kızlara sahip çıkmazken, AKP Hükümeti de, merdiven altı işyerlerinde çalışan kızların haklarına sahip çıkmıyor. Birisi insan hakları konusunda, diğeri de işçi hakları konusunda gerekeni yapmıyor. Bu arada merdiven altı işyerlerinde çalışan başörtülü kızların sendikal haklarını savunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na şunu da özellikle sormak gerekiyor. Bilindiği gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük destekçisi Aydın Doğan medyasında çalışanlara da sendika hakkı tanınmıyor. Sendikaya girmek isteyenlerin derhal ölüm fermanı yazılıyor; onlar derhal kapının önüne konuluyor. Adeta sendikaya girmek isteyen sandukaya giriyor! Hadi bakalım sendikasız başörtülü kızların hesabını Başbakan Erdoğan’dan soran Kemal Kılıçdaroğlu, sendikasız medya çalışanlarının hesabını da Aydın Doğan’dan sorsun da görelim. Eğer bu hesabı soramazsa, onun bu konudaki samimiyetine gülüp geçelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi