Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Başbağlar... Gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüz

Başbağlar... Gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüz

Birkaç gün önce, üzerinde “Kemaliye Başbağlar Köyü Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği” yazılı bir “mektup” aldım... İçini açınca gördüm ki, bu bir “davet mektubu”dur... Kemaliye Kaymakamı Metin Yılmaz, Başbağlar Köyü Muhtarı Ali Akpınar ve Başbağlar Köyü Dernek Başkanı Mehmet Aydın, Başbağlar’a davet ediyorlar... “Şehit olan 33 vatandaşımızın 17. anma yıldönümü münasabetiyle düzenlenecek olan töreni onurlandırmanızı dileriz” demişler... Eğer “Başbağlar’daki törene” katılamazsam, İstanbul Fatih’te Mihrimah Kültür Merkezi’nde, saat 17.0-19.00 arasında düzenlenecek “Hatim Duası ve Anma Programı”na katılmaya çalışacağım... “İşlerimin yoğunluğu” sebebiyle Başbağlar’a gitmem biraz zor... Ama, İstanbul’daki törene inşallah gitmeye çalışacağım... gidemesem de, “geldi” saysınlar... Çünkü, bedenim orada olmasa da, kalbim onlarla...
FAİLİ MALÛM “MEÇHUL”LER!
Bu nazik davetlerinden dolayı, Metin Yılmaz’a, Ali Akarpınar’a ve Mehmet Aydın’a teşekkür ederken, “17 yıl öncesi”nde ve sonrasında ne oldu, yeniden hatırlayalım istedim...
İnanın, “yoldaş-candaş medya”nın “propaganda taarruzu”na bakıp da, çılgına dönmemek mümkün değil... Sanki Madımak’ta ölenler “can”dır da, Başbağlar’da katledilenler “patlıcan”dır!..
Bakın, ben bir “ayrımcılık” yapmıyorum... Önceki gün “Madımak’ta ölen 37 kişi”yi ve orada dönen “kirli tezgâhı” yazdım... Bugün de “Başbağlar Vahşeti”ni yazıyorum... Ama, bakıyorum da, “Madımak” diyenlerin hiçbiri, Başbağlar’ı ağzına almıyor!..
Oysa ben, bütün “unutturulma” çabalarına rağmen, unutmayacağım Başbağlar’ı!..
Evet, bugün Başbağlar’dan söz edeceğim...
“Madımak’a misilleme” olarak “yıkılan, yakılan” ve “haritadan silinen” Başbağlar’dan!
“Sakallı”ların alnından, sakalsızların ise göğsünden “kurşunlanarak” öldürüldüğü “33 can”dan söz edeceğim...
Öyle bir “vahşet” ki;
Bırakın “insan”ları, en “vahşi” ve en yırtıcı “hayvanlar” bile böylesini yapmaz!
Bana kalırsa;
Madımak yangını, aradan 17 yıl geçmesine rağmen, hâlâ “net deliller” elde edilememiş “faili meçhul” bir olaydır!.. Ne “kibrit”i çakan bellidir ne de “perde”yi tutuşturan!..
Otelin içinde bulunduğu ve camdan dışarısını seyrediyor olduğu halde, otel kâtibi Ahmet Öztürk’ü, tam da “ensesinden vuran” kurşunların, kimin silahından çıktığı bile hâlâ meçhul!.. Oteldeki “eli silahlı kişi” kimdi, o da belli değil!!!
Ama;
“Başbağlar katliamı” öyle mi ya?..
“İsimler” belli, “cisimler” de belli, ama her nasılsa tam 17 yıldır “meçhul”ler!
Niye?..
Çünkü, bizce malûm “birileri” girdi devreye ve “serbest” bıraktırdı o “eli kanlı katiller”i!..
Sonra?..
Sonra “suçlu” oldukları anlaşıldı, haklarında “tutuklama” kararı verildi, ama iş işten geçti... Şimdi, ara ki bulasın!..
Atı alan, çoktaaan Üsküdar’ı geçmiş, ortalıktan toz olmuştu!..
Ne var ki;
Bunları “hatırlayan” yok!..
Hatırlatan da!..
Ama ben, unutmadım!
Unutturmayacağım da!..
Hatırlatacağım hep, Madımak’ı her yıl gündeme getirip de, “Başbağlar katliamı”nı sürekli ve şuurlu olarak “es” geçenlere;
Unutmayın;
Erzincan’da bir Başbağlar Köyü vardı!.. O köy de, diğer köyler gibi “bizim köyümüz”dü!
“Gözlerini kan bürümüş eli kanlı katiller” tarafından yakıldı o köy!..
O köy;
Haritadan silindi!
“33 can” vahşice katledildi o köyde!
Günlerce “is” koktu yakılan evler!..
Günlerce “kan” koktu topraklar!
Daha sonra “buldozerler” gelip, dümdüz ettiler köyü... Oluk oluk akan “kan”lar ve cayır cayır “yanan evler” toprak altında kaldı!
Evet, “vahşetin izleri” silindi!
“ACI TÜCCARLARI”
Önceki günkü ve dünkü gazetelere baktım... Hemen hepsi, hem de geniş biçimde “Madımak’ın önündeki tören”den söz ediyordu.
Kimi çıkmış, “Sivas’ın hesabını soracağız!.. Katiller bulunsun, hesap sorulsun!” diye slogan atmış, kimi de “İnsanları yakabilirsiniz, ama türküleri yakamazsınız!” şeklinde nutuklar çekmiş!.. Kimi de Madımak Oteli’nin “Aydınlanma Müzesi” yapılmasını istemiş!..
Tamam, “acı”larına saygım var, ama ya Başbağlar?
Acaba; Başbağlar, o yüreklerin neresinde?..
“İnsan” olanın yüreği, bütün “ölüm”lere yanar, bütün “vahşet”lerde kanar!..
İyi de;
Başbağlar için ağlamayan yürek, nasıl bir yürektir?
Başbağlar’ı basıp; “kadın, çocuk, genç, ihtiyar” demeden tüm köylüleri evlerinden çıkarıp, “köy meydanı”nda katleden ve de bunu “planlı” olarak yapan “canileri” lânetlemeyen yürek, nasıl bir yürektir?
Ve de;
O yüreği taşıyan insan, nasıl bir “insan”dır?
Demek ki;
“Cana saygı” nutukları tam bir palavradır!..
Demek ki;
Bunların “acılara saygı” duydukları filan yok!.. Yaptıkları, düpedüz “ölü istismarcılığı” ve de “acı tüccarlığı”dır!
Haa, unutmadan söyleyeyim;
“Sivas’ın hesabı sorulacak” da, Başbağlar’ın hesabı sorulmayacak mı?
Evet;
İnsanları boğazlayabilir, kurşunlayabilir ve hatta köylerini yakabilirsiniz, ama Sivas’la hiçbir ilgisi bulunmayan “masum insanlar”ın yüreklerinde taşıdığı inancı asla ortadan kaldıramazsınız!
Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; “Başbağlar” deyince biz ne hissediyoruz?..
Biliyorum, birçoğunuz;
“Sivas’a misilleme olarak 33 kişinin hunharca katledildiği bir köy” diyeceksiniz...
Peki, sorarım size;
5 köylünün “yakılarak”, geri kalan 28’inin “çeşitli işkenceler”den sonra kafalarına kurşun sıkılarak katledildiğini... Bununla da yetinmeyip “gözü dönmüş katiller”in, 191 evi ateşe verip, yerle bir ettiğini... Kinlerini “hayvan sürüleri”nin üzerine de kusan “iki ayaklı hayvan sürüsü”nün, köydeki ahırları da ateşe verip, hayvanları cayır cayır yaktığını!..
Başbağlar’dan geriye;
“Kurşunlar ve taşlarla paramparça edilmiş beyinler!.. Delik-deşik edilmiş gözler!.. Cayır cayır yakılan bedenler!.. Koparılıp bir kenara atılan kol ve bacaklar!” kaldığını, elbette biliyorsunuz...
Peki, söyleyin Allah aşkına;
Bu “acı”; bu “ızdırap” 17 yıl sonra bugün hâlâ yaşıyor mu yüreğinizde?..
Yoksa, küllenip gitti mi?..
Kim bilir, belki “5 Temmuz 1993”ün ne demek olduğunu da hepten unuttuk...
Evet, evet, unuttuk!.. Hepimiz unuttuk!..
“Sivas” ve “Madımak” kelimeleri beynimize kazındı da, “Başbağlar”ı milletçe unuttuk!..
Acı, ama gerçek;
Başbağlar, sadece “harita”dan değil, “hafıza”larımızdan da silindi!..
Bize bir hâller oldu dostlar!.. Nice zamandır, “hassasiyet”lerimizi kaybettik biz!.. Artık eskisi gibi “üzülmüyor”, eskisi gibi “ağlamıyor”, eskisi gibi “tepki” vermiyor ve eskisi gibi “gazete-dergi” okumuyoruz!..
Evet, bir hâller oldu bize...
“Üzerimize ölü toprağı” mı serpildi, “sinir”lerimiz mi alındı, beyinlerimize “uyuşturucu” mu zerkedildi?.. Ne olduysa oldu, bir “uyuşukluk”, bir “mıymıntılık”, bir “sünepelik” musallat oldu bedenlerimize!..
“Koltuk”larımız mı rahat, yoksa “yatak”larımız mı kuş tüyünden?!? Kimbilir, belki de “işlerimiz tıkırında” ve “konforumuz yerinde”dir...
“Göbek”lerimiz büyüdüğü, “cüzdan”larımız şiştiği, “ense”lerimiz kalınlaştığı için mi kalkamıyoruz yerimizden?!?
Onun için mi; “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” umursamazlığındayız?..
Hayır, o “yılan”, bir gün gelir hepimizi sokar!..
Bu ateş, bir gün hepimizi yakar!..
Silkinin!.. Atın üzerinizden şu “ölü toprağı”nı ey millet!.. Bir “iş” varsa, önce siz koşun!.. Bırakın “başkalarına” havale etmeyi!..
Vazgeçin artık; “dedikodu”ya dönüşen şu “şikâyet” hastalığından!.. “Siz” ne yapıyorsunuz ki, “başkalarından” ne bekliyorsunuz?!? Unutmayın ki; “siz” yoksanız, “hiç kimse” yoktur!..
Hadi, hiç olmazsa yarın; “Başbağlar Köyü”ne gidemesek de, Mihrimah Kültür Merkezi’ne gidelim ve “şehitlerimiz” için yapılacak “dua”lara hep birlikte “amin” diyelim!..
Unutmayalım Başbağlar’ı... Unutturmayalım!..
==============
Orası “Siper” değil ki!
Bir “ev” düşünün... O evin “avlu”su da olsun... Siz, “avlu”da duran bir adamın “çatı”ya çıktığına inanır mısınız?.. Elbette inanmazsınız!..
O halde, “Etro Kemal”in söylediklerine de inanmayın... Dünkü bazı gazetelerde ve “CHP’nin internet sitesi”nde bazı fotoğraflar vardı... Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ ve Kılıçdaroğlu, “kum çuvalları”nın önündeydi ve fotoğrafın altında şöyle yazıyordu: “Kılıçdaroğlu’nun, Siirt Pervari’de şehither taburuna, Şırnak’a sınıra sıfır Gürvil Karakolu ile siperlere yaptığı ziyaret...”
Bir parti, “Başbakan’la sidik yarışı” yapacağım diye bu kadar mı alçalır, bu kadar mı bayağılaşır?.. Yahu, madem “yalan” söyleyeceksiniz, bari “karakol binasının duvarları”nı silin “fotoşop”la!.. Bina, kabak gibi ortada!..
Demek ki, sen Başbakan’ın çıktığı “Siper”e çıkamadın!.. Ya uyardılar, ya da canın tatlı!..
Güya “ayakta” poz verecektin!.. Tamam “ayaktasın” ama, orası “siper” değil ki!.. Orasının “karakol bahçesi” olduğunu herkes görüyor... “Karakolun bahçesi”nde, babam da ayakta durur!.. Hele de, “boyunca kum torbası” varken!..
Bu “basit ve bayağı numaralar”dan vazgeçin Kemal Bey!.. Bu “abra-kadabra” numaralarıyla “bahçe”ye çıkabilirsiniz ama “zirve”ye asla!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi