Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Beyrut izlenimleri

Beyrut izlenimleri

Galiba leyleği havada gördük. Bir iki aydan beri ayağım neredeyse yere değmiyor. Arapların bu hususla ilgili bir deyimi var 'asa't tirhal' diye. Yani gezi asası veya değneği. Biz de iki aydan beri gezi asasını askıya asmadık. Şam, Mavi Marmara, Halep derken son olarak da bir başka direniş coğrafyası olan Beyrut'ta idik. Beyrut Filistinlilerin sürgün şehridir ve Filistin'le ilgili etkinlikler genellikle bu şehirde icra edilir. Bir davet üzerine (inşallah mahiyetini ileriki yazılarda ele alacağız) yine bu şehirde idik. Ortadoğu'yu çok yakından takip etmeme rağmen bu şehirle geç tanıştım. Lakin tanıdıktan sonra da ayağım bu şehirden hiç kesilmedi. Hep bir ayağım bu şehirde oldu. Çünkü genelde Ortadoğu'nun nabzı bu şehirde atar ve bundan dolayı gazetecilerin de uğrak yeridir. Amsterdam gibi eskiden kavşak şehirdi. Beyrut daima açık bir şehir olmuştur. Bundan dolayı birçok gazeteci bu şehirde üslenmiş ve ünlenmiştir. Ortadoğu'nun nabzını bu şehirde tutmak istemiştir. Bunlardan birisi Cengiz Çandar olmuştur. 1983 ve sonrasında Fetih ve Arafat'ın Lübnan'dan tahliyesinin ve Tunus'a taşınmasının tanıklarından birisi olmuştur. Cengiz Çandar o sıralarda Cumhuriyet gazetesinde yazmaktadır ve bendeniz de Adapazarı'nda idim. Mısır'dan henüz dönmüştüm ve Ramazan ayı olmalıydı ve Arafat'ın Lübnan'dan tahliyesini merak ediyordum. Dolayısıyla kardeşim İbrahim'e sabahleyin Yeni Camii yakınlarındaki bayiden bir Cumhuriyet bir de Milli Gazete almasını tembih ediyordum. O da her sabah bermutat bayiden bir Milli Gazete ve bir Cumhuriyet gazetesi alıyordu. Lakin bayii eski Adalet Partililerdendi ve bir gün kardeşime laf atıyor ve: "İçi yeşil dışı kırmızının sırrı şimdi anlaşıldı" diyor. Halbuki o dediği şey çok geçmeden Demirel ile Erdal İnönü arasında da yaşanmıştır.

Beyrut'un meşhurlarından birisi de Thomas Friedman adlı New York Times yazarıdır. From Beirut to Jerusalem adlı kitabı Beyrut günlerinin ve izlenimlerinin bir ürünüdür ve Ortadoğu sorunu olarak da anılan İsrail sorununu Beyrut'ta izlemiş ve öğrenmeye çalışmıştır. Esasında Kral Abdullah vaktiyle 2002 yılında Arap Birliği'ne sunduğu barış planını onun üzerinden pazarlamaya çalışmıştı. Suudi Arabistan'a davet ederek krallar gibi ağırlamış ve altına da bir uçak tahsis etmişti. Lakin Yahudiler Arapların bu 'çok olgunlaşmış' Arap Barış Planı'na cevap vermediler bile. Çünkü vermeden almak istiyorlar ve barışı statüko üzerinden kurmak istiyorlardı.

İsmi Beyrut'la anılan gazetecilerden birisi de The Independent yazarı Robert Fisk'dir ve üslubunu Beyrut'a en fazla uyduran yazarlardan birisi olmuştur ve bundan dolayı da kendisini sevdirmiştir... Adeta zamanla Arap tarafının sesi olmuştur ve bundan dolayı da Ortadoğu'da yakından tanınmıştır. Adeta yabancı gazetecilerin Nasır'ıdır. Veya Muhammed Hasaneyn Heykel'i. Kah Bin Ladin'e hak verdiğini kah Hizbullah tarafını tuttuğunu görürsünüz. Lakin buna rağmen bazen Pakistan'da olduğu gibi destek verdikleri tarafından derisi yüzünden tartaklandığını da görebilirsiniz. Belki de Ermeni tezlerine yatkınlığı ve yakınlığı yine bu şehirden kazandığı bir özelliktir. Bu şehirde Ermenilerin kocaman iş hanları var. Sarrafların bir kısmı Ermenilerin elinde.

Tabii ki para bozdurmak için El Hamra Caddesi'ni turlarken sarraflara (döviz bürosu) girdik ve birisi Gaziantepli olduğunu söylüyordu. Diğeri de Mardinliydi. Baktık aksansız ve bizden iyi Türkçe konuşuyorlar. Bizi şaşırttılar. Mardinli ve Arap asıllı olsalardı bu kadar aksansız Türkçelerini muhafaza edemeyebilirlerdi. Sarraf dükkanından ayrıldıktan sonra arkadaşlardan birisinin haklarında Ermeni asıllı olabilme ihtimalini söyleyinceye kadar Ermeni oldukları aklıma gelmemişti. Tabi ki üzüldüm. Atalarımızın yaşadıkları nahoş ahvalden dolayı birbirimize yabancılaşmıştık. Araplar nasıl fiziken bizden ayrılmışlarsa onlar da göç veya tehcir yoluyla bizlerden ayrılmışlardı. Tarihi yargılamak yerine insan içinden şöyle geçiriyor: "Keşke tarihin o dönemleri hiç yaşanmamış olsaydı." Yüzyıllarca uyumlu olarak yaşadıktan sonra ansızın veya aşama aşama taraflar birbirine düşüyorlar. İşte Arapların deyimiyle bu zamana ez zamanu'r redii yani menhus veya ruhsuz zamanlar denilir. Galiba son zamanlarda bu şehrin müdavimleri arasında Nagehan Alçı da var. O da bu şehirde kaybettiği bir şeyi arıyor olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi